26 Haziran 2018 09:20

Celalettin Can da dahil 9 HDP ve HDK'li için tahliye kararı

'Terör örgütü üyeliği' suçlamasıyla yargılanan aralarında Celalettin Can'ın da bulunduğu 9 HDK ve HDP'li tahliye edildi.

Fotoğraf: MA

Paylaş

Cansu PİŞKİN
İstanbul

'Terör örgütü üyeliği' suçlamasıyla yargılanan Celalettin Can, Abdulselam Yulcu, Erhan Sarıkaya, Vahit Dalğıç, Filiz Yılmaz, Gonca Yangöz, Mehmet Şamil Altan, Nevzat Yılmaz ve Taylan Talaş tahliye edildi.

Aralarında 78’liler Girişimi sözcüsü ve Halkların Demokratik Partisi (HDP) Parti Meclisi Üyesi Celalettin Can ile Halkların Demokratik Kongresi (HDK) üyelerinin de bulunduğu 18’i tutuklu 29 kişi hakkında açılan davanın duruşmasına ikinci günde de Silivri Cezaevi kampüsü karşısında bulunan duruşma salonunda devam etti.

Duruşma, tutuklu siyasetçi Metin İlan’ın savunması ile başladı. Kendisine yöneltilen suçlamaların tamamının telefon tapelerinden oluştuğunu dile getiren İlan, "Konuşmalarım illegal gibi suç unsuru sayılmış. Oysa ben 1996 yılından beri aynı numarayı kullanıyorum” dedi. Tutuklu siyasetçi Nevzat Yılmaz da savunmasında HDP'nin seçim çalışmalarında yer aldığını kaydetti. Yılmaz, kendisine ait olmayan bir numaradan yapılan arama ve görüşmelerin kendisininmiş gibi gösterildiğini ifade etti. Tutuklu siyasetçi Vahit Dalgıç da savunmasında, telefon dinlemelerine dair gizli saklı bir şeyinin olmadığını dile getirdi. Tutuklu siyasetçi Atilla Şair de “İddianame zorlama bir iddianame"  dedi. Tutuksuz yargılanan siyasetçiler de, kolluk ve savcılıkta verdikleri önceki beyanlarını tekrarladı. 

'BU REHİN ALMADIR'

Savunmaların ardından iddia makamı, tutuklu siyasetçiler Taylan Talaş, Vahit Dalkılıç, Nevzat Yılmaz ve Filiz Yılmaz hakkında tahliye talebinde bulundu. Mütalaanın ardından ÖHP üyesi avukat Sinan Zincir söz aldı. Zincir, dün görülen duruşmanın ardından kadın müvekkillerinin saat 18.00'den gece 03.00'e kadar koğuşlarına alınmadığını ve gardiyanlar tarafından işkenceye uğradığını dile getirdi. Zincir, emniyet tarafından, HDK'nin “terör örgütü” olarak tanımlanmaya çalışıldığını dile getirerek, “İddianame hukuki metin yerine siyasi bir iddianamedir. HDK 42 sivil toplum kuruluşu, gençlik, ekoloji, kadın, siyasi parti ve hukuk örgütlerinden oluşan bir platformdur. Varlığını uluslararası hukuktan alıyor. Ve yatay bir hiyerarşiye sahiptir. HDK içinde yer alan birbirinden farklı örgütlerin Öcalan ve KCK'den talimat aldığı iddiaları hayatın olağan akışına aykırıdır. Burada kişiler değil tüzel bir kimlik yargılanıyor. Siz burada yargılamayı yapamazsınız. Ancak Yargıtay ve Anayasa Mahkemesi yapabilir. HDP ve HDK çalışmaları Anayasa Mahkemesi güvencesindedir. Peki, kolluk nasıl olur da kreminize eder? Rehin almadır bu. Yargıçlar bu oyuna düşmemeli" diye konuştu.

‘SİZİN DE İŞİNİZ ÇOK ZOR’

Avukat Ercan Kanar da söz alarak, “Avukatlar, savcılar ve yargıçlar olarak tarih önünde sınav veriyoruz" diyerek konuşmasına başladı. Mahkeme heyetine "Çok alt düzeye inmiş hukuksal düzende sizin de işiniz çok zor" diyen Kanar, şöyle devam etti: "Önemli olan zoru başarmaktır. İddianame önünüze geldiğinde derhal iade etmeniz lazımdı. Keza TEM ekipleri fezlekeyi savcıya göndermekte ısrar etse de kovuşturmaya yer vermemesi gerekirdi. Bu ve benzeri iddianamelerin hukuksal zemini yok. Tamamen siyasi saiklerle hazırlanıyor. Bu davayla iktidarın HDP'ye duyduğu siyasal husumetinin hukuk araçlarını kullanarak mahkeme salonlarına taşımasıdır.” 

