21 Kasım 2018 00:17

Faruk Demirel’den iki dönem romanı*

Tacim Çiçek, Faruk Demirel'in 'Maraş Maraş' ile 'Ve Ankara' romanları üzerine yazdı.

Faruk Demirel 

Paylaş

Tacim ÇİÇEK

Faruk Demirel, tıpkı romandaki ana karakter olan Sinan gibi yıllarca Sandıklı Postası’nda işçilerin, köylülerin hakları ve gelecekleri için yazılar yazmış, bu uğurda bedel de ödemiş biridir. O süreci, öğretmenlik yaptığım yıllardaki Sandıklı’da tanıklık da arkadaşlık da yaptığım için biliyorum. Edebiyatla iç içeliği eskidir yani.  Oldukça da yetkindir ve gerçekten de Hasan Kıyafet’in dediği gibi, sadece bir roman yazmamış tarihe de not düşmüştür iki romanı ile. Bu bir abartı değil, gerçek...  Birbirinin devamı olan Maraş Maraş ile Ve Ankara’yı daha iyi anlamak için Türkiye’nin o zamanki siyasi durumunu özetle anımsamak gerekir. Çünkü her iki romanın da arka planında o dönem var.

1974-80 arası dönemin örgütlerini önemli kılan nokta solun kendisinde olduğu kadar, dönemin onun üzerine yüklediği ağır sorumlulukta da aranmalıdır. Bununla birlikte, bu sorumluluğa cevap vermeye çalışan sosyalist hareketin bir boşluğa doğmadığı unutulmamalı. Bu nedenle, ’70’lerdeki solun bilançosunu çıkarmak için onun geçmişten devraldığı ideolojik-politik mirası da hesaba katmak gerekir.

DUYARLI İNSANLARIN ETRAFINDA OLANLARIN ROMANI

Maraş Maraş, ülkemizdeki en kanlı yılın öncesinden bir avuç duyarlı ve mücadeleci insanın etrafında olup bitenlerin romandır. Sinan Egelidir. Öğretmendir. Mücadeleci ve gerçekçi olduğu için görevden atılır. İyi bir çevresi olduğundan Maraş’tan ayrılmaz ve yerel gazetede hem can alıcı yazılar yazar hem de dönemin devrimci/solcu örgütlerine destek verir/ler…

Yakın tarih üzerine yazılan benzer roman ve hikayelerden farklıdır Maraş Maraş. Çünkü yazar yarattığı coğrafyanın insanlarını olduğu gibi betimlemiştir. İyiler iyidir ve kötüler de kötüdür gerçekten. Ayrıca, yazar, kendi sınıfsal duruşu ve bakışı açısından yan tutmak yerine gerçekçi davranmıştır. Ele aldığı konuyu sözcüklerden bir filmle yansıtıp tarafsızlığı seçmiştir. Maraş’taki kıyımın acılarını roman gerçekliği çerçevesinde iç yakacak bir yetkinlikte dillendirmiştir. Farklılıklarıyla bir arada yaşayan insanların dayatılan kötülükler karşısında doğru bildikleri bir dayanışma ve örgütlenme ile savunmaya geçmeleri buruk bir sevinç yaşatsa da; yazarın asıl derdi şudur: Farklılıkları bir arada tutacak olan kardeşçe bir yaşam yani. Ali, Sinan, Zeynel ve diğerleri bu amaç için direnirler, örgütlerler. Çünkü aslolan farklılıklarla iç içe olabilmek ve bunun zemini için direnmektir. Bu yüzden Ali, Sinan, Zeynel, Arif Dede ve diğerleri kendi gerçekliklerini ve bir arada insan olabileceklerini, yaşamı daha da güzelleştirmek için güç birliği yapabileceklerini bilirler.

Bu acının içinde filizlenen güzelliklerin birer Simurg olduğunu her okuyan anlayacak ve yaşamı bıraktıkları yerden ama yaşananlardan da ders çıkararak sürdürmek gerektiğini öğrenecek…  Ders çıkarmaksa unutmamakla ve benzerlerine izin vermemekle olasıdır.

Belki de yazar en çok bunu anlatmaktadır. Kim bilir…

VE ANKARA’YA GELİNCE…

Sinan, Ali, Gökçe, Elif ve küçük Arif o kıyamdan direnerek çıktıklarında Maraş’a yakın bir köyde kalırlar bir süre için… Amaçları İstanbul’a gidip hayatı bıraktıkları yerden ve bildikleri gibi yaşamaktır. Ama bu yolculuk Ankara girişinde on bir eylülü on iki eylüle bağlayan gecenin kör karanlığında istemedikleri bir mecraya doğru sürüklenecektir… Maraş Maraş romanı burada biter. Ve Ankara ise bu noktadan başlar… Ne olup bittiğini anlayan Sinan karısı Gökçe’ye başkentte öğretmenlik yapan kardeşi Mehmet’in adresini verir… (Maraş Maraş’ta öğretmenlikten atıldıktan sonra bir cümleyle kardeşinden söz eder gerçi yazar ama daha fazla detaylandırmaz Sinan’ın aile hayatını ve geçmişini ) öngördüğü gibi yazılarında; ordu yönetime el koymuştur ve kendisi Ali ile birlikte onca araçtan alınan başkaları gibi götürülür… İlginçtir; Ali, Mesut adlı bir tanıdığının yardımı ile kurtulur ve daha sonra da yurt dışına çıkar… Sinan o dönemin meşhur Dal’ında (Derin Araştırma Laboratuvarı) kalır. Roman boyunca Sinan’ın Dal’da kendisi gibi direngen insanlarla çektiklerini, dışarıda da o büyük kuşatılmışlığa karşın günlük yaşamlarını sürdürmek isteyen insanların ayrı ayrı hikayelerini bazen gözümüz yaşararak, bazen de gülerek okuruz.

Faruk Demirel, Sinan’ın ve Dal hücrelerinde tanıdığı insanların yaşadıklarına dikkatimizi çekerken bugünlere nasıl geldiğimizi ve neden unutmamamız gerektiğinin altını çiziyor. Ve Ankara’nın sonuna geldiğinizde daha çok Rus romanlarından ve bazı tiyatro gösterilerinden aşina olduğunuz bir tür epilog sayılabilecek ikinci bölümle karşılaşacağınızı da söylemeliyim. Bilirsiniz epilog, yazınsal bir yapıtın sonuç bölümüdür, yani olayın bir sonuca ulaştığı bölüm. Bir tür son deyiş… İşte yazar 36 sayfalık Yıllar Sonra adlı ikinci bölümde, birinci kitaptan başlayarak sağ kalanların hem ayrı ayrı hikayelerini hem de günümüzde nasıl yaşamlar kurduklarını anlatıyor. (Sağlam bir anlatımı ve kurgusu olan romanlardaki dilsel anlatım bozuklukları ise değil deve de kulak, deve de birkaç kıl bile sayılmayacağını da belirteyim.)

Bilincine, emeğine sağlık yazarın bize düşen de edinip okumak…

*Maraş Maraş, Faruk Demirel, roman 303 s. 2. baskı, kasım 2017 / Ubuntu Yayınları / Antalya      
*Ve Ankara, Faruk Demirel, roman 318 s. 1. baskı, kasım 2017 / Ubuntu Yayınları / Antalya
   

ÖNCEKİ HABER

Putin: ABD'nin anlaşmadan çıkma kararı cevapsız bırakılmayacak

SONRAKİ HABER

TTB: ‘Sağlık Bakanlığı Anayasayı hiçe sayıyor’

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa