25 Haziran 2016 00:55

‘Haksızlık tepki doğurur, daha büyük haksızlık daha büyük tepki doğurur’

‘Haksızlık tepki doğurur, daha büyük haksızlık daha büyük tepki doğurur’

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Yazının başlığı Boğaziçi Üniversitesi Öğretim Üyesi Esra Mungan’a ait. Kendisi, barış bildirisine imza attığı için tutuklanan hocalarımızdan biri. Dünyanın sayılı adli tıp uzmanlarından biri olan Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı’nın tutuklanmasını bu sözlerle değerlendiriyor.

Ancak bu iki kadın akademisyenin tutuklanma hali dışında başka ortak özellikleri de var. Örneğin, Bakırköy Kadın Kapalı Cezaevinin aynı tecrit odasında tutulmak!

Bir memleket düşününün ki; cezaevi koşullarını, dahası cezaevlerindeki tecrit koşullarını, akademisyenlerin sadece yaptıkları araştırmalardan değil de yaşadıkları tecrübelerden öğrensin...

Basına verdiği demeçte “Yemekler sanki seri katilmişsiniz gibi, mazgaldan veriliyordu” diye anlatıyor Esra Hoca, Şebnem Hoca’nın şu an içinde bulunduğu tecrit koşullarını. “Havalandırma hakkı da yoktu” diyor. Ancak bir süre sonra bunun ne denli hukuk dışı bir uygulama olduğu fark edilmiş olsa gerek; yemekleri getirmek için kapı açılmaya başlanmış. Günde 1 saat de havalandırma izni vermişler. 

Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı; işinin ehli, mesleğinin duayeni saygın bir akademisyen olması yanında, ödüllü bir insan hakları savunucusu da. Nitekim tutuklanma gerekçesi de, Özgür Gündem gazetesinde bir günlük yayın yönetmenliği nöbeti tutmak. Yani insan haklarının ayrılmaz bir parçası olan dayanışma hakkını kullanmak.

Toplumsal muhalefetin her katmanını ayrı ayrı “hain” saymak konusunda oldukça mahir olan demokratik standartlarımızın, dayanışma hakkıyla özel olarak ilgilendiğinin altını çizmek gerekiyor. Zira bu hakkın gücü; işbirliği ve ortak hareket edebilme kapasitesine dayanıyor. Yani kutuplaştırmanın panzehri. Bu çerçevede dayanışma, başlı başına bir hak olduğu gibi diğer hak kategorilerinin güvence altına alınması bakımından da büyük önem taşıyor.

İnsanlığın mücadele tarihinin bir kazanımı olan ve niteliği gittikçe genişleyen insan haklarının korunması, demokratik devlet yapılarında, devletin varlık nedenlerinden biri olarak tanımlanıyor. Dolayısıyla İnsan Hakları Vakfı Başkanı’nın an itibarıyla cezaevinde tecritte olması bu bakımdan oldukça anlamlı!

Kaldı ki; Şebnem Hoca’yla beraber tutuklanan Erol Önderoğlu da Sınır Tanımayan Gazetecilerin Türkiye Temsilcisi. Yazar Ahmet Nesin ise Nesin Vakfı yöneticilerinden.

Yani her üç aydın da aynı zamanda temsil gücü olan kişiler. Ve tutuklanmış olmaları da yalnızca kendilerine değil, temsil ettikleri topluluklara da verilmiş çok önemli bir mesaj. Demokratik hak ihlallerinin temsil gücünü hedef alması;ihlal iradesinin sistemli bir politik tercih olduğunun açık işareti. Hedefinde ise tüm muhalif kesimler var. Yani sistemin toplumsal denetimini, hakkın kolektif niteliğini topyekün ortadan kaldırmaya dönük bir politika bu.

Nitekim Birleşmiş Milletler’den Avrupa’nın çeşitli kademelerine kadar gönderilmekte olan ibret ve şaşkınlık mesajlarının nedeni de bu. Yani demokratik temsil gücünün ve toplumun dayanışma hakkının hedef alınmasının, o toplumun bütününü hedef almak anlamına geliyor olması.

Bununla beraber Şebnem Hoca ise içinde bulunduğu koşulları daha şimdiden bir ‘alan araştırmasına’ dönüştürmüş durumda. Avukatları aracılığıyla gönderdiği mesajlarda, yaşadığı deneyim ve tanıklıkların bundan sonraki mücadelesini zenginleştireceğinin altını çiziyor. İçinde bulunduğu koşulların uluslararası standartlarla karşılaştırmasını yapıyor. 

Yani Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı, tecrit koşullarında öğretmeyi sürdürüyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...