19 Haziran 2018 22:26

'16 yıldır vadedilen güçlü Türkiye, yaşadığımız ise muhtaç Türkiye'

Tüm Köy Sen Genel Başkanı Sadık Turan ile AKP'nin 16 yıllık tarım politikalarını ve seçim beyannamesini konuştuk.

Fotoğraf: DHA

Paylaş

Sedat BAŞKAVAK
Amasya

Seçimlere bir hafta kala mitingler ve toplantılarda partilerin seçim beyannameleri ve halka verdikleri taahhütler ikinci plana düşerken yine karşılıklı söz düelloları ve çekişmeler hız kazandı. Karşılıklı restleşmelerde araya kaynayan ülke tarımı ve üretici köylünün durumu da sadece mazotun kaç lira olacağı ya da olduğu üzerinden konuşulur oldu. Tüm Köy Sen Genel Başkanı Sadık Turan ile AKP’nin 16 yıllık tarım politikalarını, ülke tarımı ve hayvancılığının geldiği noktayı ve AKP’nin seçim beyannamesini konuştuk. 

Siz Amasya ili Merzifon ilçesi Sarıköy’den bir üretici köylü olarak AKP’nin seçim beyannamesine ilişkin değerlendirmeniz ne olur?

Seçim beyannamesine bakarsanız AKP tarımda yapılacak ne varsa yapmış. Beyannamede tarımı stratejik sektör olarak gördüklerini, sağlıklı ve yeterli gıdaya erişimi sağladıklarını ve tarım politikalarını gıda güvenliğini temin edecek şekilde oluşturduklarını yazmışlar. Fakat 16 yılda geldiğimiz noktada durumun tam tersi olduğunu söyleyebilirim. Onların seçim beyannamesine yaptık diyerek koydukları bizim Tüm Köy Sen olarak yıllardır talep olarak dile getirdiklerimiz. Ne tarım stratejik sektör olarak görüldü ne de gıda güvenliği ve gıda güvencesi önemsendi. O nedenle de seçim beyannamesi başka, yaşadıklarımız başka diyoruz.

Bu söylediklerinizden yola çıkarak 16 yıllık AKP iktidarında tarım stratejik sektör olmadı mı demek istiyorsunuz?

Evet AKP iktidarında tarım hiçbir zaman stratejik sektör olmadı. AKP’nin yıllar önce bir sloganı vardı; “Alın, verin ekonomiye can verin.” Tarımda da bunu yaptı. Ama ekin, biçin, üretin, doyurun ülke ekonomisine can verin demedi. Alın verin ekonomiye can verin dedi ve ithalatın önünü açtı. Eğer tarım stratejik sektör olarak görülseydi; köylünün şehirlere göçünü engellemek üzere tarımsal üretim teşvik edilir, köylünün mahsulünün değerinde satılması için taban fiyat uygulaması getirilir ve tarım destekleri artırılırdı. Tarım destekleri azalırken ilaç, gübre ve mazot gibi girdilerin fiyatı sürekli arttı. Verilen destekler kalem olarak artsa da miktar olarak artmadı. Üretici köylü artan girdi maliyetleri ve hasat zamanı başlayan tarım ürünleri ithalatı karşısında ezdirildi. Tarım stratejik sektör olarak görülseydi ithalatçı politikalar yerine tarımsal üretimi korumacı ve artırıcı politikalar uygulanırdı.

Üretim yetersiz, artan nüfus ihtiyacını karşılamak için ithalat mecburi derken artan tarım ürünü fiyatlarına ithalatla müdahale ederek indiriyoruz diyorlar.

