29 Mayıs 2016 00:50

Çok şeyler görmüştü Troya’da

Çok şeyler görmüştü Troya’da

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Yunanistanlı kent krallarından Odisseus, katıldığı Troya savaşından tam yirmi yıl sonra dönebildi yurduna. Onu çok seven tanrıça Atena’nın yardımıyla, hemen yaşlı bir dilenci kılığına bürünüp eski çobanı Eumayos’un kulübesine sığındı. İki gün sonra da karısı kraliçe Penelopeya’yla evlenebilmek için kendi sarayına çöreklenmiş, o arsız damat adaylarının yanına gitti. Çünkü bu asalakları kovabilmek için onları yakından tanıması gerekiyordu. O yüzden aralarına karışıp bir şeyler dilenmeye başladı onlardan...”

MASA MASA DİLENMEYE BAŞLADI...

Şımarık damat adaylarından biri; masa masa dolaşıp yiyecek dilenen yaşlı dilenci kılığındaki kral Odiseus’a bir demir takoz fırlattı bütün hışmıyla. Takoz’un acısı, Odisseus’un omuzuna bir zıpkın gibi saplandı... 
Bu olay kraliçe Penelopeya’nın da kulağına gitti hemen. Saraya konuk gelmiş bir yaşlı insana yapılan bu saldırı, çok ağırına gitti mahzun kraliçenin. Dilenci kılığında ama kocası olduğunu bilmediği konuğu yanına çağırttı... Ondan özürler diledi... Sonra da kocası Odisseus’u elinden alıp götüren Troya savaşları konusunda; “Gerçekte kocam kral Odisseus; savaşlardan da, halkların yağmalanmasından iğrenirdi” diye bir şeyler anlatmaya başladı. “Ne güzel yaşıyorduk o barış günlerinde. Ülkemiz bolluk içindeydi. Kimse kimseye el açmıyordu! Ve konağımızın kapısı gece gündüz halka açıktı. Yok etti kocamı ve yanındaki yoldaşlarını işte o savaş! O yüzden ülkemiz de, namusumuz da, şu avludaki arsız adamların yemliği, çöplüğü oldu!..”

ÇOK ÜZÜLDÜ PENELOPEYA...

Hıçkırıklara boğulan Penelopeya, konuğundan izin isteyip bir süreliğine ayrıldı salondan. 

Artık tek başına kalan Odisseus, avludaki arsız damat adaylarını izlemeye başladı odasındaki pencereden. Dul kaldığını sandıkları karısıyla evlenmek isteyen avludaki arsız damat adayları, bir yandan yiyip içiyorlar, bir yandan da güzel Penelopeya hakkında açık-saçık niyetlerini dillendiriyorlardı!.. Uzun uzun kahkahalar atıyorlardı ardından. Yediği tokmağın acısıyla onları izleyen Odisseus, bu asalaklar tayfasını yakından tanımanın sevinci içindeydi gene de. Böylece onları kolayca yok edebilecekti... Onu en çok sevindiren şey de, yirmi yıldır özlemini çektiği karısının, gene yerli yerinde olmasıydı. Üstelik savaş gemileriyle Troya’ya doğru yelken açtığı gün, bebek olarak bıraktığı oğlu Telemahos büyümüş, kocaman adam olmuştu! Artık anası Penelopeya’ya gözkulak olabiliyordu. İnsan sevgisiyle yüklü güzel karısının alçak gönüllülüğü yerli yerindeydi... Bundan böyle ne yapıp edecek, o güzel delikanlı oğlu Telemahos’la birlikte, ülkesini ve sarayını sarmış, bu aşağılık adamların hakkından gelecekti!

Gerçekten de hem kendisinin, hem de Akdenizli komşu halkların yaşadığı bütün bu kirliliklerin tek nedeninin savaş olduğunu iyice öğrenmişti Odisseus. 

SAVAŞIN BÜTÜN ACILARINI YAŞAMIŞTI...

Bunun acısını, et kemik olarak yıllardır çekiyordu. Başkralları Agamemnon’un, Troya’dan köle olacak güzel kadın-kız devşirme ve altın-gümüş talanlama hırsıyla giriştiği o iğrenç savaşta yaşadıkları geçmeye başladı bir an gözlerinin önünden... Neler görmemişti ki Troya’da, neler! Hele tanrıça oğlu Yunanistanlı Ahilleus’un yarattığı o son ürkünç olayları anımsadı birden...

Bir seferinde onun önünde kaçışan Troyalı askerler, kendilerini nehire atıyorlar, gene de Ahilleus onları kılıçtan geçiriyordu!.. Troya ovasında dingin bir tanrı olan Küçük Menderes ırmağı bile, kıpkızıl akmıştı o yüzden! Hiç gözlerinin önünden gitmeyen sahne, gene Ahilleus’un öldürdüğü Troyalıların komutanı Hektor’la ilgiliydi...

HEKTOR’UN ÖLÜSÜNÜ YERLERDE SÜRÜKLEMİŞTİ...

Odisseus; Troyalıların komutanı Hektor’un mert ve yürekli bir insan olduğunu görüp anlamıştı o savaşın son zamanlarında. Yunanistanlı Ahilleus’un karşısına tek başına çıkmıştı o gün... Kendisinin karşıdan görebildiği kadarıyla da Hektor, üstüne doğru gelen Ahilleus’la teke tek vuruşma isteğinde değildi... “Savaşa son verelim, gel, Troya’da nemiz var nemiz yoksa bölüşelim” demek ister gibiydi... Bunu o sırada Hektor’un o ulu bir dağ gibi sessiz duruşundan sezmişti.

Çünkü Ahilleus ona çok yaklaştığında, onunla hemen vuruşmaya kalkmamıştı; öylece ona bakmıştı hep. Sonunda Ahilleus’un acımasızlığını anlayınca da, önünden son hızla, gerisingeri kaçmaya başlamıştı!.. Bu sahneyi Olimposlu tanrılar bile Kazdağları’nın doruklarından izliyorlardı.. Hektor’u yakalayan Ahilleus, kısa süren teke tek bir vuruşma sonunda onu yerlere sermişti!..

Ahilleus gene de hızını alamamış, kan revan içindeki Hektor’un ölüsünü, iki atın çektiği arabasının arkasına bağlayıp yerlerde sürükleyerekten, Troya surlarının çevresinde dolandırmaya  başlamıştı!.. İşte o zaman yalnız kendisi değil, Kazdağları’nın doruklarından savaşı izleyen tanrılar bile buna isyan etmişlerdi: Tanrıça Afrodit’le tanrı Apollon apartopar Troya ovasına inmişler, Hektor’un yaralarına merhemler sürmüşlerdi...

Dilenci kılığındaki kral Odisseus, geçmişin bütün bu ürkünç sahnelerine dalıp gitmişken; kraliçe Penelopeya’nın kendisine seslendiğini duydu. 

Bu çağrıyı duyunca da düşlerinden uzaklaştı birden... Ama yaşadığı savaş serüvenlerinden ürperdiğini iliklerine dek duyumsadı...  

***
(*) Mitolojiyle ilgilenen okurlarımıza aşağıdaki kitapları öneriyoruz:
-AKDENİZLİ TANRILAR (Yaşar ATAN– Evrensel Basım Yayın)
- AKDENİZ MİTOLOGYASINDN EFSANELER (Yaşar ATAN – Evrensel Basım Yayın)
- İNSAN VE TRAGEDYA ( A: Bonnard. Çev.: Y. Atan – Evrensel Basım Yayın)

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...