TAHLİYE TALEBİ

Avukatlar, savunmaları ardından müvekkilleri hakkında tahliye talebinde bulundu. 

Avukat savunmalarının ardından duruşmaya ara veren mahkeme, aranın ardından Abdulselam Yulcu, Erhan Sarıkaya, Celalettin Can, Vahit Dalğıç, Filiz Yılmaz, Gonca Yangöz, Mehmet Şamil Altan, Nevzat Yılmaz ve Taylan Talaş'ın adli kontrolle tahliyesine karar verdi. 

Mahkeme, Atilla Şiyar, Bedia Aydemir, Can Memiş, Gülistan Aydın, Gülsen Biter, Hasan Hüseyin Gençer, Metin İlan, Suphi Yıldız ve Taylan Urun'ün ise tutukluluk halinin devamına karar verdi.

Duruşma 11 Eylül'e ertelendi.


DAVADA ÖNCEKİ GÜN

“Terör örgütü üyeliği” suçlamasıyla 20 Şubat’ta tutuklanan 78’liler Girişimi Sözcüsü ve HDP PM Üyesi Celalettin Can’ın da aralarında bulunduğu 18 HDP ve HDK'li siyasetçi hakim karşısına çıktı. 2 gün süren yargılamada mahkeme Celalettin Can, Şamil Altan, Atilla Şiyar, Gonca Yangöz, Taylan Ürün ve Filiz Yılmaz için tahliye kararı verdi. Can Memiş'in de aralarında bulunduğu diğer sanıklar için ise tutukluluğuna devam kararı verildi.

İstanbul’da 7 Şubat’ta yapılan HDK/HDP operasyonunda gözaltına alınan ve 20 Şubat’ta çıkarıldıkları sulh ceza hakimliklerince tutuklanarak cezaevine gönderilen 18 siyasetçinin yargılamasına başlandı. “Terör örgütü üyeliği” suçlamasıyla 18’i tutuklu 29 kişi hakkında açılan davanın ilk duruşması Silivri’deki Duruşma Salonları’nda görüldü. İstanbul 28. Ağır Ceza Mahkemesi’nce görülen davanın ilk duruşmasında tutuklu ve tutuksuz sanıklar ile avukatları hazır bulundu. Duruşmayı sanık yakınlarının yanı sıra HDP Milletvekilleri Hüda Kaya, Züleyha Gülüm ve Musa Piroğlu, Türkiye PEN İkinci Başkanı Hapisteki Yazarlar Komite Başkanı ve Halil İbrahim Özcan ile Barış Vakfı Başkanı Hakan Tahmaz da izledi.

‘HDP’NİN YASA DIŞI GÖSTERİLMESİ KABUL EDİLEMEZ’

Duruşma, sanıkların kimlik tespitinin yapılmasıyla başladı. Dosyaya gelen belgelerin okunmasının ardından savunmalara geçildi. İlk olarak tutuklu yargılanan Can Memiş savunma yaptı. Memiş, siyasi parti faaliyetleri kapsamında yapmış olduğu çalışmaların iddianamede suçlama konusu yapıldığını belirtti. Anayasal zeminde faaliyet yürüten HDK ve HDP’nin yasa dışı oluşum gibi lanse edilmesinin kabul edilemez olduğunu beyan eden Memiş, “Siyasi partiler baskı, zora ve şiddete dayanmadığı sürece çalışmaları anayasaldır. HDP Parti Meclisi üyesi olarak diğer muhalif parti temsilcileriyle yapmış olduğum görüşmeler dahi suç sayılmış” dedi. İddianamede “gençlik örgütü” tabirinin yasadışı olarak lanse edildiğini ifade eden Memiş, “Ben Mimar Sinan Üniversitesi Sosyoloji mezunuyum. Cezaevinde mezun oldum. Ve ‘örgüt’ terimi sosyolojik bir kavramdır. İddianamede kriminalize bir şekilde ifade edilmesi kabul edilemez” diye konuştu. Memiş, iddianamedeki suçlamaların asılsız olduğunu belirterek, “Ortada bir suç olsa Emniyet harekete geçmek için 2 yıl beklemezdi. Demokratik hak ve özgürlükler çerçevesinde yapılan eylemler suç sayılamaz” dedi. İddianameyi hazırlayan savcının HDP’yi “Sırtını terör örgütüne dayayan parti” tanımlamasını da eleştiren Memiş, HDP’nin önceki gün yapılan seçimlerde meclise girdiğini ve sırtını kadınlara, emekçilere, eşcinsellere, ötekilere ve toplumun tüm kesimlerine dayandığını söyledi. Tutukluluk sebebiyle eğitim hakkının kısıtlandığına dikkat çeken Memiş, tahliyesini talep etti.

