25 Haziran 2016 00:51

Maarif Vakfı Kanunu

Maarif Vakfı Kanunu

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Bu haftaki konumuz, geçen hafta mecliste kabul edilen Türkiye Maarif Vakfı Kanunu… Bu kanun da özellikle eğitim çevrelerinde hem olumlu hem de olumsuz eleştirilere maruz kaldı. Olumsuz eleştirilerin odağında hakkında kanun çıkarılan Maarif Vakfının, Milli Eğitim Bakanlığının işlevi yerine geçen bir işleve sahip olacağı ve görevleri açısından da bakanlığın görev alanına giren görevleri yapacak olması ve bu bağlamda eğitim birliği ilkesine aykırı bir düzenleme yapılmış olması…

Genel olarak kanun maddelerine bakıldığında, ultra güçlü bir kurum oluşturulmaya çalışıldığı kanaatine varılabilir. Gerçekten de, okul öncesinden yükseköğretim kurumuna kadar her düzeyde eğitim ve öğretim kurumu ve bunları destekleyici her türlü kurumu ve  yurtları kurma yetkisine sahip olması bu kanaati güçlendiriyor.

Yine basında çıkan haberlere göre, bu vakfın Fethullah Gülen’in yurt dışında kurmuş olduğu eğitim öğretim kurumlarına karşı güçlü bir alternatif yaratmak amacıyla kurulduğu da belirtilmektedir. Kanun maddeleri incelendiğinde, verilen yetkilerin genişliğine, finansal kaynakların sınırsızlığına, okulların türüne, faaliyet şekline bakılacak olursa, bu da doğru gibi görünüyor. Hatta yurt dışında faaliyet gösterecekmiş gibi gösterilen bu vakfın yurt içinde de faaliyet göstereceği kanun maddelerinden anlaşılıyor. Kanunun amaç ve kapsamının yer aldığı birinci maddede “Yurt dışında insanlığın ortak birikim ve değerlerini esas alarak örgün ve yaygın eğitim hizmetleri vermek ve geliştirmek…” ifadesi kullanılırken yine aynı maddede “…yurt içi de dâhil olmak üzere bu kurumlarda görev alabilecek eğitmenleri yetiştirmek…” ifadesi de kullanılmış. Buradaki ifadelerin yaratıyor olabileceği çelişkiler, kanun maddesinin yorumuna ve uygulanmasına yansıdığında karşımıza hem yurt içinde hem de yurt dışında, bu vakıf tarafından kurulmuş eğitim öğretim kurumları çıkarsa şaşırmamak gerekir. Ayrıca bu vakfın kurumlarında çalışacak eğitmenlerin yurt içindeki eğitim fakültelerinde mi yoksa bu vakfın kurumları içinde mi yetiştirileceği sorusu da başka bir meseleyi ilgilendirmektedir. O da, öğretmen yetiştirme yetkisi meselesidir. Belki de kastedilen, bu vakıf tarafından kurulacak bir yükseköğretim kurumuna eğitim fakültesi açma yetkisi de verilecek olmasıdır. Eğer böyle değilse, yine bir hafta önce ne idüğü belirsiz bir kaynak tarafından ortaya atılan dedikodunun doğruluk payının olup olmadığını düşündürtmektedir bu durum. O dedikodu da, eğitim fakültelerinin kapatılacağı ve öğretmen yetiştirme işlevinin çeşitli vakıf ve kuruluşlara devredileceği yönündeydi.

Bu kanuna yapılan başka bir eleştiri de vakfa devredilecek olan bina, arazi, vs. ile ilgiliydi. Kanunun ikinci maddesinin (b) bendinde bu da düzenlenmiş. Buna göre, bu tesisleri satın almak, devralmak ve kiralamak yetkisi de verilmiş. Satın almak ve kiralamak olması gereken tabii ki, ama devralmak yetkisi, bu vakfa devletin çeşitli kurum ve kuruluşları tarafından sorgusuz sualsiz devredilecek mülkü çağrıştırdığı için, oldukça tartışmalı bir yetki. Vakfın yetki alanını oldukça genişletiyor.

