30 Mayıs 2016 01:00

‘Bunlar Zerdüşt’ ya da laiklik meselesi!

‘Bunlar Zerdüşt’ ya da laiklik meselesi!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Erdoğan’ın sadece son Diyarbakır ziyaretinde değil; Kürt kentlerindeki her konuşmasında değişmez konularından biridir “bunlar Zerdüşt” edebiyatı. Ama nedense her defasında üzerinden atlanarak konuşulmayan bir mesele oluyor bu “Zerdüştlük” söylemi ve onun işaret ettiği mesele. Evet, bugün üzerine az konuşulan ama göz ardı edildikçe Kürt halkı ve Kürt coğrafyasında yaşayan diğer halklar/inançlar bakımından daha önemli bir sorun haline gelen bir sorundan, laiklik meselesinden söz edeceğiz.
Ne diyor “laik rejimin” başkanı Erdoğan? “Bunlar ateist, bunlar Zerdüşt. Bunlar bizim değerlerimizle hareket etmiyorlar.”  Batı’ya seslenirken “PYD’ye terörist demiyorsunuz da el Nusra’ya niye kötü diyorsunuz” diye seslenen birinin değerlerini burada uzun uzadıya anlatmaya gerek yok.  Bugün Erdoğan rejiminin karakterini belirleyen en önemli özellikler milliyetçi-ırkçı tekçilik ve mezhepçi dincilik/muhafazakârlıktır. Milliyetçiliğin ve dinciliğin emeğe yönelik saldırıların üstünün örtülmesi için kullanılması da işin diğer yönü.
Neyse. Erdoğan, Kürt halkının dini hassasiyetlerini kullanmak için her fırsatta “bunlar Zerdüşt” diyerek Kürt hareketine saldırıyor. Sanki Zerdüşt inancına sahip olması, bir hareketin ulusal taleplerinin haklılığını ortadan kaldırabilirmiş gibi. Bunu da geçtik.
Erdoğan’ın IŞİD’i Kobanê’nin üzerine saldığı dönemde yaşanan 6-8 Ekim olaylarında sürekli  “Yasin Börü”yü öne çıkarması, katledilen 50’yi aşkın insanı görmezden gelmesi de bu yaklaşımın bir parçası. Son Diyarbakır ziyaretinde yine Yasin Börü’nün ailesini ziyaret eden Erdoğan’ın derdi ailelerin acılarını paylaşmak, bunların yeniden yaşanmasını engellemek olsaydı herhalde yapması gereken ilk şey bu acıları halk arasında düşmanlık duygularını kışkırtacak biçimde kullanmaması olurdu. Ama o, tam da bu acıları böylesi bir kışkırtıcı politika için kullandı/kullanıyor. Çünkü Erdoğan’ın derdi, din meselesi üzerinden Kürt hareketine karşı bir tepki örgütlemek, hareketi din üzerinden bölmeye çalışmak. Tıpkı İsrail’in zamanında Erdoğan’ın ideolojik akrabası HAMAS’ı Filistin Kurtuluş Örgütü’ne karşı desteklerken yaptığı gibi.
Bugün Kürdistan’da dinci örgütler her fırsatta Kürt hareketine saldırıyorlar. Kürt mücadelesi içindeki öne çıkan kadınları her fırsatta hedef yapıyorlar. Duman konserinde ve HDK’nin LGBTİ paneli meselesinde olduğu gibi “din elden gidiyor, bunlar din düşmanlığı yapıyor” diyerek memleketi ayağa kaldırıyorlar. İş öyle bir noktaya geldi ki “hassasiyetleri gözetmek” adı altında artık toplumda kimsenin onların çizdiği yaşam çerçevesinin dışına çıkamayacağı bir durum yaratmaya çalışıyorlar.
Hizbullah’ın Kürt hareketine karşı kullanılmasından bugüne bu çevrelerin devletle ilişkisi ve ne yapmak istedikleri üzerine uzun uzadıya durmayacağız. Ancak bugün bu çevrelerin toplumu böylesine baskı altına alır hale gelmesinde Kürt hareketinin payının olduğunu da söylemek gerekiyor. Hayır, Kürt hareketi demokrasi güçleriyle değil, Hüda-Par gibi çevrelerle ittifak yapmalı diyen “Ensar hamisi” Altan Tan’dan da söz etmiyoruz.
Kürt hareketi, bu çevrelerle mücadele etmek adına “Kutlu Doğum” etkinlikleri yapma gibi yanlışları yaptıkça bunların dini kendi siyasetlerine alet etme zeminini genişletti. Çünkü radikal dinci-şeriatçı çevrelerle kendi kulvarlarında mücadele etmeye çalışırsanız hem siz kendi değerlerinizi savunamaz hale gelirsiniz, hem de bunların sizi adım adım kuşatmasına ortam sağlamış olursunuz.
Son KESK mitingleri bu bakımdan dikkat çekici olmuştur. Van mitingi yasaklanmış olsa da Diyarbakır ve Van bölge mitingleri için hazırlanan afişlerde mitingin öncelikli taleplerinden olan/olması gereken “laiklik”le ilgili tek bir sözcüğünün bile geçmemesi, gelinen yeri söz söylemeyi gerektirmeyecek kadar açıkça özetlemektedir.  
Burada KESK’in savunduğu laikliğin cumhuriyet rejiminin “laikçilik” adına oluşturduğu ‘devlet dini’ olmadığı biliniyor. Çünkü KESK, diyanetin kaldırılmasını ve dinin politik mücadelenin alanı olmaktan çıkarılacağı gerçek bir laiklik, her türlü inanç ve inançsızlığın kendini özgürce ifade edeceği demokratik bir düzeni savunuyor.
Bugün Kürt hareketi böylesine bir saldırı dalgası karşısında olduğu bir süreçte kendisine yönelik böyle bir eleştiriyi haksızlık sayabilir. Ancak mesele şudur: Bu gerici dalgaya karşı hangi acil talep ve ihtiyaçlar çerçevesinde bir mücadele birlikteliği oluşturacağız. Laiklik, Kürdistan’da ve ülkenin Batısındaki gerici kuşatmaya karşı halkların/inançların birlikte yaşayacağı bir gelecek için barış talebi gibi acil, öncelikli bir talep midir, değil midir? Eğer Rojva’ya bakıp öğreneceksek, öğrenilmesi gereken şeylerden birinin de IŞİD ve diğer radikal İslamcı çetelerin kuşatmasına karşı halkların ve farklı inançlardan toplulukların birlikte yaşayabileceği bir toplumsal düzen için laikliği savunmanın olmazsa olmaz olduğudur. Yoksa gerici kuşatmaya, ona taviz üstüne taviz vererek karşı konulamayacağını görmek son birkaç yılda yaşananlara ve gelinen yere bakmak yeterlidir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa