09 Mart 2016 01:00

İnsanları nasıl yaktınız?

İnsanları nasıl yaktınız?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

İnsan Hakları Derneği (İHD) ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) başkanları tarafından Cizre’ye 3 Mart 2016 günü yapılan ziyaret sonucu Adli Tıp Uzmanı ve TİHV Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı tarafından oluşturulan sınırlı gözleme dayalı ön inceleme raporu, ‘vahşet bodrumları’ ile ilgili önemli veriler ortaya koydu.

CİZRE RAPORU: YANMIŞ KEMİKLER

Rapordaki ilk bodruma dair şu bölüm ise özellikle dikkat çekici: “Dikkat çeken bir husus bodrumun ilk giriş kısmı ortada bu yanık kemiklere birkaç metre mesafede yanmamış halde yünlerin bulunmasıdır. Kemiklerde yer yer kömürleşme düzeyinde yanık meydana getirecek bir yangın ortamında yünlerin yanmamış olması beklenemeyeceğinden, bomba benzeri genel ve yaygın bir yangına da yol açacak bir patlayıcıdan çok, bodrumun bir bölümünde yanmış halde bulunan kemiklerin yüksek ısı oluşturacak bir sınırlı yangın ortamında kalmış oldukları kuşkusu oluşmuştur. Bu kuşkuların aydınlatılabilmesi için bodrum içinde kapsamlı bir olay yeri incelemesi ve yanık alanlarının değerlendirmesinin yapılması gerekmektedir.”
Adli tıp alanının duayen bir ismi tarafından hazırlanmış olan bu ön inceleme raporu bizi ciddi biçimde düşünmeye ve soru sormaya sevk ediyor. Ancak, kuşkuların aydınlanması için kapsamlı bir olay yeri incelemesi ihtiyacına yapılan vurgu da, bizi bilimsel ölçütler ile bağdaşmayacak savruk değerlendirmelere varmama konusunda uyarıyor.
‘Sınırlı gözleme dayalı’ olduğu ifade edilen bu ön inceleme raporunda başka önemli noktalar da var. Örneğin bunlardan birisi, belli bulgulardan hareketle, gerçek ölü sayısının, şu ana kadar belirtilenden fazla olabileceğinin belirtilmesi.
Ancak bu yazının üzerinde durmak istediği nokta, devletin sokağa çıkma yasağı ilan ettikten sonra operasyon gerçekleştirdiği ilçelerdeki evlerde, mekanlarda rastlanan yanık izlerinin ortak bir özellik olması.

3 FOTOĞRAFIN SÖYLEDİKLERİ

Bunu fotoğraflar eşliğinde kıyaslamalı olarak anlatmak daha kolaylaştırıcı olabilir. Öncelikle 22 Mart 2013 günü Serekaniye’den çektiğim bir fotoğrafa bakalım. Suriye ordusu tarafından, cihatçı güçlerin denetiminde olduğu düşünülerek bombalanmış olan bir alanda yıkılmış bir ev görülüyor. Bu bir hava bombardımanı sonucu oluşmuş bir yıkım. Aynı alanda bu biçimde yıkılmış pek çok başka ev de vardı. Görüldüğü gibi ev ve eşyalar kullanılamaz halde. Ama bir yanık izi yok.
Yaptığım karşılaştırmanın kastının bir devletin daha barbar, diğerinin ise görece daha ‘insaflı’ olduğu gibi bir iddiayı ortaya atmayı amaçlamadığını özellikle belirteyim. Bu kıyaslamanın amacı sadece ortaya çıkan sonuçları fotoğraflarla anlamaya çalışma çabasından ibaret.
Gelelim Türkiye’de son dönemde devlet ablukasının olduğu ve operasyonların gerçekleştiği ilçelerin durumuna. Cizre’deki durum, yukarıda yer verdiğim ön inceleme raporunda da görüldüğü için diğer ilçelerden iki örnek vereceğim.
Bunlardan birisi, 25 Ağustos 2015 günü Silopi’de çekmiş olduğum bir fotoğraf. Bir evin girişinden itibaren yanık izleri görülüyor. Aynı görüntüler evin iç kısımlarında da vardı. Silopi’de başka evlerde de benzer görüntülere rastladım. Orada yaşayanlara sorduğumda ‘Keskin nişancı yaptı’, ‘Bombaatar attılar’ gibi yanıtlar veriliyordu. Elbette ateşli silahlar konusunda uzman olan bir adli tıpçı bu sorulara dana anlamlı yanıtlar verebilir.
Benim böyle bir iddiam olmadığı için yanlış yanıt vermek yerine, doğru sorular sorup yanıtları muhataplarına bırakmak istiyorum.
Bir başka kare de yakın dönemde gezdiğim Diyarbakır’ın Sur ilçesinden. 10 Şubat 2016 günü DİHA Muhabiri Şerife Oruç ile birlikte gezdiğim Sur’da genç bir fırın sahibi bizi operasyonlardan zarar görmüş olan fırınına götürdü. Fırının içine girip, ikinci kata çıktığımızda fotoğrafta görülen manzara ile karşılaştık. Kapı yanmış ve yerde duran bisikletin metal kısmı dışındaki şeyler kül olmuş. Bu bölüme çıkarken geçtiğimiz merdivenler de simsiyah kül doluydu.
Ve daha sonra Cizre’den çıkan cenazelerin götürüldüğü illerden Mardin ve Antep’e gittim cenazeleri görmüş olanlarla konuştum. Cenazelerin önemli bir bölümünün kömür haline gelmiş olduğu ve bakarak teşhisinin mümkün olmadığı belirtiliyordu.


Bu yazı kapsamında yer verdiğim 3 ilçede operasyonlar sonucu ortaya çıkan yanıklar -ki araştırıldığında buna başka ilçeler de eklenebilir- karşı karşıya olduğumuz gerçekliğin bir tesadüf olmadığını söylüyor. Evler yanıyor; içindeki insanlar yanıyor.

DEVLET TERÖRÜ DEĞİLSE NE?

Tüm bunlar da karşı karşıya olduğumuz durumun, ‘Kamu düzeninin tesisi’ diye meşrulaştırılamayacak bir boyut taşıdığını gösteriyor. Bir imha gerçekliği ile karşı karşıyayız. Başbakan Davutoğlu’nun, devletin ‘kudreti’ diye adlandırdığı ve ‘huzura kavuşma’ hali olarak tanımladığı fotoğrafın bize sunduğu gerçeklik kül olmuş insanlar ve mekanlar.
Dünyanın hiçbir savaşında sivillerin böylesine yakılarak öldürüldüğü bir gerçeklik hali ‘huzura kavuşma’ diye ya da ‘terörle mücadele’ diye meşrulaştırılamaz.
Bağımsız kurumlar aracılığıyla yapılacak incelemeler sonucunda önümüzde duran bu gerçeklik, bir savaş suçu ile karşı karşıya olduğumuzu da pekala bize söyleyecektir.
Devletin emniyet kurumları ya da yargısı bugüne kadar bu ülkede aralarında gazetecilerin de olduğu pek çok kesimi önce ‘terörist’ olmakla suçlayıp sonra da ‘Eğer değilsen, olmadığını kanıtla’ dedi.
Şimdi biz de soruyoruz; insanları böylesine kömür haline getirmeyi hangi araçlarla gerçekleştirdiniz ve bunun adı devlet terörü değilse nedir?

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...