Bizler üretici köylüler olarak bu sene soğandan yüzümüz gülmedi, pancar ekelim deriz. Ya da geçen yıl mısır ya da ayçiçeği para etti ayçiçeği ekelim deriz. Bu yöneliş (Olmaz ama) bir ya da birkaç üründe üretimi yetersiz hale getirebilir veya birkaç üründe de fazlalık olabilir. AKP bütün tarım ürünlerinde ithalatı artırdı. Bu da hem üretimi olumsuz etkiliyor hem de köylüyü topraktan kopartıyor. Canlı hayvan ithal, hayvana vurulan aşı, verilen ilaç ithal. Hayvanın yediği yemdeki soya ve mısır ithal. Sofradaki et ithal, pirinç ithal, pirincin pilavının üzerine konulan nohut ya da fasulye ithal. Buğday memleketiyiz buğday ithal, buğdayı bırak saman ithal. Hepsinin fiyatında mı spekülasyon var. Bir de bu ithalatın kararı tam mahsul pazara inerken neden izin verilir. 2017 yılında 6.5 milyar dolarlık tarım ürünü ithal edilmiş. Et ve canlı hayvanda ise tablo daha kötü. AKP Hükümeti 2017 yılında 1.2 milyar dolarlık sığır, 86 milyon dolarlık et ve 37 milyon dolarlık koyun ithal etmiş. 2018 yılının ilk üç ayında 395 milyon dolarlık sığır, 63 milyon dolarlık et ve 15 milyon dolarlık koyun ithal ederek üç ayda geçen yılın yarısına denk düşen ithalatı yapmış ve kalan 9 ayda yapılan ve yapılacak ithalat eklendiğinde çıkan sonuç en çok besicilik yapan köylüleri ve sofrasına et katamayan dar gelirli vatandaşı etkileyecektir. Vatandaş ucuza et mi yiyor hayır. Gıda ürünleri mi ucuzluyor hayır. İthalatçı kazanıyor, komisyoncu, marketçi kazanıyor. Üretici köylü ve halk kaybediyor.

Beyannamede; ülkemizin tarımda net ihracatçı konumunu daha da güçlendirdik yazıyor. Sizin anlattıklarınıza göre durum tam tersi...

2017 yılı, tarım ürünlerinde ithalatın altın çağı oldu. 2018 yılının ilk üç ayında bir önceki yıla göre yüzde 7.7 ihracata karşılık yüzde 12.7 ithalat yapılmış. 2017 yılının ilk üç ayında 136 bin baş sığır ithal edilirken 2018 yılının ilk üç ayında 329 bin baş sığır ithal edilmiş. Sığır ithalatı neredeyse üç katına çıkmış. Aynı dönemleri kapsayan buğday ithalatında yüzde 148 artış olurken, mısır ithalatı 10 katına çıkmış. Net ihracat değil, açık ve net ithalat söz konusu.

Bu kadar ithalat yapan bir ülke aynı zamanda açık ve net, gıda bağımlısı bir ülke haline gelmiş demektir. Gıda bağımlısı olan bir ülkenin, temiz ve sağlıklı gıda ürünlerine sahip olmadığı için gıda güvenliği olmaz. Yeteri kadar gıda üretimi olmadığı için de gıda güvencesi yok demektir.

16 yılın sonunda tarımda dünya lideri konumuna geldiğimiz yazılırken; ürettiği kendine yetmeyen, köylüsü toprağını terk etmiş, dışa bağımlı, samanı bile ithal eden bir ülke konumuna geldik. 16 yılın sonunda bize vadedilen güçlü Türkiye, yaşadığımız ise muhtaç Türkiye. Bu tabloyu değiştirmek elimizde, bizle değişir.

ÜLKEYİ ULUSLARARASI TARIM TEKELLERİNİN PAZARI HALİNE GETİRDİLER

Seçim beyannamesinde diğer bir konuda gıda güvenliği meselesi var. 16 yıllık AKP iktidarında gıda güveliğini konusunda neredeyiz?

Eğer gıda güvenliği önemsenseydi; dünyanın her köşesinden neyle beslendiği belli olmayan canlı hayvan ve et ithal edilmezdi. Yerli üretim her aşamada desteklenir ve denetlenirdi. O zaman da 36 çeşit GDO’lu ürünün ithalatına izin verilerek, yıllık 1 milyon ton üzerinde mısır ile 2 milyon ton soya ithal edilmez, gıda güvenliği de tehlikeye atılmazdı. Bu arada GDO’lu soyanın ekmek yapımında katkı maddesi olarak kullanıldığının, en son Adana’da ortaya çıktığını da unutmamak gerekir. Hayvan yemi diye ithal edilen mısırın iç piyasada nerelerde kullanıldığını denetleyecek bir mekanizma var mı? GDO’lu mısırı ithal edenler arasında nişasta bazlı şeker ve yağ üreten şirketler var. Bardakta mısır diye satılan mısır bile yerli değil. Yerli ve milli vurgusu yapıyorlar ama tarım ve gıdada yabancı istilası altındayız. Ülkeyi uluslararası tarım tekellerinin pazarı haline getiren bir hükümettir, AKP Hükümeti.