‘HDP VE HDK KRİMİNALİZE EDİLİYOR’

Memiş’in ardından tutuklu sanıklardan Şamil Altan’ın savunmasına geçildi. Altan da iddianamede, HDP ve HDK’nin kriminalize edilip illegal örgüt gibi sunulduğunu belirterek “Örgüt propagandası ve örgüt üyeliği ile suçlanıyorum. Ancak iddianamede tek bir delil de savcının delil gösterme gayreti de yok. Tek delil katıldığım basın açıklamaları. Failden yola çıkılarak fiil suçlanıyor" dedi. İddianamede Altan’ın katıldığı Cumartesi Anneleri eylemi, “Terör örgütü yanlıları ve sol örgütlerin düzenlediği eylem” olarak tanımlanmıştı. Altan bunu hatırlatarak, “Cumartesi Anneleri 90’lardan bu yana zorla kaybedilen çocuklarını arıyor. Bütün dünya tarafından tanınmasına rağmen otomatik suçlama mekanizmasıyla yaklaşıyor savcı ve katıldığımız için suçlu ilan ediyor” dedi. Altan tahliyesini ve beraatini talep ederek savunmasını sonlandırdı.

‘DEMOKRASİYİ DEĞİL DARBECİLERİ SAVUNMAK SUÇ’

Altan’ın ardından tutuklu sanıklardan Gülistan Aydın Kürtçe savunma yaptı. Aydın’ın savunması tercüman aracılığıyla çevirildi. Aydın da hukuk dışı suçlamalarla yargılandıklarını belirterek tahliyesini ve beraatini talep etti.

Daha sonra 78’liler Girişimi Sözcüsü Celalettin Can’ın savunmasına geçildi. Can savunmasını 3 ana başlıkta yapacağını, ilk kısımda kendisinden bahsedeceğini, ikinci kısımda iddianamedeki telefon görüşmelerinin neden suç olamayacağına yanıt vereceğini ve son kısımda da birtakım sorularla savunmasını sonlandıracağını beyan etti. 80 darbesinin ardından tutuklandığını ve 19 yıl 9 ay cezaevinde kaldıktan sonra tahliye edildiğini anlatan Can, “İçeride kaldığım süreçte düşünmek için çok zamanım oldu. Türkiye toplumu güce göre şekillenen bir toplum. Gücü olmayanı sevmiyor, yok ediyor ve ötekileştiriyor. Bu güç toplumuyla yüzleşmek ve hesaplaşmak gerektiğini düşündüm içeride olduğum süreçte. Fetullah Gülen bugün suçlanıyor ama darbe girişimi başarıya ulaşsaydı kahraman ilan edilecekti. Türkiye’de demokrasinin önündeki tek engel güç. Darbeciliği, güç kültürünü ve demokrasinin önünü açmak amacıyla cezaevinden çıktığım 2000’li yıllardan itibaren demokratik yollarla mücadelenin yolunu aradım. Bunun için 12 Eylül darbesinin üzerinden silindir gibi geçtiği 78’lileri topladım ve hak ve özgürlükler alanında çalışmaya başladım. 78’lilerin kamu ve medeni hakları yoktu. Geri kazanmak için mücadele ettik ve kazandık” dedi.

