28 Nisan 2016 00:57

Laiklik ve demokrasi

Laiklik ve demokrasi

Fotoğraf: Envato

Paylaş

TBMM Başkanının “Yeni anayasada laiklik olmamalı” açıklaması ile siyaset gündemine bir kere daha laiklik meselesi girdi. Kimilerinin söylediği gibi, böyle bir gündem oluşturmak, asıl gündemi saptırmak için bir taktik olabilir. Ya da diğer bazı kişilerin dediği gibi, yeni anayasada laikliğin formüle edilmesi için yapılan bir ön yoklamadır.

Neden ne olursa olsun, laiklik meselesi hâlâ çok büyük kitleler tarafından iyi bilinmeyen ve hâlâ tartışılmaya ihtiyaç duyulan bir konu. Bu konu iyice tartışılıp, meselenin özü geniş kitleler tarafından anlaşılmadıkça her türlü spekülasyon, aldatma, korkutma, din istismarcısı ve ulusalcı/faşist çevrelerce kullanılabilecektir.

TBMM Başkanı laiklik vurgusu dünyada en fazla üç beş anayasada vardır, yeni anayasada olması gerekmez diyor. Karşı taraf ise dünya haritaları yayınlayıp üç beş şeriatla yönetilen ülke dışında dünyanın bütün ülkelerinin laik olduğunu kanıtlamaya çalışıyor.Aslında iki tarafın çabası da gerçeğin çarpıtılması. İki taraf da T.C’nin laik bir ülke olduğunu iddia ediyor. Biri bu laiklikten şikayetçi, diğeri bu laikliği korumak istiyor. Oysa, laiklik meselesi demokrasi ve demokratiklikle ilgili bir meseledir. Bir ülkenin temel yasal düzenlemeleri demokrasiden, demokratiklikten, halk iktidarından söz ediyorsa, gerçekten laiklik kelimesinin yazılı olması da şart değildir. Ama, demokrasi iddialı bir devlette iktidar tanrıdan değil halktan gelir. Böyle bir ülkede din işleri ile devlet işleri ayrılır. Devlet din işlerine karışmaz. Dinlere ve dinsizlere devlet eşit mesafededir.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan da konuyu başka bir yerinden çarpıtıyor. Son açıklamasında ve önceki açıklamalarında laikliği devletin bütün dinlere eşit mesafede olması ile açıklıyor. On dört yıllık iktidarlarında devlet bütün dinlere ve dinsizlere eşit mesafede olmadı ama onu bir tarafa bırakalım. Laikliği sadece böyle tanımlamak laikliği yanlış tanıtmak demektir. Eşit mesafe koşulunun yanı sıra devletin din işlerine karışmaması gerekir. Yani, bir Diyanet İşleri Başkanlığı olmaması gerekir. Yüz binden fazla imama devletin maaş vermemesi gerekir. Okullarda zorunlu din dersinin bulunmaması gerekir. Nüfus cüzdanlarına din hanesi koymamak gerekir. Türkiye’nin yüzde doksan dokuzu Müslüman söylemini terk etmek gerekir.

Bir dine inananlar ibadetlerini kendileri finanse etmeli. Kimsenin dini inanışına ve ibadetine karışılmamalı. Fakat, hiçbir din de bir diğerine ve inanmayanlara karışmamalı. Baskı yapmamalı. On dört yıllık AKP iktidarında AKP yetkililerinin Aleviliği aşağılayıcı, yok sayıcı açıklamalarını alt alta yazsak hazırladıkları yeni anayasa metninin birkaçı boyuta erişir herhalde. Erdoğan ve AKP devlet her dine eşit mesafede olmalı diyor ama Alevilik konusunda on dört senedir bu söylediklerini doğrulayacak tek adım atmıyorlar. En sonunda AİHM bu konuda T.C’yi mahkum ediyor.

Laikliğin en kararlı savunucusu olduğunu iddia eden ulusalcılar ise Diyanet Başkanlığı ve okullarda verilen din eğitimi aracılığıyla dini kontrol edebileceklerini ve dini kullanarak halkı yönetebileceklerini sandılar. Fakat, silahları geri tepti. Onlar din ile halkı yönetelim derken, onların din hocaları ve görevlileri şeriatçı kadrolar yetiştirdi.

Gerçek bir laiklik demokratik halk iktidarında mümkündür. Tarihte bütün sömürgen sınıflar dini, sömürülerini sürdürebilmek için şu veya bu ölçüde kullanmıştır. Çünkü, kader, tevekkül, cennet vaadi, cehennem tehdidi emekçi halkın bilinçlenip iktidarı kendi eline almasını önlemek için bin yıllardır kullanılan zorun yanı sıra en elverişli araçtır egemenlerin elinde.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa