28 Nisan 2016 00:50

CHP’nin önlenebilir politik intiharı

CHP’nin önlenebilir politik intiharı

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Mazur görün… Takıldım… 
Doluya koydum almadı, boşa koydum dolmadı… Misali… Çözemedim.
Çözene de rastlamadım.
Ne demek şu:
“AKP’nin dokunulmazlık teklifi Anayasa’ya aykırı ama ‘Evet’ diyeceğiz… Asıl gerekçe HDP’lileri yargılamak. 
Biz hayır desek, bunlar ‘HDP’lilerle kol kola’ diyecekler.” 
(13 Nisan 2016)
Daha önce ifade edenlere katılıyorum:
CHP GB’si Kemal Kılıçdaroğlu’nun bu “ince” ve “stratejik” beyanı -ki, umarım beyan olarak kalır- bu karabasan günlerin hülasası olarak hatırlanacak…
Lakin ben bu beyan ile dayanaklarını “tarih”in ferasetine bırakıp geçme yanlısı değilim…
Zira her şeyden önce o beyanı emanet edeceğimiz “tarih” biraz da Kılıçdaroğlu’nun mevzubahis sözlerinin temsil ettiği tavır alışlarla şekillenecek, “tarih” olacak… Biz nasıl yaparsak öyle!
Öyleyse…  Kılıçdaroğlu’nun iler tutar yanı görünmeyen sözleri, deli saçması intibaı veren yorumları üstünde durmaya, deşmeye devam etmeli…   
Ediyorum…
Kılıçdaroğlu’nun meşum beyanı, bir musibet bin nasihatten evladır, deyişinin gökten zembille inmediğini gösterdi…
Şunu demek istiyorum…
Bir musibet bin nasihatten evladır, tembihinden esinle derim ki…
Hegemonya üstüne verilecek bin söylevin beceremeyeceğini, Kılıçdaroğlu o açıklamasıyla becerdi, hegemonyanın ne olduğunu gösterdi… 

HEGEMONYANIN ALLAH’I BU BE!
Çünkü…
Hegemonya bu işte… 
Düzenin ana akım politik güzergahını belirleme…
Varyasyon ve akisleriyle egemen siyasi figürleri, aslının suretlerine dönüştürerek, kendi hizasında dizayn etmek…   
İdeolojik politik sahayı kontrol altına almak… 
Politik aktörleri “Oyun kurucu” olarak kendi sahanda, belirlediği kurallarla hareket ettirmek…
Davutoğlu’nun tabiriyle, “Kaçacak delik bırakmamak...” 
Ezcümle…
Giderek karşıtını/muhalefetini belirleme ve “sözüm ona” sıfatlı karşıt/muhalefet derekesine düşürme… dir.
CHP’nin pozisyonu bu…
“AKP’nin dokunulmazlık teklifi Anayasa’ya aykırı ama ‘Evet’ diyeceğiz…” demek de…
“Biz hayır desek, bunlar ‘HDP’lilerle  kol kola’ diyecekler.” korkusu da…
İktidarın ideolojik politik hegemonya dairesine teslim olmak…tırrrr.
Başka bi’ifadeyle…
Saray ve AKP’sinin çizdiği çerçevede politika yapmayı kabullenmek…
Onun belirlediği zeminde, dayatılan gündemin icabına göre vaziyet almak, kılık kıyafet ayarlamak, eş dost ve düşman tayin etmek anlamına gelir…

SARAY İŞ BİRLİKÇİLİĞİNE SERT MUHALEFET PERDESİ
Ha bi’de…
Ahmet Hakan’ın dalga geçercesine altını çizdiği, Kılıçdaroğlu’nun “Sert. Çok sert”‘liği AKP/Saray iş birlikçiliğinin, kendi tabirleriyle söylersek, “hırsız” ve “katiller”in… “diktatör bozuntusu”nun yardakçılığını maskelemedir…
İktidar sahipleri eminim bi’taraflarıyla 
gülüyorlardır artık Kılıçdaroğlu’nun “sert” muhalefetine…

Kılıçdaroğlu’nun tercih ettiği pozisyon bu…
Son resmi de Anayasa Mahkemesinin açılışında verildi (25 Nisan 2016)…
Hazır olda karşıladığı Tayyip’in, Kılıçdaroğlu’yu madara edip, elini sıkmadan sırıtarak geçip gitmesinden bahsediyorum…
Kemal Bey, kendi eserin, üzülme!  

