14 Kasım 2018 00:53

Merkel’in yerine kim gelecek?

Başbakan Angela Merkel’in CDU genel başkanlığına bir daha aday olmayacağını açıklaması üzerine, Almanya siyaseti yeni bir belirsizlik sürecine girdi.

Angela Merkel, CDU Genel Başkanlığına aday
olmayacağını, 2021 yılında başbakan adayı da olmayacağını açıklamıştı. | Fotoğraf: Abdülhamit Hoşbaş/AA

Paylaş

Yücel ÖZDEMİR
Köln

1998’deki genel seçimlerinden yenilgiyle çıkan 16 yıllık başbakan Helmut Kohl’ün, seçim gecesi Hıristiyan Demokrat Parti’nin (CDU) genel başkanlığından istifa etmesi üzerine, parti yönetimi aynı çizgiyi sürdürmek üzere 1972 yılından beri milletvekili olan ve pek çok önemli görevde bulunan Wolfgang Schäuble ile yola devam kararı almıştı. Ne var ki, Alman sermayesinin Avrupa ve dünya çapında yaptığı hamlelerin önemli olan Schäuble’nin parti başkanlığı uzun sürmedi. Zira onun da önemli bir parçası olduğu Kohl döneminde CDU için tekellerden alınan paraların gizli şekilde yurtdışına kaçırılarak, kara kasalarda saklandığı ortaya çıkmıştı. Devleti yöneten ekibin aynı zamanda devletten vergi kaçırmak için başvurduğu bu yöntem burjuva siyasetinin çürümüşlüğüne çarpıcı bir örnek oluşturmuştu. Bir taraftan “bütçe yetersizliği” adı altında temel sosyal haklardan, eğitimden, sağlıkta kısıtlamalar yapılırken diğer taraftan milyonlarca mark, vergiden muaf olmak için İsviçre, Lichtenstein, Luxemburg bankalarına kaçırılmıştı.

Bu büyük skandalda, Schäuble Suudi Arabistan’a satılan panzerler için bir silah tüccarından rüşvet aldığı ortaya çıkınca, CDU başkanlığından istifa ederek, yerini partinin genel sekreterliğine getirdiği Angela Merkel’e bırakmak zorunda bıraktı. Bu karar, CDU içerisinde birbirini desteklemeye yemin etmiş “Anden Grubu” üyeleri Ronald Koch, Christian Wulff, Volker Bouffier, Friedrich Merz, Günther Oettinger, Franz Josef Jung, Elmar Brock, Peter Müller... gibi toplam 19 erkekten oluşan grubun pek hoşuna gitmedi. Ama sineye de çekmek zorunda kaldılar. Milliyetçi-muhafazakar değerlerle yüklü grubun üyelerinin tümü sermaye ve siyaset dünyasında önemli köşeleri tutmaya devam ederken, Doğu Almanya’da yetişmiş kadın siyasetçi Merkel’e açıktan cephe almadılar. Zira, genel başkanlık koltuğuna oturduğu 2000’den sonra “kara kasalar” skandalını örten, partinin imajını kısa sürede yenileyen Merkel, Gerhard Schröder’in başbakanlığındaki SPD-Yeşiller koalisyonun Ajanda 2010 adı altında emekçilerin temel kazanılmış sosyal haklarına karşı başlattığı saldırının da etkisiyle, 2005’te başbakanlık koltuğuna oturmayı başardı.

Kohl döneminde 16 yıl boyunca aralıksız iktidarda kalan CDU’nun Merkel liderliğinde yedi yıl toparlanıp yeniden iktidar koltuğuna oturması, Anden Grubu’nun da işine yaradı. Zira Merkel kazandıkça onlar önemli mevkilere geliyordu.

MERKEL GERİ ÇEKİLME KARARINI AÇIKLADI

Ne var ki, 18 yıldır CDU genel başkanlığı koltuğunda oturan Merkel için de bir son olması gerekiyordu. Geçen yıl yapılan genel seçimlerde CDU/CSU, dört yıl öncesine göre yüzde 8 oy kaybetmekle birlikte, yüzde 5 oy kaybeden SPD ile yeniden hükümet kurarak yoluna devam etti. Her iki hükümet ortağının yüzde 13 oy kaybetmesi aynı zamanda bugünlerin habercisiydi. Çünkü sonuç büyük partilerden kopuşun güçlü olduğunu gösteriyordu.

Ekim ayı içinde önce Bavyera sonra Hessen’de yapılan seçimler bunu doğruladı. Her iki seçimde de CDU/CSU yüzde 10’dan fazla oy kaybedince, Merkel, 29 Ekim günü düzenlediği basın toplantısında Aralık başında Hamburg’da yapılacak genel kongrede yeniden başkanlığa aday olmamaya karar verdiğini kamuoyuna duyurdu. Bu aynı zamanda CDU’daki çözülmeyi durdurmak için vitrinin yenilenmesine kapıyı açmak anlamına geliyordu.

