Piyasa kavramlarının muğlaklığına dair
Fotoğraf: Envato
Kapitalist sömürünün tüm ağırlığı ile yürürlükte olduğu bir evrede, çatışan sınıflar önce “sosyal taraf”a dönüşüp ardından “sosyal ortak” oldular.
“Esneklik kuralsızlaştırma değildir” dayatması hak ettiği karşılığı almadan -belki tam da bu sebeple- “Kuralsızlık güvencesizlik demek değildir” tezine maruz kalıp hepten paralize olduk. Bugün geldiğimiz noktada ise güvencesizliğin işçi sınıfı açısından aslında ne kadar da“şahane” bir şey olduğu savunuluyor! İş güvencesi yerine ‘istihdam edilebilirlik’ en gözde kalkınma tedbirlerinden biri.
Zaman içinde bilgi birikimimizden vasıf düzeyimize, sosyal ilişkilerimizden kültürel aidiyetimize hatta öz güven ve iyimserlik halimize kadar insana ait tüm unsurlar “sermaye” diye tanımlanmaya başlandı. Böylece toplumsal refahtan pay alabilmenin tek “haklı” ve “geçerli” yolunun ‘sermayedarlık’ olduğu da ilan ediliyordu.
Sermayenin artık(!) sosyalleştiği tezleri ise kendinden menkul “sosyallik” tanımlamalarıyla kapitalist sömürüyü gizlemenin en kullanışlı araçlarından biri haline geldi. Oysa sermaye, yeni değil, ezelden beri sosyaldi. Bu sosyalliğin kaynağı ise“çıkar ortaklığı”, “uyum” ya da “iş birliği” olmayıp, sınıfsal sömürünün doğrudan kendisiydi.
Bir başka deyişle, sermayenin sosyalliği denen şey aslında kapitalist mülkiyet ilişkilerinin biçimlendirdiği sömürü ilişkilerinin ta kendisiydi ve bunu ifade ediyordu. Ama allanıp, pullanıp sermayenin “Tüm çıkarlarıyla beraber ortak paydamız” olduğu anlayışına dönüştürülüverdi.
Gerçi bu ortaklıktan işçilerin payına sayıyla tuvalete gitmek, çalışırken altına bez bağlamak zorunda kalmak, bedenlerine takılan elektronik çiplerin denetimi altında yaşamak ve çalışmak düşüyor. Ama ne gam! Kapitalizm artık insanileşti ve sınıfsal çelişkiler devri bitti(!)
Oysa ne kâr maksimizasyonu hedefinde bir değişiklik oldu, ne de burjuvazinin emek gücünü denetleme eğiliminde. Olan sadece, işçilerin bir bölümü için, emek kontrol rejimlerinin daha karmaşık ve anlaşılmaz hale gelmesiydi. Kaldı ki işçilerin önemli bir bölümü hiyerarşik denetim altında çalışmayı da sürdürüyordu.
Ancak burjuva iktisatçıları yeni kontrol rejimlerinin karmaşıklığından aldıkları güçle kapitalizmin doğasının “sihirli” bir şekilde değiştiğini iddia ettiler. Burjuva akademisyenlerden aldıkları destekle de bu iddialarını güçlendirdiler. Böylece işçi sınıfı çıkarlarını savunmak “ideolojik saplantı”, bir diğer sınıf olan burjuvazinin çıkarlarını savunmak ise “bilimsel gerçek” niteliği kazandı.
Tüm bu insani(!) tablo içinde hak arama mücadelesine gerek yoktu elbet(!) Bu nedenle de ‘sosyal diyalog’ olgusu yeniden keşfedildi. Doğası gereği çelişkili olan çıkarları, bu çelişkiyi yaratan nesnel koşullara hiç müdahale etmeden “uyumlu” hale getirmek başlıca hedef oldu.
Sosyal diyalog yeniden keşfedilirken, yeniden tanımlandı da elbet. İlk zamanlarda işçilerin büyük tavizler vermek şartıyla küçük kazanımlar elde edebilmesine işaret ederken, bugünlerde sermaye çıkarlarının tavizsiz korunması anlamına geliyor. Örneğin ücretlerin patronun rekabet gücüne göre ayarlanması, üretkenlik düzeyinin gerisinde bırakılması, ekonomik krizin yükünün tümüyle işçilere aktarılması hep sosyal diyalog!
Ya da Çalışma Bakanının işçi ve işveren temsilcileriyle bir masa etrafında toplanıp, sendikaların hiçbir çekincesini dikkate almaksızın sağladığı “mutabakatlar” da öyle.
Ulusal istihdam stratejisinden kiralık işçilik yasasına emeğin kazanılmış haklarını ortadan kaldırmaya yönelik tüm düzenlemeler işte böylesi “diyalog” ve “mutabakat” süreçlerinin ürünü.
Aslında fazla söze gerek yok. Kiralık işçilik düzenlemesinin yasalaşmasından önce düzenlemeye muhalif olan DİSK yönetiminin Üçlü Danışma Kuruluna alınmaması sürecin sosyalliği bakımından da, varılan “mutabakatın” niteliği bakımından da oldukça açıklayıcı.
DİSK Genel Başkanı Kani Beko’nun TBMM’nin kara listesine alınıp, Meclise girmesinin yasaklanması ise; çalışma yaşamındaki bu kapsayıcılığın(!) siyasete doğrudan yansıması.
- Ekonomik kriz ve piyasa ideolojisi 25 Ağustos 2019 23:30
- Anayasa Mahkemesinin barış bildirisi kararı 05 Ağustos 2019 00:20
- Kamuda TİS süreci 21 Temmuz 2019 23:56
- Sömürünün en derinine, ayrımcılığın her türüne maruz kalmak: Mülteci işçiler 01 Temmuz 2019 00:09
- Kıdem tazminatı fonu 10 Haziran 2019 00:50
- Kale Kayış işçileri 19 Mayıs 2019 20:07
- Cinsel şiddet 28 Nisan 2019 19:58
- Seçim sonrası 07 Nisan 2019 20:55
- İşçilerin can güvenliği 24 Mart 2019 20:37
- Kadın emeği 03 Mart 2019 20:40
- Tanzim muhalefeti 17 Şubat 2019 23:30
- Sendikalaşma oranları 04 Şubat 2019 00:50