İddianamede 78’liler Girişimi’nin 12 Eylül darbecilerinin yargılanması önündeki engeli kaldırmak için yürüttüğü mücadeleyi “örgüt üyeliği” sayan savcıyı eleştiren Can, “Bu ülkede demokrasiyi savunmak suç değildir darbecileri savunmak suçtur. Savcının mantığına göre Cumhurbaşkanı Erdoğan da bu suçlama ile yargılanmalıdır. Çünkü darbecilerin yargılanması önündeki engelin kalkması için ortak çalışma yaptık. Darebecileri suçluyoruz diye devleti karalamakla suçlanıyoruz. Dünya bize güler. Darbecileri yargılamadığınız, darbelerle yüzleşmediğiniz için darbe üstüne darbe oluyor. 15 Temmuz bundan bağımsız değil” diye konuştu.

JANDARMA SANIKLARIN AİLELERİNE EL SALLAMASINA ‘TALİMAT VAR’ DİYE ENGEL OLDU

Duruşmaya verilen öğle arasının ardından ailelerine el sallamak isteyen sanıklara jandarma engel oldu. Can’ın tepki göstermesi üzerine jandarma komutanı Can’ı, “Sizi güzellikle uyarıyorum yerinize oturun” diyerek uyardı. Can ise, “Sizin aileniz yok, eşiniz, dostunuz, sevgiliniz yok mu? Mahkeme salonuna bu şekilde girmeniz hukuksuz” diye tepki gösterdi. Ancak Jandarma komutanı “talimat var” diyerek sanıkları engellemeye devam etti.

‘BARIŞÇI ÇABALARIMDAN DOLAYI CEZAEVİNDEYİM’

Duruşma Can’ın savunmasıyla devam etti. Mart 2013’te Beşir Atalay’ın kendisine telefon ederek Kürt sorununun çözümünde oluşturulacak Akil İnsanlar Heyeti’nde yer almasını istediğini belirten Can, halkların barış hakkı için bu heyette yer aldığını söyledi. Akil İnsanlar sürecinde 7 bölgenin dolaşıldığını ve halkın taleplerinin dinlenerek raporlaştırıldığını kaydeden Can, “25 Haziran 2013’te Dolmabahçe’de son toplantı yapıldı. 4 Nisan havası yoktu artık. Hava ağırdı. Bir şeyler değişmişti… Çalışmalara 19 Ekim 2014 tarihine kadar ara verildi…15 ay sonra son bir toplantı yapıldı. 19 Ekim’de Dolmabahçe’de yapılan toplantıya bu kez devlet ve hükümet yetkilileriyle birlikte Başbakan Davutoğlu katıldı. 10,5 saat süren toplantının ana fikrini Davutoğlu şöyle özetledi; ‘6-8 Ekim olayları kamu düzeninin tehlikede olduğunu gösterdi.Kamu düzeni sağlanana kadar önerdiğimiz demokratik çareler değerlendirilmeyecektir. Sizler bu sürece önemli bir emek verdiniz. Görüşleriniz bizim için önemlidir, ifade etmeye devam etmelisiniz’ dedi. Ben şimdi barışçı ve demokratik görüşlerimden dolayı ve bu çabalarımdan dolayı neden 4 aya yakın bir süredir cezaevindeyim? Barış Sürecine katkıda bulunmam isteniyor, kabul ediyorum ve daha fazla kan akmasın diye gösterdiğim çabalarımın tümü bu kez suçlanmama ve sanık olmama neden oluyor? Hukuk ve adalet bu değildir” diye konuştu.

‘BARIŞA İNANDIĞIM İÇİN HDP’DE YER ALDIM’

Can, iddianamede tarafına yöneltilen suçlamalardan birinin de Ceylanpınar’da 2 polisin öldürülmesinin yanlış olduğunu ifade etmesi olduğunu hatırlattı. Can, “Olayın failleri hala belli değil, belli olan bu olayın çözüm ve barış sürecine ciddi bir darbe vurduğu… Bir Akil İnsanlar Heyeti üyesinin bunu eleştirmesinden, 2 polisin öldürülmesinin insani ve siyasi olarak yanlış olduğunu söylemesinden doğal ne olabilir.” dedi. Savaşın başlı başına bir adaletsizlik olduğunu kaydeden Can, barışa ve demokratik kardeşliğe inandığını ve bu sebeple HDP’de barış siyaseti yapmaya başladığını anlattı. “Siyaset yapmak suç değildir, herkesin hakkıdır” diyen Can şöyle devam etti: “HDP’de yer alırken amacım halklar, inançlar, yaşam biçimleri, cinsiyetler, sınıflar ve sınıf katmanları Türkiye’nin problemlerinde ortaklaşsındı. Tek cümleyle, ‘ortak yaşam idealinde’ buluşulsun ve kardeşçe, barış içinde yeni bir yaşam kurulsun.”