KENDİ ÇIKARDIKLARI KANUNA UYMADILAR

Beyannamede; sektörle ilgili 15 önemli kanun çıkardıklarını söylüyorlar. Çıkartılan kanunlara ilişkin ne söylersiniz?

Çıkardılar bunlardan birisi de Tarım Kanunu. Tarım Kanunu’nda “Bütçeden tarıma ayrılan pay milli gelirin yüzde 1’inden aşağı olamaz” diye yazdılar. Fakat gelin görün ki, kanunu çıkaran AKP hükümetleri hiçbir zaman tarıma ayrılan payı Gayriafi Milli Hasılanın (milli gelirin) yüzde 1’i bile yapmadı. Tarıma ayrılan pay, bir önceki yıla göre miktar olarak artıyor gibi görünse de oran olarak hep yüzde 1’in altında, binde 5 seviyelerinde kaldı. Yani AKP hükümetleri kendi çıkardıkları kanuna bile uymadılar. Tarım Kanunu 2006’da çıktı ve hiçbir zaman tarıma ayrılan pay milli gelirin yüzde 1’i olmadı.

HANİ MAZOTUN YARISINI KARŞILAYACAKTI?

O zaman verilen mazot, gübre vs tarım desteklerini yetersiz buluyorsunuz.

Yetersiz çünkü verilen destek yapılan işin gerçek karşılığı değil. Binali Yıldırım “Depoya giren mazotun yarısı bizden” dedi ama verilen miktar depoya giren mazotun yarısı değil. 1 dekar buğday tarlası için verilen mazot desteği 15 lira. Peki biz ne kadar mazot harcıyoruz. 1 dekar buğday tarlasına bir yıl içerisinde en az 5 kez çeşitli işlem yapılmak durumundadır. Ekime hazırlık için en az 2 kez tarla hazırlama , ekim işi, gübre ekme ve ilaçlama biçimindedir. Tüm bu işlemler için tükettiği mazot miktarı yaklaşık 10 litredir. Hadi bunu 8 litre diyelim bugünün fiyatından 46.24 TL yapar. Yarısı 23.12 TL yapar. Hükümet ne veriyor 15 TL. hani depoya giren mazotun yarısını karşılayacaklardı. Peki mazot fiyatı yükselince destek de yükseliyor mu? Hayır. Bir de tabii bu hesabın şu yanı da var. AKP iktidara geldiğinde köylü dekara 16 lira doğrudan gelir desteği alıyordu. Cumhurbaşkanı sürekli destekleri de kalemlerini de artırdık diyor. Ben sadece 15 TL mazot ve 4 TL gübre desteği alabiliyorum. O da toplam 19 lira eder. 2002’de DGD ile 16 lira destek alırken 2018’de mazot, gübre toplam 19 lira destek alıyorum. 16 yılda 3 lira destek artmış. Bu mudur tarım desteği. Diğer taraftan sertifikalı tohum desteği olarak, hükümet (Arpa ve buğday baz alındığında) dekar başına 8.5 TL destekleme yapmaktadır. Ben dahil üreticilerin çoğu sertifikalı tohum fiyatının yüksek olması ve desteklemenin az olması nedeniyle bu imkandan yararlanamaz haldedir. Yani ne tarım destekleri gerçek bir destek ne  de mazot desteği gerçek bir hesap. Verilenler de artan girdi fiyatları nedeniyle eriyip gidiyor.

ÖNCEKİ HABER

Seçmene 13 adımda oy verme günü rehberi

SONRAKİ HABER

Sırrı Süreyya Önder: 5 gün sonra devran dönecek

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...