15 Ekim 2018 00:58

Bir yerlerden başlayalım derim ben...

Bir plastik fabrikasında çalışan kadın işçi, yaşadıklarını yazdı.

Fotoğraf: Pixabay

Paylaş

Bir kadın işçi
İstanbul

Merhaba. Ben plastik fabrikasında çalışan bir işçiyim. Aslında gıda teknikeriyim. Çok şaşırtıcı değildir elbet, farklı bir mesleğe sahipken farklı iş kolunda çalışıyor olmak... Çalışma ve yaşam koşullarının her gün kötüleştiği bu zamanlarda bunlara şaşırmıyoruz, bunları yaşamaya mecbur bırakılıyoruz.

Biz öğretmen olup da inşaatlarda çalışırken hayatını kaybeden insanlar gördük, çocuğuna pantolon alamadı diye kendini asan bir baba gördük, geçinemiyorum deyip kendini yakan da…

Sahi ne zaman gelecek gerçekten bu iyi günler? Bu çalışma koşulları ne zaman değişecek? Aslında hepimizin bildiği bir cevap var. Birliğimizi inşa ettiğimiz duvarlar olunca, devlet ve patron sömürüsüne kendi ellerimizle son verdiğimiz zaman. Aklımızdaki, vicdanımızdaki o yerde gizli bu cevap. Gün yüzüne çıkarmak için daha kaç can gitmeli. Durup bunu soraralım kendimize ve bir yerlerden başlayalım derim ben...

Anlatacak şey bitmez elbet. Ama kişisel görüşlerimi bir yana bırakıp, birlikte çalıştığım işçiler ne diyor, nasıl bakıyor değinmek istiyorum. 2014 yılından beri çalışıyorum; yaşım 25 ve birçok işyerinde çalıştım. Çalıştığım her yerde gerek gündeme gerekse yaşadığımız koşullara dair pek çok işçiyle konuşma fırsatım oldu. Çoğunlukla sitem niteliğindeydi bu konuşmalar. (Böyle oluyor ama neden değiştirmek için hiç kimse bir şey yapmıyor sorusunu da hep ben kendime sorarım...)

AKP’YE OY VERMİŞ İŞÇİ: TÖVBE!

En yakınını geçenlerde serviste yaşadım. Bu zamana kadar AKP’ye oy vermiş bir işçi abimiz “Bundan sonra tövbe” diye başladı; “Erdoğan kendi ayağına sıkıyor bence şu an...” Konuşmaları tamamen çelişkili. “Yerli ve milli olmaktan bahsedip Merkel’in saçını okşamadığı kalıyor. Kriz yok, bunlar manipülasyon diyor biz maaşın yüzünü göremiyoruz. Zamlardan gıda masraflarından belimizi doğrultamıyoruz. Çocuk mu okutalım, kira mı, fatura mı ödeyelim şaşıp kaldık. Gezme tozma sosyal aktivite bizim için lüks” dedi. “Peki ne yapacaksın, ne düşünüyorsun” dediğimde “Ben oy falan vermem ama bence bunlar iyi günlerimiz, artık düzelmeyiz” diye yanıt verdi.

Fabrikadaki MHP’li işçiler de tepkili. “İttifakmış, neyin ittifakı bu” diyorlar. MHP’li bir işçinin sözleri şöyle: “Saraylarda ejder meyvelerini onlar tokuştursun, onların bıraktığı sefaleti çekmek bize düşsün. Sarayın harcamalarını duymadınız mı, kanıma dokunuyor... Yapabildiğimiz tek şey çoluk çocuğu kapı önüne çıkarmak. Dışarıda görüp de bir şey isterler korkusuyla gezmeye götürmüyoruz bile...”

CHP’li ve HDP’li işçilerle de ayrı ayrı sohbetlerimizde hemen hemen aynı sonuçlara varıyorum. Bu kez sadece ekonomiden dert yanmıyorlar, ülkedeki adaletsizlikten yana da dem vuruyorlar. HDP ve CHP’nin birlikte hareket etmesini isteyenler var.