‘İNSANİ YARDIM KAMPANYASINA KATILMANIN NESİ SUÇ’

Suçlama konularından birinin de sokağa çıkma yasakları sırasında bölgedeki halk için HDP tarafından yürütülen “Battaniyeni al gel kampanyası” olduğunu hatırlatan Can, “HDP bu halkla ilgili kampanya açmış. 78’liler Vakfı olarak bu kampanyayı yerinde bulmuşuz, battaniyenin yanı sıra buzdolabı, çamaşır makinesi, set üstü ocak, semaver gibi beyaz eşyaların toplanıp gönderilmesini istemişiz. Kimden? Denizli 78’liler Girişimi sözcüsü ve Denizli HDP il eş başkanı Nebi Ebci’den. İddia makamı ise, beyaz eşyaların ve battaniyelerin PKK/KCK’ye gönderilme suç iddiasında bulunmuş. Delil, belge, herhangi bir kanıt yok; iddia ediyor sadece. İnsani bir yardım kampanyasına destek olmanın neresi suç? Seyirci kalmamız insanlığımızı kaybettiğimiz  anlamına gelir ki; bunu bizden beklemeyin.” dedi.

‘DEVLETLER VATANDAŞLARINA TUZAK KURMAZ’

Can, tarafına isnat edilen suçlara konu olan telefon görüşmelerine ilişkin de beyanlarda bulundu. İddianameye giren 39 telefon kaydından 7’sine ilişkin bir suçlama yapılmadığını, 12 görüşme kaydında geçen etkinliklerin de gerçekleşmediğini belirten Can, “Yani iddia makamına göre; düşünceler suç sayılıyor. Telefonda açıklanan bu düşünceler fiiliyata geçmemiş olsa bile, kendini fiil olarak ortaya koymamış hareketler olsa bile suç oluyor iddia makamına göre” dedi. Can, geri kalan 19 görüşmenin de basın açıklamalarına ilişkin olduğunu anlattı. İddianamede temel bir delil iddiası ve telefon görüşmelerinde şiddet unsuru, kışkırtma, yurttaşların yaşam alanlarına müdahale unsuru olmadığını beyan eden Can savunmasını şu sözlerle sonlandırdı: “Neden tutuklandığımı gerçekten bilmiyorum. Kişilik haklarıma karşı ağır hak ihlalleri yaşadım, yaşıyorum. Özgürlüğüm elimden alındı. Yaşam hakkım ihlal edildi.Neden? Tüm bunları bana ve bizlere neden yaşattığınızı açıklamalısınız. Bir açıklaması olmalı. Düşüncelerinden değil, “yaptıklarından dolayı tutuklandın” denebilir mi? İddianameye ve  yargı kararlarına bakılınca bile böyle olmadığı çok açık ve hiç inandırıcı değil.Mahkeme heyetine sormak istiyorum, ne yapmışız? Şiddet mi, kışkırtıcılık mı? Çok açık ve net siyaset yaptım... Düşündüm, düşündüklerimi söyledim. Tükiye’nin en önemli meselesinin  çözümünde tarafların önermesiyle katıldığım ve barış sürecinde çözüm için bu çabaya beni ortak edenler, bugün aynı insan, aynı görüşe sahip olduğum halde özgürlüğümü elimden  almaları, yaşam hakkımı ihlal etmelerine dair var olan çelişkiyi açıklamakla mükelleftirler. Devletler vatandaşlarına tuzak kurmazlar. İsterim ki adalet ve hukuk duygusu galebe çalsın, vicdan kazansın.”

DURUŞMA SONRASI AÇIKLAMA

Duruşmanın ardından 78’liler Girişimi adına Celalettin Can’ın eşi Nimet Tanrıkulu cezaevi kampüsü dışında açıklama yaptı. Tanrıkulu, yargılamayı hukuk garabeti olarak yorumladı. “İçi boş, asılsız, mesnetsiz bir yargılamayla karşı karşıyayız” diyen Tanrıkulu, “Bu ülkede darbe ve darbe hukukuna karşı kişiler yargılanıyor aslında” dedi.

ÖNCEKİ HABER

Kemal Kılıçdaroğlu: Bir diktatörün nesini tebrik edeceğim?

SONRAKİ HABER

Meral Akşener: İYİ Parti merkez parti eksikliğini giderdi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa