1915 sadece 1915 midir?
Fotoğraf: Envato
Ermeni Soykırımı tasarısı, Almanya meclisi tarafından kabul edildi.
Tasarı Alman kamuoyunda uzunca zamandan beri tartışılıyordu. Yine epey bir zamandan beri de bu tasarının meclisten geçeceği konusunda bir tartışma vardı.
Nihayet önceki gün bu tasarı Almanya meclisinden 1 ret, 1 çekimser oyla geçti.
Başbakan Binali Yıldırım, kararın 650 milletvekilinden 250’sinin oyuyla geçmiş olmasıyla yürek soğutuyor.
Ama beklendiği gibi, “soykırım tasarısı”na ilk tepki, TBMM’de AKP, MHP ve CHP’li vekillerden ortak bir açıklamayla geldi. Vekiller, “...Taraflı, seçici ve asılsız Ermeni iddialarını esas alan kararın, tarihi ve hukuki geçerliliği yoktur... karar, Türkiye-Almanya ilişkilerini mutlaka etkileyecek, aradaki dostluk köprülerine zarar verecektir” diyerek, bundan önceki “Soykırım var” diyen ülkelerin kararlarına verdikleri tepkiyi yinelediler.
‘SİZ DAHA ÇOK SOYKIRIMCISINIZ’ TEPKİSİ!
Her gazete kendi tuttuğu yerden Almanları “vefasızlık”la suçlamaktan Ermenilere yapılanların arkasında Almanya’nın da rolü bulunduğuna vurgu yapmaktan geri kalmadı. Alman ve Avrupa emperyalizminin mazlum halklara yönelik katliam ve kıyımlarına atıflar yaparak, “Onlar daha çoğunu yaptı” iddiasından Türkiye’ye yönelik bu suçlamaların arkasında hümanist kaygılar ya da zulüm gören Ermenilere üzülmek değil emperyalist çıkarlar, Türkiye’yi sıkıştırma amacı var” demeye kadar değişik gerekçelerle “milli Ermeni politikası”nın arkasında yer aldılar.
Cumhurbaşkanı ve Başbakan ise, Almanya ile ilişkilerin ciddi biçimde zarar göreceğini ama bunun Almanya ile her şeyin bittiği anlamına gelmeyeceğini” söyleyerek, başka uluslararası konularda olmadığı kadar soğukkanlı bir tutum sergilediler.
Oysa gündeme gelen sorun; “Amaç Ermenilere sahip çıkmak filan değil, bizden İstanbul’un fethinin intikamını almak istiyorlar” demek için oldukça uygundu.
Tabii hedef Ermenilerle bağlantılı olunca, çeşitli milliyetçilik istismarcıları da kuyruğa girdiler; Almanya Elçiliği ve Başkonsolosluğu önündeki irili ufaklı gösterilerde, uçuk kaçık önerilerle sahneye çıktılar.
BÜYÜK TARİHSEL OLAYLARDA İNSANLIK TARAFTIR
Siyaset basın alanında, Almanya Federal Meclisinin “Ermeni soykırım kararı”na tepkiler popülize edilmesi, öne çıkarılan gerekçeler farklı farklı görülse de burada bir konu önemlidir. Ki, o da 1915’teki olayların arkasındaki zihniyetin 1915’te kalmış tarihi bir olay olmadığıdır.
Çünkü tarihteki büyük sürgünler, katliamlar, soykırımlar gibi toplumların tarihinde derin izler bırakan olaylarda, elbette insanlığın taraf olması önemlidir. Bu tür büyük olayların, sadece olayın tarafları değil tüm insanlığın gündemi olması, bütün insanlığın yaşananlardan ders alması bakımından önemlidir. Ancak, asıl olan bu olayın asli tarafının olup bitenle yüzleşmesi, dünyanın önünde bir öz eleştiri yapması sadece zulüm gören halkların yüreğinin soğutulması, adalet duygusunun güçlendirilmesi için değil, ama tarihten ders çıkarmak, yaşananların bir daha yaşanmaması, için de önemlidir.
1915’LE YÜZLEŞİLSEYDİ?
Özellikle “Ermeni Soykırım kararı” etrafındaki tartışmada Türkiye toplumunun, özellikle de Türk soyundan gelenlerin olup bitenle yüzleşmesi, açık bir öz eleştirel tutum alması bakımından önemlidir.
Şöyle ki; Evet, 1915 yılında, Almanya’nın müttefiki olarak 1. Dünya Savaşı’na giren Osmanlı İmparatorluğu yönetimi tarafından gerçekleştirilen katliamlar ve tehcir sırasında bir buçuk milyon Ermeni hayatını kaybetmiştir. Ama o zihniyet bir halkı dini ayrı, dili ayrı, ırkı ayrı olduğu için kırıma uğratan zihniyet 1915’te kalmamış, cumhuriyetten sonra da yaşamaya devam etmiştir.
