26 Haziran 2016 00:21

Memleketimden ‘uzlaşma’ masalları

Memleketimden  ‘uzlaşma’ masalları

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Bir başlangıç noktası almak gerekirse, 7 Haziran 2015 seçimi sonrası, Türkiye olağanüstü keskinlikte bir sürecin içine itildi. Seçim sonuçlarının işaret ettiği demokratik dinamiğin güçlenme olasılığı yeterince sarsıcıydı ve bu durum olağan akışına bırakılamazdı. ‘Saray merkezli’ devlet ittifakı, bizzat bu ittifakın kolaylaştırıcısı durumundaki Kürt fobisinden hareketle, savaşla işe başladı. Elbette ki Suriye’deki gelişmelere dair ‘dış’tan ‘iç’e bağlanmış kombinezonlar, Saray ve askeri bürokrasinin çakışan ya da ayrık özel hesapları gibi epeyce etmeni de içeren bu ‘olağanüstü’ savaş rejimi, geçen bir yılda ‘olağan’ seyrinde işleyen hemen hiç bir şey bırakmadı Türkiye’de. Bir başka ‘meşruiyet’ geçerli artık sistemin işleyişinde. ‘Saray’da merkezileşmiş, ‘fiili’ normlarını ‘hukuk’ yerine ikâme eden ve ‘hareket halindeki her şeyi’ hedef alan, terörize eden, korkutan, parçalayıp dağıtan bir rejimin ‘meşruiyeti’, olağan siyasal biçimler çerçevesinde anlaşılamaz herhalde. Teşhisi bolca yapılmakta zaten; evet karanlık bir tünele sokulan Türkiye’de çoğu şey belirsizdir ama faşizmin bir devlet biçimi olarak oturtuluyor oluşu çok net izlediğimiz bir gerçektir.

Durum budur ama durum tespiti yapmak da en kolayıdır. Çünkü yapılan durum tespiti, kimseye ‘eskisi gibi devam etme’ lüksü bırakmıyor. ‘Yılan’ herkese değecek, bundan kaçış yok! Bırakın muhalefet etmeyi, ‘susup kenara çekilmek’ bile kurtaramayacak. Susarak kurtulabileceğini zannedenin başına, “neden bizim istediğimiz gibi konuşmuyorsun” diye çullanacaklar ki bunu epeydir görmeye başladık bile.

***

Evet, çıkış önermeden durum tespiti yapmanın bir anlamı yok belki ama yaptığınız durum tespiti önereceğiniz çıkış yolunu büyük ölçüde koşullar. Faşizm mi diyorsunuz; ne yapacağınız, nasıl mücadele edeceğiniz, neyi gözeteceğiniz, kimlerle ittifak kuracağınız... çok da muamma değildir. Bakın gerçeğin ışığı Şebnem hocamıza, onun uğruna şimdi mapus yattığı dayanışmanın niteliği ve ruhu güçlü bir hareket noktasıdır zaten.

Ama mesela, “siyasal İslamcı faşizme karşı askeri darbeyi yeğlerim” diyebilen ve dahası Erdoğanistlerle askerin arasının açılması rüyasına yatanların yaptıkları, ahmaklıktır sadece.
Ya “kasım ayındaki ABD seçimleri sonrası her şey değişir, ABD bu gidişe mutlaka müdahale eder...” diye, kendisine inanacağı masallar anlatmakla meşgul ‘dış dinamikçi’ liberale ne demeli?!
“Bu gidişat burjuvazinin ve burjuva devletin rasyonalitesine aykırıdır, fazla sürdürülemez” diyenler var bir de... Hadi uzağa gitmeyelim, 1915’i, 1925’leri, 1938’i bırakalım bir kenara; 12 Eylül, sonrasındaki ‘90’ların karanlığı... Burjuvazinin ve devletin nedense bir yerlere saklanmış (!) ve “ah bir gelse” diye medet umulan ‘rasyonalitesinin’ gelişi ne kadar sürer sahi? Ne kadar beklememiz gerekir?! Peki faşizmin ‘rasyonalitesi’ yok mudur? Biraz kazıdığınızda, altında ‘burjuva rasyonalitesi’nin çıktığı deneyimlerle de sabit değil midir? Böyle düşünen sayın liberal ve pek sayın laik-cumhuriyetçi, sen burjuvazinin rasyonalitesini beklerken, faşizmin sana (bile) bekleyecek zaman bırakacağını mı zannediyorsun?! Geçelim...
“Bu rejim sürdürülemez çünkü ekonomik krizin eli kulağında, hele patlasın gör o zaman iktidarın çöküşünü...” falan filan şeklindeki totolojilerle rahatlayanları unutmayalım... Ekonomik krizlerin pekâla gericiliğin de faşizmin de kullanabileceği sonuçları olabileceği, arada otomatik bir ilişkinin olmadığı düşünülmez. Temel argüman sadece “böyle sürdürülemez” olunca... Evet, sonsuza  dek sürdürülemez elbette, ama sürdürülürken neler yapıldığı, hayatımızdan nelerin çalındığı değil midir asıl önemli olan.
Bir başka örnek de antenlerini MHP’ye ayarlamış olanlar... Karakolluk olmuş faşistlerin kavgasını ‘Asena Meral’ kazanırsa... AKP’li küskünler de MHP’ye katılırsa... MHP de bir ‘merkez sağ’ partiye dönüşürse... AKP’den epeyce oy alıp yüzde 18’lere varırsa... AKP’nin iktidarı zayıflar, en azından MHP’yle koalisyona mecbur kalır, böylece tek parti iktidarından kurtulabiliriz! Şaka gibi ama ciddi ciddi kurtuluşu bu kurguda görenler var ve bunları izledikçe, duydukça nasıl bir çaresizlik, nasıl bir akli, fikri, zikri sefâlet içinde olunduğuna şaşırıyor insan.

***
Daha çok var... Hepsi de ‘uzlaşma’ biçimleridir aslında. Afaki beklentilerle kurtuluş hayalleri kurmak, gerçekte ise faşizmle uzlaşma biçimleri. Bir de bunlara CHP menşeyli olanları eklemek lazım elbette ki o başlı başına bir uzlaşma ekolüdür ve öyle birkaç satırla geçiştirilecek gibi değil. Şimdilik sadece şu: Dokunulmazlıklar meselesinde de gördüğümüz gibi, terörle mücadele parantezinde rehin alınarak siyaseten sıfırlanmış CHP yönetiminin hamasi cızırtıları bir yanda; Rıza Türmen’in önerdiği, en geniş demokratik direnç hattının örülmesi seçeneği diğer yanda... Demokrasi ve barış hassasiyetli CHP’liler; parti merkezinin çıkmamakta ısrar ettiği o dar alanda, Saray ile kısa paslaşmalardan öteye geçemeyen ‘muhalefet’ çizgisine razı olacaklar mıdır? Yanıtı, faşizme karşı muhalefetin yakın geleceğiyle de ilintili çok yakıcı bir sorudur bu.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...