Suriyeli işçilerimiz var mesela. Abdurrahman beni ne zaman görse, “Türkiye çok zor çalışmak çok” diye sitem ediyor. Etmekte de haklı; 12 saat çalışıyor asgari ücretle. İki çocuğu var, “Mecbur çalışmak” diyor. “Geri dönmeyi ister misin” diyorum, “Çok isterim, orada 6-8 saat çalışmak... Tek kişi çalışınca yetiyor, ama Esad...” diyor ve susuyor... Dükkanı varmış, bombalanmış, “Çocuklarım için mecbur geldim” diyor. Sonra ben Türkiye’deki sistemi eleştiriyorum, “Sömürülüyoruz” diyorum. “Sen Tayyip sevmiyorsun” diyor. “Sen seviyor musun?​” diye sorduğumda “Kapılarını açtı bize, ben seviyorum” diyor. Dinleyen HDP’li işçi ise “Oy için açmıştır oy için. Sizi umursasa, bu halde çalışıyor olur musunuz, size baktığı mı var” diye lafa karışıyor. Seviniyorum böyle demesine; Türkiyeli-Suriyeli ayrımına farklı bir pencereden yaklaşıyor çünkü.

Suriyeli işçi sömürüsü bununla sınırlı değil. Gerçekten ezilen bir millet olarak dışlanmalarını, ırkçı yaklaşımları bir yana bırakalım, ne yazık ki Suriyelileri kendi kişisel işlerinde kullanan işçiler de var. Buna dair ufak bir olay da yaşadım. 18 yaşında Suriyeli bir işçi çay molasına çıkacakken ustası seslendi: “Gel bardağımı yıka!” O an “Nasıl yani!” diye ustaya döndüm, “İşyerinde çırağın olabilir, getir götür işi yaptırıyor olabilirsin ama kendi kişsel işlerini yaptıramazsın” dedim. Önce ciddiye bile almayıp işçiye “Hadisene!” dedi. Genç işçinin önünü kestim, “Yıkamayacaksın, sen onun kölesi değilsin” diye. Ustanın hoşuna gitmemiş olacak ki “Sen karışma, kadınsan kadınlığını bil” dedi. Daha sonra hararetli bir tartışma yaşadık, başkaları araya girdi ve ben o bardağı o işçiye yıkatmadım, mutluyum.

‘YAKLAŞTIRSALAR DA ELİNİ ÖPSEM!’

Molalar işçilerin birbiriyle konuşabilmesi, dertleşebilmesi için büyük fırsat. Çay molasında AKP’li iki işçi abiyi yakaladım. 40-50 yaşlarında ikisi de, emekliler ama çalışmaya devam ediyorlar. Birinin şekeri, tansiyonu, her şeyi var; günde üç kez iğne yaptırıyor. “Tayyip’e yaklaştırsalar da mübarek elini  öpsem” diyor. “Neden seviyorsun bu kadar” diyorum. “Adam modern devlet kurdu. Önde bir ABD, bir Rusya, bir de Türkiye var. Adam baba adam, herkese kafa tutabiliyor. Devleti ayakta tutabilmek, ülkenin bölünmemesi için ne gerekiyorsa onu yapıyor” diyor. Ekonomi ve kriz içinse “O yapmıyor ki, bak tek lafıyla dolar altın bozduruldu, yine kurtardı halimizi” diyor. Benim sorularıma karşılık “Sen kime oy verdin Cumhurbaşkanlığı seçiminde?​” diye soruyor. “Selahattin Demirtaş” deyince “Al işte bir de okumuşsunuz, nasıl bir cahillik bu, nasıl bir vatan hainliği!” diyor birisi. Diğeri daha sıcak bir tavırla “Bak kızım, yanlış düşünüyorsun, Kürtlere yapılan iyilik kimseye yapılmadı. Diyarbakır’ı karıştıran hep onlar, doğuya yapılan yatırım nereye yapıldı? Kıymet bilmediler hiçbir zaman” diyor, Taybet Ana’dan, Roboski’den, Ceylan’dan habersiz…

Velhasılkelam “Asıl mücadelemiz insanın insan olabilme mücadelesi...” Bunu bilip bunu söylerim. Kötü bir ekonomiyle yönetiliyor, kötü günler yaşıyoruz. Türküyle, Kürdüyle, Suriyelisiyle, Lazıyla, Ermenisiyle elbet bu mücadeleyi bir gün kazanacağız. O zaman yaşamın zor koşullarında dil, din, ırk ayrımı yapmadan omuz omuza verip yaşamımızı güzel kılacağız. Biz işçi emekçilerin sırtından geçinen bir devlet istemiyoruz! Bu kötü gidişat işçinin sırtına yüklenmesin, krizin faturası emekçiye kesilmesin istiyoruz! Gün birlik olma günü...

ÖNCEKİ HABER

Arap Coğrafyasında bu hafta: Tunus ve Lübnan

SONRAKİ HABER

Elektriğe de mi dış güçler zam yapıyor?

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...