BU KAFAYLA CHP SARAY’IN MUHALEFET ŞUBESİ OLUR
CHP mi? 
Kılıçdaroğlu’nun son beyanında ifadesini bulan zihniyeti hükmettiği sürece,
Saray’ın muhalif halktan sorumlu şubesidir, CHP… 
(CHP zaten hep bu değil mi? Parazit yapamayalım; arkalara doğru ilerleyelim, heey, kırmızılı…) 
Çok mu ağır?
Hiç de değil…
Şöyle izah edeyim:
Kılıçdaroğlu, “Anayasa’ya aykırı ama evet diyeceğiz” beyanıyla,  sadece AKP’nin anayasal suçuna ortak olacağız, demiş olmadı…
Bundan böyle “AKP ve Saray’ı anayasal suç işliyor” diye eleştirme… Anayasal suçlarını AYM’ye götürme hakkını çöpe atmakla kalmadı…
Şu soruları meşru kıldı:
CHP’yi Tayyip mi yönetiyor?
Kılıçdaroğlu Tayyip’in kayyumu mu oldu?
CHP kritik meselelerde siyasetini AKP’ye göre mi belirliyor?
Saray’ın beklentisine, ne deyip demeyeceğine bakarak mı Mecliste tutum alıyor?
Tayyip siyaseti dizayn ediyor derken, kast(ım) bu işte…
Bundan iyi kanıt mı olur…

MUTFAKTA DENİZ BAYKAL MI VAR?

Bağımsız siyaset izleyemeyen, iktidarın baskı ve tazyiki altında ‘yanlış’ bulduğunu destekleyeceğini ilanen duyurmanın adı siyaseten kendini feshetmektir… 
Dert ve ders olsun, diyorum…
Kılıçdaroğlu çıksın Saray’a, versin CHP’nin anahtarını Tayyip’e… çekip gitsin evine…
Daha fazla rezil rüsva olmadan…
AKP’nin oyununa gelmemek için AKP destekçiliği yapmak…
AKP’nin alenen yedeğinde, dümen suyunda güya AKP’ye muhalefet yapmak…
Mutfakta Baykal mı var?! 

MİLLİYETÇİLİK KÖRLEŞTİRİR ŞOVENİZM AHMAKLAŞTIRIR

Kılıçdaroğlu’nun CHP’yi Meclis’te Saray’ın uydusu haline getermeye ada çıkışını vahim bi’ veçhesi daha var…
(“AKP’ninAnayasa’yaaykırıdokunulmazlıkteklifine”) “Biz hayır desek, bunlar ‘HDP’lilerlekolkola’ diyecekler.”
Endişesininyüklendiğisosyalsiyasalrealite…
Kılıçdaroğlu, muhtemelen kişisel kanaatini ifade etmedi…
Milliyetçi rüzgârın tabanını MHP’ye (ve belki de, neden olmasın AKP’ye) doğru aşındırması kaygısıyla konuştu…
Hangisi kötü… 
Tabanındaki ırkçı-şovenhassaiyetini parti politikasını tayin gücü mü?
Kılıçdaroğlu’nun da inanarak HDP’ile aynı karade görünme korkusuyla, Tayyip’le kolkola girmesi mi?
Ahmet Kaya’nın kulakları çınlasın:
Nereden baksan ahmaklık!
Milliyetçi körlük, şoven ahmaklık!
Ayağa kalkmış Kürtlere düşmanlığın geldiği nokta bu!..
“Laikçi teyze ve amcaların,” Şeriatçı Saray/AKP’nin Kürt kırımını görmesini engelleyen de bu milliyetçi-şoven gözbağı değil mi?

BAHÇELİ’DEN HDP KOYASI
Kılıçdaroğlu’na gelince…
HDP ile yan yana gelme fobisinde yalnız değilsiniz…
7 Haziran’da psikolojik yenilgiden kurtaran Bahçeli olmuştu…
HDP ile yan yana gelmemekle açıklamış ve gerekçelendirmişti, AKP’yi düştüğü yerden kaldıran, Saray’a verdiği‘altın’ desteğini…
Şimdi, KılıçdaroğuBahçeliden kopya çekiyor…
AKP korkusuyla… Laf söz olmasın diye, HDP ile aynı karede görünme endişesiyle, Saray’da Tayyip’e “emrinizdeyiz” komutuyla içtima veriyor…  
HDP ile değil AKP faşizmi ile yan yana görünmeyi tercih etme şerefi Kılıçdaroğlu’na uğurlar olsun!
Bağlarken Kılıçdaroğlu/CHP yönetimine sormalı:
Akdeniz ve Ege’de milliyetçi hassasiyetli tabanınızı MHP’ye (ve dahi AKP’ye) kaptırmamak için Anayasa’yı da çiğneyerek HDP’lileri içeri tıkma yarışına giriyorsunuz ya…
MHP ve AKP ile aranızdaki çizgileri iyice silikleştirerek, korktuğunuz tehlikenin kucağına atılıyor olabilir misiniz?
Aslı dururken neden CHP sorusun çok mu saçma olur? 

