05 Mayıs 2016 01:00

Godot'u bekleyen cumhuriyet

Godot'u bekleyen cumhuriyet

Fotoğraf: Envato

Paylaş

20. İstanbul Tiyatro Festivali Şahika Tekand ve Studio Oyuncuları’nın geçen akşam Beckett’ın Godot’yu Beklerken adlı oyunuyla başladı. Oyunu izlerken aklıma kazınan aylardan beri Türkiye’de konu ne olursa olsun muhabbete nokta koyan şu laf oldu: “Yapacak bir şey yok!”
Siyasetin toplumu felç ettiği anların vazgeçilmez repliği bu. Ahlak tercih yapabilme özgürlüğünü varsaydığına göre, ahlakın da sonuna gelindiğini müjdeliyor bu cümle.
Ahlak felsefesi yönetime doğrudan katılan yurttaşların oluşturduğu Antik Yunan kent devletinde doğdu. Antik Yunan kentlerinin iktidarı çöküp Hellenistik imparatorluk dönemi başlarken ise bugün “kişisel gelişim” başlığında toparlayabileceğimiz dört tavır ortaya çıktı: Stoacılık (kafana takma abicilik), Sinizm (dağ başına yerleşeyimcilik), Epikurosçuluk (vur patlasın çal oynasıncılık), Şüphecilik (anı yaşayayımcılık). Önce Makedonlar sonra Romalılar hakimiyetinde kendi geleceklerini tayin etme hakkını yitiren Helenler, böylece ahlak anlayışında giderek bireyselleştiler. Ahlaki doğruluğu ortak kolektif hareketten ziyade tekinsiz ve belirsiz bir dünyada bireyin hayata devam edebilmesinde arar oldular. Bugün de ülkenin gidişatı üzerinde söz hakkını tamamen kaybetmiş olduğunu düşünen milyonlar, bireysel olarak belirsizlikle baş etme, kaygılarıyla beraber yaşayabilme, korkularını gemleyebilme, herşeye rağmen yaşamaktan zevk alabilme umuduyla boğuşuyor. Bu boğuşma insanları birbirinden daha da uzaklaştırıyor, kendi küçük hesaplarına hapsediyor, beraber çözüm üretme kabiliyetlerini ortadan kaldırıyor.
İşte bu korku ve endişe Aristoteles’ten Montesquieu’ye klasik siyaset felsefesinde despotizmin kökeninde yatan duygu olarak gösterilir. Cumhuriyet erdem ve medeni cesaret ister. Çünkü yurttaşların özyönetimi için vazgeçilmez olan kamusal alanı ancak erdem ve medeni cesaret genişletir, korku ve endişe ise daraltır, yozlaştırır ve giderek yok eder. Medeni cesaret kendisine korkaklık suçlaması yapılacak diye kof cesaret gösterisi yapmak değildir. İcabında gelecek tepkiyi göğüsleyerek doğru bildiğini söyleme ve savunma cesaretidir.
Bu hafta HDP’li milletvekillerinin dokunulmazlığı tartışmasında tanık olduğumuz CHP tavrı tam da böyle bir erdem ve medeni cesaret eksikliğine işaret etmektedir. Lafı eğip bükmeyeyim: Parlamentoyu fiilen devreden çıkartan, etkisizleştiren, itibarını yerle yeksan eden bir girişim karşısında ana muhalefet partisi çakma cesaret gösterileri eşliğinde boyun eğmiştir. Yapmacık cesaret, güç karşısında itaate geçen ana muhalefetin günahını saklamak bir tarafa, komik duruyor. Başına şapka takılan Lucky misali. Ne kadar anlamsız, lüzumsuz ve gülünç. Ve bir o kadar da hazin. Tıpkı Beckett’ın karakterleri gibi merhametle mide bulantısı arasında gidip gelen bir duygu tortusu bırakıyor insanda.
7 Haziran’dan beri ana muhalefet olarak CHP’nin önünde tek bir tarihi görev durmaktaydı: Parlamentoyu ayakta tutma. CHP yönetimi bu görevden adım adım çekilirken topluma da kendisine hakim olan ruh halini yaydı: Yapacak bir şey yok! Böylece ana muhalefet partisi sadece kendi seçmenini değil geniş toplumsal kesimleri de bezginliğe, yılgınlığa ve teslimiyete götürmüş oldu. CHP’nin seçmen tabanının en hassas olduğu laiklik konusunda işbirliği yapabileceği yegane güç olan HDP’nin parlamentodan kovulmasına ve vekillerinin hapse atılmasına icazet vermesi bunun en önemli kanıtı. Artık bu CHP yönetiminin toplumun önüne koyabileceği hiçbir siyasi hedef kalmamıştır. Cumhuriyet rejimi çökerken ana muhalefet pozisyonu da fiilen boşalmıştır.
Şimdi esas soru biz yurttaşların ne yapacağıdır. Godot’yu beklemeye devam mı edeceğiz? Godot kim? Kimine göre AKP içeriden çatlayacak. Kimine göre bir noktada devlet kadroları ağırlığını koyacak. Kimine göre Batı set çekecek. Bunları beklerseniz dönüşeceğiniz şey Vladimir ve Estragon’dur. Öyle Godot’yu bekler durursunuz. Bir noktada zaman ve yeri de unutursunuz.
Lucky’ye bakıp halimize şükür mü edeceğiz? Yoksa yeni bir ana muhalefeti inşaya mı girişeceğiz? Tüm demokrasi güçlerinin önündeki en acil ve yaşamsal soru bu gücün nasıl örüleceğidir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...