07 Nisan 2016 01:18

Çıkış yolu

Çıkış yolu

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Kapitalist sistemin en temel özelliklerinden biri, bireyleri nesneleştirmek ve onları sistemin çıkarları doğrultusunda istediği gibi “yönetebilir” ve “yönlendirebilir” hale getirmek için çok sayıda araca sahip olmasıdır. Bu araçlar sayesinde toplumun geniş kesimleri, eğitim sistemi ve dini kurumların öncülüğünde, çocuk yaşlardan itibaren sistem karşısında daha itaatkar, daha uysal ve daha pasif hale getirilir. Böylece mevcut egemenlik ve güç ilişkileri sürekli yeniden üretilirken, toplumun önemli bir bölümünün iktidardan ya da güçlü olandan yana tutum alma eğilimi sürekli canlı tutulur.
İnsanların herhangi bir sorun karşısında çaresiz olduğunu düşünmesinin, onları ister istemez en temel güncel ekonomik-siyasal gelişmeler karşısında bile daha pasif ve edilgen bir konuma itmesi kaçınılmazdır. Bu durum Türkiye’de öylesine yaygın bir hal almış durumda ki, yaşanan pasiflik ya da edilgenlik durumu, tek tek bireyleri sisteme ve onun düşünce dünyasına karşı gelmek bir yana, sanki bütün sinir uçları alınmış gibi davranmaya, yaşanan herhangi bir olay karşısında sessiz ve tepkisiz kalmalarına neden oluyor.
Günlük hayatın akışı içinde hemen her birey gibi, emekçiler de yaşadıkları sorunların, sürekli şikayet ettikleri koşulların kendiliğinden değişeceğine ya da kendileri dışında birilerinin gelip bu koşulları onlar için düzelteceğine inanıyor. Bu sorunlu ruh hali, son olarak “taşerona kadro” yalanı konusunda açıkça görüldüğü gibi, her şey apaçık ortada olmasına rağmen, hükümetin ya da Başbakanın sözlerinin taşeron işçiler arasında neden hala etkili olduğunu anlamamızı kolaylaştırıyor.
İşçilerin ortak çıkarı için birleşmesi ve birlikte mücadele etmesi bir yana, toplum genelinde görülen siyasal kutuplaşma ve bölünmenin işçiler arasında çok daha derin bir şekilde yaşanıyor olması, onların aynı sınıfın üyeleri olarak kendi sorunlarına sahip çıkarak örgütlü mücadeleye katılmasına değil, güçlü olanın yanında yer alarak, onun verdiği sözlere inanarak hareket etmesine neden oluyor.
Bireyler içinde bulundukları mevcut durumu ve bu durumdan kaynaklı sorunları çözmek için harekete geçmedikçe gerçek güçlerinin farkına varmaları mümkün olmadığından, yaşadıkları her olumsuzlukta, kendi payını bir tarafa bırakarak, önce başkalarını suçlama eğilimine girmesi, sorunları çözmek bir yana daha da derinleştiriyor. Emekçiler yaşadıkları sorunları çözmek için harekete geçmeden, başına gelenler için sadece birilerini sorumlu tutarak ya da suçlu ilan ederek bir çıkış yolu bulmalarının mümkün olmadığını, günlük yaşam pratikleri içinde kimi zaman işten atılarak, kimi zaman büyük hayal kırıklıkları yaşayarak öğreniyorlar.
Türkiye’de sadece son birkaç ay içinde yaşadıklarımızı dikkate alırsak sadece tek tek emekçilerin değil, onları kendi sınıf çıkarları doğrultusunda harekete geçirmekle sorumlu olan sendikalar da derin bir sessizlik ve tepkisizlik içine girmiş durumdalar. Bu durum hükümet ve patronlar cephesini bugüne kadar yapamadıklarını yapmak, işçilerin çalışma ve yaşam koşullarını yakından ilgilendiren yasal değişiklikleri (kiralık işçilik, kıdem tazminatı fonu vb) hayata geçirmek konusunda daha da cesaretlendiriyor.
Emek hareketini ve emekçileri içine itildikleri çıkmazdan kurtarmak, gerçekçi bir çıkış yolu bulmak için ilk somut adım önümüzdeki 1 Mayıs’tan başlanarak atılabilir. 1 Mayıs 2016’nın işçi sınıfının acil ve güncel talepleri üzerinden mi, yoksa “nerede kutlanacağına” indirgenen bir tutumla mı ele alınacağı bu konuda önemli bir gösterge olacak.
Sendikaların 1 Mayıs tutumu, bugüne kadar olduğu gibi giderek darlaşan ve zayıflayan bir hatta yönelmek ya da sınıfın artan saldırılara karşı yaygın, örgütlü ve kitlesel mücadelesine önderlik edebilecek bir çıkış yolu bulmak arasında nasıl bir tercih yapılacağını gösterecek.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...