27 Mayıs 2016 01:00

Savaş politikaları ve faşizme karşı birlik ve mücadele

Savaş politikaları ve faşizme karşı birlik ve mücadele

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Erdoğan-AKP yönetimi, ülkenin başlıca ekonomik, siyasi sorunlarını çözmek yerine, bu sorunları yok sayarak tüm muhalif güçleri, talepte bulunan işçi ve halk kesimlerini sindirerek, “tek lider, tek parti” amacına yürümektedir. Bu yürüyüşünün önüne engel olarak gördüğü tepkileri bastırmak için asker ve polis kuvvetlerini, korucuları, yandaş ve büyük sermaye basınını, gerici, dinci örgütlenmeleri, devletin, hükümetin, AKP ve MHP’nin “sivil” dayanakları gibi devasa güçleri kullanmaktan çekinmemektedir.

SORUN ‘MÜCADELE AZLIĞI’ DEĞİL!

Ancak,
-    Aylara varan sokağa çıkma yasakları eşliğinde kentlerin yakılıp yıkılmasından, tamamen özgün talepli küçük kitle gösterilerine kadar her mücadelenin, her kıpırdanışın çeşitli bahanelerle polisin, jandarmanın hedefi yapan saldırgan yöntemlerin devreye sokulmuş olması,
-    Sokakların “canlı bomba saldırıları”, ve “terörle mücadele konsepti”ne bağlanan polisiye önlemlerle terörize edilmiş olması,
-    Ülkü Ocakları, Osmanlı Ocakları gibi paramiliter örgütlerin ve kontra güçlerin, “şehit cenazeleri” ve “ülke bölünüyor” demagojisi etrafında sokakları terörize ediyor olmasına karşın işçiler, emekçiler, Kürtler, Aleviler, kadınlar, çevreciler, gençler, kendi özgün talepleri etrafında da olsa ısrar etmekte, bu talepler için kendi olanaklarıyla mücadele etmektedirler.   
Türkiye’de emek ve özgürlükler mücadelesini de dikkate alarak birkaç günlük gündemi nesnel bir gözle izlemek bile bize; Türkiye’de eksik olanın mücadele olmadığını göstermektedir. Bu mücadeleler sadece “genel” ve “soyut” değil, sokağa çıkarak, mitingler, gösteriler, basın açıklamaları, basın toplantıları gibi herkesin açıkça görebildiği biçimlerle de somutlanmaktadır.

‘BİRLİK GİRİŞİMİ’ DE AZ YAPILMADI!

Gerek saldırıların gerekse saldırıların öteki yüzünü oluşturan mücadelenin geldiği aşamada, şimdi her kesim, sadece kendi talepleriyle ve sadece bu özgün taleplerin harekete geçirdiği kitlelerin mücadelesiyle; kıpırdayan, talep eden her kesimi sindirme stratejisine ve onun devasa araçlarına karşı bir mücadelenin mümkün olmadığını herkes görmektedir. Dolayısıyla bugün, elbette her kesim kendi taleplerinde ısrar eden mücadeleyi sürdürmekten vazgeçip beklentiye girmeden, özgürlükleri savunan, bağımsız demokratik ve laik bir Türkiye’ye giden talepler etrafında birleşerek ortak bir mücadele içine girmek zorundadır. Bu olmadan mücadelenin ilerlemesi, şimdiki mevzilerini bile koruması mümkün olmayacaktır. Bu yüzden asıl olan bu eksikliği gidermek ve giderilmesinde de acele davranmaktır.
Peki, bu güne kadar “birlik”, “ortak mücadele”, “cephe” çağrıları ve girişimleri az yapıldığı için mi; ülkede demokrasi ve emek güçlerinin birleştirilmesinde başarılı olunamamıştır?
Elbette değil. Tersine bugüne kadar az çok siyasi sahnede bir şey yapmak isteyen herkes, birlik, ortak mücadele, çağrıları yapmıştır. Yani, “yeterince çağrı yapmama” ve bu doğrultuda az girişim yapma sorunu yoktur.
Ne var ki, bu çağrılar genellikle, çağrıyı yapanların ya da çağrıya icabet edenlerin bir bölümünün “ben merkezci” tutumlarıyla ya da çağrıya yanıt verenlerin bileşimini beğenmedikleri gibi grupçu, sekter… tutumlar nedeniyle akamete uğramıştır.
Burada bugün, bunları kim, neden yaptı gibi bir tartışmanın anlamı yoktur.

‘BİRLİK’ İÇİN KAÇIRILMAMASI GEREKEN BİR FIRSAT!

Ancak saldırıların geldiği boyut dikkate alındığında; bugün artık hiç kimseye “ben merkezcilik”, “sekterlik” yapma meşruiyeti tanımayacak bir aşamadadır. Dahası, bugün, bugüne kadar “birlik çağrıları” yapan siyasi çevrelerden farklı olarak, “Diyalog Grubu” içinde yer alan, bu grup içinde az çok tartışılıp olgunlaştırılarak yazıldığı da anlaşılan CHP Eski Milletvekili Rıza Türmen’in kaleme aldığı çağrı vardır. Ve bu çağrı, her grubun kendi özgürlüğünü de koruyarak, sendikaların, emek örgütlerinin, Alevi örgütlerinin, aydınların, yazarların, akademisyenlerin, günün en acil talepleri etrafında birleşip ortak bir mücadele birliğini oluşturmak üzere bir “kurultay” çağrısı içermektedir.
Türmen’in önerisi, siyasi parti ve çevrelerin “Bir adım geri çekilirken”, kamuoyunda öne çıkmış, belirli bir itibara sahip olmaya devam eden tanınmış siyasi kişilerin, aydınların, akademisyenlerin, sendikacıların öne çıktığı bir birlik ve mücadele platformu oluşturulması önerisidir.
Bu yeni bir fırsattır ve mutlaka iyi değerlendirilmelidir.  

EMEK PARTİSİ’NİN ÇAĞRISI BU ÖNERİYE DESTEK VERİYOR

Bu çağrıyla yaklaşık eş zamanlı olarak Emek Partisi Genel Yönetim Kurulunun, “Savaş Politikalarına ve Faşizme Geçit Yok” başlığı ile kamuoyuna yaptığı, dönemin en acil talepleri etrafında Erdoğan-AKP yönetiminin “tek lider tek parti diktatörlüğü”ne gidişinden rahatsız olan; Türmen’in de çağrı yaptığı çevreleri kapsayan bir çağrısı yayımlandı. Bu çağrının tam metni, geçtiğimiz pazar günü gazetemizde de yayımlandı. Bu iki çağrı birbiriyle çelişmemekte, tersine birbirini desteklemektedir de.
Üstelik bugüne kadar “birlik” konusundaki girişimlerin başarısızlığı dikkate alındığında “Diyalog Grubu”nun da girişimi etrafında siyasi partiler ve çevreler, sendikalar, emek örgütleri, Alevi örgütleri, çevreciler, kadın ve gençlik hareketinin etkin örgütlerinin de yer almasıyla oluşacak bir mücadele birliğini sağlamak için adım atılabilir.
Bu girişimi akamete uğratmamak çok önemli olacaktır.
Bunu başarmanın sorumluluğu da bugüne kadar “birlik ve mücadele” çağrıları yapan, bu doğrultuda girişimler yapan çevrelerin omuzlarındadır.

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...