LAİKLİĞİ ÇÖPE ATACAK DİNDAR ANAYASA TÜRBANIN İZİNDE…

“Bir kere…”
Farkında olmalısınız… Musallat oldu, düşmedi yakamızdan “bir kere”…
Özal:
“Bir kere Anayasa’yı delmekten bir şey olmaz…” dedi…
Aile Bakanı Sema Ramazanoğlu:
“Bir kere (tecavüze) rastlanmış olması Ensar Vakfımızı karalamaya gerekçe olamaz.”
dedi…
Ne oldu?
Dedikleriyle kaldılar, muratlarına erdiler…
Şimdi… Yine “bir kere”…
Meclis Başkanı İsmail Kahraman: 
“Laiklik bir kere yeni anayasada olmamalıdır”
(24 Nisan 2016) 
Ne olmalı?
“Allah lafzı… Dindar anayasa… Zorunlu din dersi… Diyanet İşleri…”
Olur mu?

DANIŞIKLI DÖĞÜŞ
Bakmayın siz, Cumhurbaşkanı sıfatlı zatın köpürme taklidi yapmasına:
“Laiklik konusunu müzakere etmek ülkemizin gündemini değiştirme gayretidir.”(26 Nisan 2016)
Bakmayın siz bu nev’i mesafelenme, azarlama, yalanlama triplerine… 
“Bir kere” size “Türbana özgürlük” sürecini hatırlatırım…
Neydi?
“Üniversite kızlarımızın eğitim hakkı için…”di.
Asla “Kamuda türbana müsaade edilemez…”di.
Hele “Hakim, savcı, avukat… Adliyeye türban giremez…” di. 
Sıra “İlkokulda  türbana gelecek” iddiası… “Niyet okumak”tı… 
“Zinhar yalan” dı…
“Üniversiteli kızların türban hakkını baltalamaya dönük provokasyon…”du.
Ne oldu?
Bebeler kundaktan başörtüsüne yatay geçiş yapıyor…
Türban artık anaokullarında… 

Çıt var mı?
Haber değeri bile kalmadı…
ŞİFRE: AHESTE AHESTE
Hakim, savcı, doktor, öğretmen….dahil hamdolsun başörtüsüne girdi, özgürleşti…
Gari kamuda bi’bayrak gibi dalgalanıyor, siyasal 
İslam’ın türbanı…
Ve “Türban” tartışması yapmak abesle iştigal sınıfına kaydedildi, çoktan “arkaik” sınıfına sokuldu…
Yani? 
“Türbana özgürlük üniversitede yetmez”ci acelecilere, Tayyip’in avukatı, yakın adamı, zamanın Gümrük Bakanı Hayati Asılyazıcı ne buyurmuştu:
 “Hepsi birden olmuyor. Biraz da aheste aheste olsun. Bugün memurlar için getiriliyor (türban) yarın hakim ve savcılar için olur.” (Cumhuriyet, 5 Ekim 2013) 
Şifre bu:
“Aheste aheste…”
Türbanın izinden, Allah’ın inayetiyle o da olacak,  “Laiklik bir kere anayasa da olmayacak”. 
Sonra? 
Aheste aheste…
Demem o ki…
Siz de farkındasınız ki, “İsmail Beyin kişisel görüşü… AKP’yi bağlamaz” beyanları, laf-ı güzafdan ibaret…
Nabız tutuluyor… Alıştırılıyoruz…

LAİKLİK BARİKATI
TBMM Başkanı sıfatlı İslamcı faşist, kimliğinin icabını yaptı…
“Anayasa”nın fiili ilgasını zapta geçirmek isteyen faşist çetenin onay ve startı ile “Yeni Anayasa” tartışmasının bazı ortaya atıldı…
Taammüden “laiklik” tartışması açıldı…
Demlenmeye bırakıldı…
İlkin öfke, şaşkınlık… ve giderek yerini “aklı elime” bıraksın…
İnanç özgürlüğü perdesi altında “ya neden olmasın” diye başlayan “sağduyu”lu tartışma içinde “istişareler” yapılarak “Laiklik” çöpe atılsın… 
(Nitekim yazarken internette gördüm… Güneş manşete çakmış: Ne var bunda? -27 Nisan 2016- Siz bu başlığın Tayyip’in bilgi ve onayı dışında atıldığına inanacak kadar saf olamazsınız!)
Hiç olmazsa, öyle bi’laiklik tanımı yapılsın ki, laiklik bile kendini tanıyamasın…
Bi’de başına afilisinden “Özgürlükçü….” tabelası asıldı mı!..
Yılmaz Özdil yazmış, İsmail K’ye “samimi cevap” vermiş ya:    
“G.tün yiyorsa dene!
“Yemese” denemezdi, diyeceğim…
Denediğiyle bırakacak olan ise içeride/Mecliste, dışarıda/sokakta denediklerine pişman etmekten geçiyor… 
İslamcı faşisti ve teklifini Mecliste boykot, fabrikalarda tarlalarda boykot!..
Edebilirsek… Hadi oradan, çekebilir, önleyebiliriz…
Yoksa… 
Laikliğin umudu mücadelede!  

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...