Vakfa sağlanan maddi kaynakların sınırsız olduğunu belirtmiştim yukarıda. Kanun ile belirtilen faaliyetleri yürütebilmek için gerekli olan finans desteği için gelir sağlayıcı işletmeler kurmak ve mevcut işletmelere ortak olmak yetkisi, vakıf amaçlarını gerçekleştirmek için mal varlığını artıracak yatırımlar yapma yetkisi bu maddi kaynakların genişliği hakkında bir fikir vermektedir. Ama bu sınırsızlığın esas göstergesi beşinci maddenin ikinci fıkrasının “f” bendi… İkinci fıkranın diğer bendleri vakfın gelirlerinin neler olabileceğine dair sınırlamaları içerir gibi görünürken, “f” bendi “diğer gelirler” ibaresi ile gelir kaynaklarını sınırsız hale getirmektedir. Bu haliyle bakıldığında adı vakıf olan bir şirket kurulmuş ama vakıf özelliği sayesinde, bir şirket gibi davranmanın beraberinde getirebileceği sıkıntıları ortadan kaldıran düzenlemelere sırtını dayamış ultra güçlü bir kurum var ortada. Bu “diğer” gelirler acaba nereden gelecek? Tabii ki kanun ile tanımlanması mümkün olmayan beklenti dışı, olası diğer gelir kaynakları kastedilmektedir bu ibare ile ama bizimki gibi bir ülkede bu tür ibareler her türlü tartışmaya ve dedikoduya açık haldedir. Ayrıca başlangıç olarak, vakfa Milli Eğitim Bakanlığının bütçesinden bir milyon Türk Lirası aktarılmasına da geçici maddeyle karar verilmiş. Bakanlığın bütçesi içinde, bu, daha önce planlanmış bir durum mudur, bu paraya bakanlığa bağlı öğretim kurumlarında fena halde ihtiyaç duyanlar yok mudur?

İlginç başka bir madde ise, vakfı yurt dışı faaliyetlerinde tekel durumuna sokuyor. Buna göre bu vakıf tarafından yurt dışında örgün ve yaygın eğitim kurumları açılan şehirlerde, diğer kamu kurum ve kuruluşları aynı amaçla başka birimler oluşturamayacak. Diğer olarak ifade edilen kamu kurum ve kuruluşlarının eğitim amaçlı oluşturmuş olduğu birimler hali hazırda var mıdır, bilmiyorum. Varsa bile, bunların Türkiye Maarif Vakfı’na bağlanacağı anlamına mı geliyor bu madde? Ayrıca, vakfın yurt dışında bir şehirde kurduğu kurum veya kuruluş varsa, Türkiye Cumhuriyeti’ne bağlı herhangi bir kamu kurum veya kuruluşunun, vakfın kurduğu türden bir birim kuramayacağı anlamına geliyor. Bu birimlere, eğitim müşavirlikleri ve ataşelikleri de dâhil midir?

Vakfın mütevelli heyetinin oluşumu da, kâğıt üzerinde tarafsızmış gibi görünse de, fiili duruma bakıldığında iktidardaki siyasi parti tarafından belirlenen bir sürece bağlanmış. Muhalefet partilerinin herhangi bir söz hakkının olmayacağı bir yapılanma söz konusu. Ayrıca mütevelli heyeti üyeleri, 72 yaşının bitimine kadar görev alabilmeleri açısından neredeyse hiçbir süre sınırlamasına da tabi değiller.

Bütün bunlara baktığımızda, bizim toplumumuzun sosyokültürel özelliklerini taşıyan, aslında hiç de şaşırtıcı olmayacak türden, milli kimliğe vurgu yapan, çoğu kimsenin yadırgamayacağı ve hatta yurt dışında faaliyet yürüteceği belirtildiği için birçok kimsenin gurur duyacağı türden geniş yetkilere ve güce sahip bir kurum oluşturulmaya çalışılmış. Başkanlık tartışmaları ve bu çerçevede kullanılan “Türk tipi başkanlık” iddiası da düşünüldüğünde, erkek reis ve aile reisi olarak baba durumları dikkate alındığında, kadına yönelik aile içi şiddetin failleri tarafından dayandırıldığı çeşitli kutsallıklar ve “namus” kavramı da unutulmadan, dolayısıyla gücün belirli birilerinin elinde olması, toplanması gerekliliği yönündeki yaygın anlayışa da uygun olarak Maarif Vakfı türündeki çok geniş hatta bazı açılardan sınırsız yetki ve kaynaklara sahip kurumların oluşturulması gayet beklendik bir durumdur. Vakfa yönelik olumsuz eleştiriler hukuki ve siyasi açıdan doğrudur belki… Ama esas bu toplumdaki demokrasinin mevcut durumu ve gelişimi açısından bakıldığında bu tür kurum ve kuruluşların geniş yetkilere ve sınırsız kaynaklara sahip olarak oluşturulmuş olması da derinlemesine eleştirilmeli. Demokrasinin olmazsa olmaz özelliklerinden biri olan güçlerin ayrılığı temel ilkesinin bile tartışılır olduğu bir ülkede, bazı kişilerin sınırsız yetkilere sahip olmaya çalışması, sınırsız yetki ve kaynaklara sahip kurum ve kuruluşların kurulmaya çalışmasıve bunların hayranlık uyandırması ve bunlarla gurur duyulması, toplumsal açıdan çok büyük tehlikelere kaynaklık etmektedir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...