06 Mayıs 2016 00:57

Emperyalistler mi, halklar mı?

Emperyalistler mi, halklar mı?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Geçtiğimiz haftalarda Bağdat’ta konuşan ABD Başkan Yardımcısı Biden, bölgenin geleceğini nasıl biçimlendireceklerini şu sözlerle dile getiriyordu: “Bunlar tarihte suni sınırlar çizdiğimiz, birbirinden tamamen ayrı etnik, dini, kültürel gruplardan suni devletler yarattığımız, ‘bunu alın ve burada birlikte yaşayın’ dediğimiz yerler.” Hemen hemen aynı günlerde New York Times’dan “Bağdat’taki BM görevlileri, uluslararası toplumun Irak’ın bölünmesini nasıl idare edeceğini sessizce çalışmaya başladı” yönündeki haber ve yorumları da gazetelere aktarılıyordu.

Söylenenleri Sykes-Picot anlaşmasının artık tarih olduğu yönündeki tartışmalarla birlikte ele alırsak yapılmak istenen konusunda daha açık bir fikre sahip olabiliriz. Bu anlaşmanın maddeleri Ekim Devrimi ve Ulusal Kurtuluş Savaşı vb. nedenlerle bütünüyle uygulanamasa da sömürgeci, emperyalist güçlerin bölgeyi kendi çıkarları temelinde nasıl biçimlendirmeye çalıştıklarının ve etkili oldukları yerlerde biçimlendirdiklerinin somut bir göstergesiydi. Biden’ın sözlerinde dikkat çekici olan sadece -o etnik diyor- ulusal farklılıklar değil, dini ve kültürel farklılıklardan da söz edilmiş olmasıdır.

Yani bölgenin mezhep farklılıklarına varıncaya kadar ayrışması, cemaatlere, topluluklara bölünmesi, bunlar üzerinden yeniden dizayn edilmesi hedeflenmektedir. Emperyalist büyük devletler tarafından dayatılan bu tür düzenlenmelerin sorunları çözmediğini, onları daha da karmaşık hale getirdiğini, bölge halkları arasında derin düşmanlıklar yarattığını somut tarihsel gerçekler kanıtlamış durumdalar. Emperyalistler bu tür “düzenlenmeleri” yaptıktan sonra çekip gitmiyorlar. Bölgeyi yönetmeye, halklar arasında, devletler arasında düşmanlıklar yaratmaya devam ediyorlar. Çünkü onlar açısından bu yöntem, yönetmenin temel biçimlerinden biridir.

Irak’ın ve Suriye’nin mezhepler temelinde bölünmesi, bu bölünme üzerinden yeni devletlerin kurulması, bölgede yıllardır ezilen Kürtlere yeni dayatmalarda bulunulması bu emperyalist planların bir parçası durumundadır. Örneğin güneyde yaşayan Kürtlere Irak Kürdistan’ı -yani Barzani yönetimi- temel alınarak bir “çözüm” sunulmak istenmekte, diğer Kürt bölgelerinin kaderleri bölge gericilikleri ile yapılacak pazarlıklara bırakılmaktadır. Oysa bu sorunun nasıl çözüleceğine öncelikle bölgede yaşayan yıllardır özgürlük mücadelesi veren Kürtler kendileri karar vermelidirler. Emperyalistler ve bölgenin gerici devletleri Kürtlere kendi aralarında görüşmeler yapma, birleşik bir ulus olma, ya da farklı biçimlerde yaşamlarını özgürce sürdürme, kendi kaderlerine sadece onların karar verebilmesine saygı duymak zorundadırlar. Ama şimdi yeni dayatmalar yapılmak isteniyor ve bölgede uzayıp gidecek anlaşmazlıkların ve çatışmaların yolu daha fazla açılıyor.

Oysa temel sorun şudur; bölgede yaşayan halkların geleceğine kim karar vermelidir? Bölge halkları mı, onlara dışarıdan dayatmalar yapan emperyalist güçler mi? Bölge halklarının, yani Türklerin, Kürtlerin, Arapların, Acemlerin vb. halkların birbirlerinin haklarına saygı duyarak nasıl ve hangi biçimlerde yaşayacaklarına kendilerinin karar vermesi, bunun için hareketlenmesi bölgede barış ve kardeşliğe giden yolu açacaktır. Ama aksi bir durum, yani emperyalist devletlerin bölgenin kaderine hakim olmaları, kendi emperyalist stratejilerinin çıkarlarına göre bölgeyi dizayn etmeleri bölgesel ve yerel anlaşmazlık ve çatışmaların sürgit devam etmesi anlamına gelecektir. Sünni, Şii ayrımının kışkırtılması, ulusal farklılıkların düşmanlık temelinde canlı tutulması bölgeye çözümü değil, çözümsüzlüğü dayatmaktır.

Açıkça görülmesi gerekir ki, Biden’in sözleri ezilen mezhep ve uluslar için bir “kurtuluş ışığı”, zaten dayatma olan Sykes-Picot’un haksızlıkların kaldırılarak “düzeltilmesi” değildir. Aksine bölgede var olan karmaşık durumun ve çatışmaların Irak ve Suriye ile sınırlı olmadan daha da yaygınlaştırılmasına ve derinleştirilmesine yönelik gerici planlardır. Bölgenin gerici devletlerinin ulusların özgürlüğüne -Kürtlerin- karşı olmaları, mezheplerin ezilmesini desteklemeleri, her türlü anlaşmazlığı kendi gerici amaçları için kullanmaları emperyalist güçlerin dışarıdan müdahaleler yapabilmelerine geniş bir zemin sunmaktadır. Ancak bölge halklarının antiemperyalist bir hareketlenme içine girmeleri, kendi kaderlerini kendilerinin belirlemesine doğru adımlar atması emperyalist güçlerin yeni dayatmalarını boşa çıkarabilir. Aksi taktirde halklar daha bir süre bu acılı ve sancılı dönemi yaşamak zorunda kalacaklardır. Mayıs’ın üç fidanı “kahrolsun emperyalizm” diye yola çıkmıştı. Bu çağrı bugün bölge halklarının eyleminde daha güçlü yankılanmak durumunda.

 

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...