Eğer Türkiye’yi yönetenler ve halklar, 1915’in öz eleştirisini yapsaydı, yani 1915, 1915’te kalsaydı; 1925’lerden başlayarak bugünlere kadar sürüp gelen Kürtlere, Alevilere, karşı girişilen zaman zaman iktidarın sözcülerinin de dile getirdiği, insanlar sadece farklı ırk ve mezhepten oldukları için toplu katliamlara uğrar mıydı?
BUNLAR OLMAZ YA DA BÖYLE OLMAZDI!
Ya da eğer Türkiye’nin halkları 1915 ya da sonrasında “Ermeni soykırımı”yla ilgili bir öz eleştiriden geçmiş olsalardı;
Hrant Dink katledilir miydi; bu katliamın sorumluları, İstanbul’un Trabzon’un emniyet müdürleri, istihbarat başkanları, jandarma komutanları ve onların “haber elemanları” olur muydu? Ya da bunların mahkemeye çıkarılması 9 yıllık bir çabayı gerektirir miydi?
Rahip Santoro cinayeti karanlıkta kalır mıydı; Zirve Yayınevi davasında insanları bıçakla doğrayanlar sokaklarda elini kolunu sallayarak geziyor olur muydu?...
Birer Alevi katliamı olan Maraş, Çorum, Sivas Katliamları yaşanır mıydı?
Ya da birkaç gün önce “bayrak yaktı” iddiasıyla, Kütahya-Tavşanlı’da gözaltına alınan bir Kürt inşaat işçisini linç etmek için yüzlerce kişilik bir güruh toplanabilir miydi? Kaldı ki, Tavşanlı’daki son olay; son birkaç yıl içinde yüzlerce benzer, Kürt tarım ve inşaat işçilerine, Romanlara, Kürtlere yakın bilinen siyasetçilere yönelik linç girişimleri kategorisindeki olaylardan sadece birisiydi.
SÖZ KONUSU OLAN TÜRKİYE’NİN DEMOKRATİKLEŞMESİ SORUNUDUR
Şunu güvenle söyleyebiliriz ki; eğer 1915’te Ermenilere yaşatılanların öz eleştirisi yapılsaydı; Türkiye’nin sadece insanlık vicdanı açısından değil, Türkiye’nin halklarının dil, din, ırk gözetmeden ortak bir gelecek etrafında kardeşçe birliğinin de temelleri sağlam bir biçimde atılabilecekti.
Bu yüzden de “Ermeni Soykırımı” etrafındaki tartışma, Türkiye’ye yönelik bir düşmanlık olduğu iddialarını bir yana bırakıp bu konuda kendi öz eleştirisini yapması, Türkiye’nin demokratikleşmesi ve demokrasi mücadelesinin bir parçasıdır.
Bu yüzden “Ermeni Soykırımı” sorunu, yabancıların Türkiye’ye yönelik bir silahı olmaktan çıkarılması sorunundan öte Türkiye toplumunun gerçek bir demokratik toplum oluşturup oluşturmamasının sorunudur. Eğer sorun böyle ele alınırsa, hem tarihsel gerçeklerin yerli yerine oturtulması, bugün Türkiye toplumunun, çeşitli din, mezhep ve milliyetten halkları, bir arada yaşayacakları bir zemin oluşturma şansını yakalayacaktır.
Çünkü 1915 sadece 1915 değildir. 1915’in zihniyeti bugün de yaşamaktadır.
- İsrail’in İran’a ‘meşru müdafaa’ saldırısını açıkça ilan etmesi ne anlama geliyor? 18 Nisan 2024 04:58
- Cumhur İttifakının enkazını kaldırmayı Erdoğan'a bırakan Bahçeli siyasete ayar verme peşinde! 15 Nisan 2024 06:35
- Ekmek, barış, özgürlük ve adalet için 1 Mayıs'ın kitlesel ve yaygın örgütlenmesi zamanı 12 Nisan 2024 05:00
- Halk iradesine yönelik girişimlere karşı ortak mücadele ihtiyacı 04 Nisan 2024 05:00
- Ülkenin siyasi haritasını değiştirecek önemde bir yerel seçim! 02 Nisan 2024 04:50
- Yalan, dezenformasyon, tehdit… Her yolun mübah olduğu bir seçim sürecinin sonuna gelirken 30 Mart 2024 05:00
- Özak Tekstil işçileri ve BİRTEK-SEN’in asıl suçu ne? 27 Mart 2024 05:05
- Seçime 1 hafta kala AKP ve Erdoğan emekçilerle karşı karşıya! 24 Mart 2024 05:20
- Yüz binler alanlardan seslendi: Barış istiyoruz ve biz buradayız! 21 Mart 2024 05:45
- Tek adam yönetimi ve Cumhur İttifakı’nda ‘seçimi götürmek’ için her yol mübahsa! 19 Mart 2024 12:00
- İçinde Gazze olan sorular bile yasaklanırken NATO’ya ve AB’ye selam ne anlama geliyor? 16 Mart 2024 05:05
- İşçi gazetesi, sınıflar mücadelesinin en ön cephesindedir 13 Mart 2024 05:15