SADECE VİTRİN DEĞİL, YÖN DE BELİRLENECEK

Ne var ki, Avrupa ve Almanya’nın içinden geçtiği süreç Merkel’in istifasıyla sadece vitrinin değil aynı zamanda partinin politikasının hangi yönde olması gerektiği tartışmasını da beraberinde getirdi. Görevde bulunduğu sürede CDU’yu klasik muhafazakar bir çizgiden daha liberal bir eksene çeken Merkel’e tepki duyanlar şimdi eski muhafazakar-milliyetçi değerlere geri dönüşü çare olarak sunuyor. Özellikle Merkel’in sığınmacılar konusunda izlediği hümanist yaklaşıma tepki gösteren sağ-popülist AfD’nin güç kazanması da bu kesimlerin daha sağdan, dolayısıyla AfD ile yarışacak bir çizginin izlenmesi gerektiği fikrini güçlendirdi.

ADAYLAR: MERZ, SPAHN, KRAMP-KARRENBAUER

Alman siyasetinde istifa eden parti liderinin yerine parti yönetiminin üzerinde anlaştığı bir kişinin başkanlığa önerilmesi adeta bir gelenek. Ancak bu sefer taraflar arasında üzerinde anlaşılan bir kişi olmadığı için kongrede üç kişi genel başkanlık için yarışacak.

Halen genel sekreterlik görevinde bulunan Saarland eyaleti eski başbakanı Annegret Kramp- Karrenbauer, büyük ölçüde Merkel ile uyumlu şekilde bugüne kadarki liberal çizgiyi sürdürme potansiyeli taşıyor. Merkel’in 2021 yılına kadar başbakanlığa devam etme niyeti de Kramp-Karrenbauer’in seçilmesine bağlı. Seçilemediği takdirde Merkel’in başbakanlığı bırakmasına kesin gözüyle bakılıyor. Bir diğer aday Sağlık Bakanı Jens Spahn. Partinin muhafazakar kanadının genç temsilcilerinden olan Spahn, özellikle göçmenler ve sığınmacılar konusunda daha sağ görüşlere sahip. Muhafazakar değerleri savunan Spahn, kısa bir süre önce resmi bir törenle homoseksüel evlilik yapmıştı.

Adaylar arasında en tartışmalı ve dikkat çekeni ise elbette Anden Grubu üyesi de olan Friedrich Merz. 2002’de Merkel ile girdiği Meclis grubu başkanlığı yarışını kaybeden Merz, daha sonra siyaseti bırakmış, uluslararası üne sahip bir avukatlık bürosunda görev yapmaya başlamıştı. Ardından tartışmalı ABD’li finans denetçisi Blackrock’ın Almanya temsilciliği, HSCB bankası denetleme kurulu üyeliği olmak üzere toplam 5 tekel ve şirketin denetleme kurulu üyeliğe girdi ve buralarda milyonlarca avro para kazandı.

Aşırı muhafazakar ve neoliberal görüşlere sahip ve sermayeyle içli dışlı olan Merz’in adının CDU genel başkanlığı için gündeme getirilmesi elbette tesadüf değil. Der Spiegel dergisinde yer alan haber analizde, halen Meclis Başkanlığı görevinde bulunan Schäuble’nin uzun bir süredir Merz ile temasta olduğu ve başkanlığa hazırladığı ayrıntılı olarak yer aldı.

Dolayısıyla, Merz’in ortaya çıkışı kendi başına fevri, hatta geçmişteki yenilginin rövanşını alma isteğinden çok, uzun süredir Merkel’in izlediği politikadan rahatsız olan muhafazakar-neoliberal sermaye çevrelerinin hazırlığının sonucu. Merz, daha önce haftalık çalışma süresinin 42 saate çıkarılmasını gündeme getirmişti.

Merz’in genel başkan ve başbakan olmasını isteyen çevreler, içeride ve dışarıda her açıdan Alman sermayesinin çıkarlarını korumak için daha saldırgan bir yönetime ihtiyaç duyuyorlar ve bunu da Merz ile yapacaklarına inanıyorlar.

Bu nedenle CDU kongresindeki yarış, aynı zamanda Almanya’nın gelecekte içeride ve dışarıda nasıl bir politikayla ilerleyeceğinin de kararı olacak.

MERZ’İN SERMAYE İLE İLİŞKİLERİ

Siyaseten sermayenin avukatlığını yapan Friedrich Merz, pratikte de bir çok uluslararası şirketin avukatı ve hukuk danışmanı. Merkezi Düsseldorf’ta ulunan uluslararası hukuk bürosunda kıdemli avukat sıfatıyla çalışmaya başlayan Merz, 2016’dan beri dünyanın en büyük mali fonlarından biri olan Blackrock’un Almanya şubesinde de denetleme kurulu üyeliği yapıyor. 2017’nin sonunda ise Köln-Bonn Havaalanı denetleme kurulu üyeliğine getirildi. Ayrıca kağıt firması Wepa endüstri ve demir yolu rayı yapan İsviçre firması Stadler Rail’in de denetleme kurulu üyeliğini yapıyor. Merz ayrıca 2016 yılından beri HSBC bankasının Almanya şubesinin de denetleme kurulu üyesi. Ayrıca Almanya ile ABD arasında yakın ilişkilerin olmasını savunan lobi örgüt Atlantik derneğinin de başkanı.

ÖNCEKİ HABER

HDP'nin Sayıştay raporlarının araştırılması önergesi reddedildi.

SONRAKİ HABER

Amedspor teknik direktörü istifa etti

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...