09 Mart 2016 01:00

İki parça bez arasında şiddet coğrafyası

İki parça bez arasında şiddet coğrafyası

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Yanmış, yıkılmış bir kentte ablukadan arta kalan cümle, resmin altındaki bir imza gibi duruyor.

Cizre’de sayısı belli olmayan ölümlerin, bodrum faciasının faili; bir erkeklik oyunundan gururla çıkmışçasına evlerin duvarına yazıyor: “Kızlar biz geldik, siz yoktunuz!” İma edilen şeyin altı, kızların olmadığı odalarda oraya buraya saçılı kadın iç çamaşırlarıyla çizilmiş. “Etrafa atılmış prezervatifler” de cabası. (Nurcan Baysal T24’te anlatıyor.) Genelkurmayın, Sur operasyonunda gösterilen hassasiyet için Nobel Barış Ödülü talep ettiği bir yerde, operasyon yürüten tek tek unsurların yapıp ettiklerinin karşılığı olarak en ilkel dürtünün tatminini umması arasında bir çelişki yok. Savaş erkekler arasında sürdürülen bir oyun olarak algılandığı sürece ödül beklentisi Nobel ile sınırlı kalamaz. Yağmadan edinilen ganimetin ilk sıralarında her zaman kadın olacaktır. Ataerkinin lügatinde böyle geçer.

Pazar günü Kadıköy’de “Kadın bedeni savaş coğrafyası değildir” diyen ve barış, özgürlük, eşitlik isteyen kadınlar fena halde şiddete maruz kaldılar. Onlara bir yandan biber gazı sıkarken diğer yandan “Siz gidin kocalarınız gelsin” diyen güvenlik görevlisinin sözünün Cizre’deki elemanın duvara yazdığından bir farkı yok. Bu ikisinin orijini aynı. Düşmanı en nazik yerinden vurmak için kadını etine indirgemekle, erkeği de bir fatihe yükseltmekle meşgul bir siyaset ahlakının ürünü bunlar. Fatih yerine geriye bir akbaba yaratmak pahasına.  

Çöktürme ve göçtürme operasyonunda belki de en çok iki fotoğraf hatırlanacak.

Biri cansız bedeni sokakta çırılçıplak sergilenen kadınların, diğeri de 8 gün boyunca ölüsü ortada kalan Taybet ananın. Bedenleri orada yaşayan halkı gururundan soymak için teşhir edildi. Orada olmayanlar da kendisini çırılçıplak hissetsin, dehşetten başka örtünecek şey bulamasın diye ortada bırakıldı. Fotoğrafları çekilip bunun için sosyal medyada servis edildi. Zaten Cizreli kadın da enkazın içinde durup “Kardeşlik köprüsü yıkılmıştır. Biz çok incindik” diyorsa yaşayanların giyinik olması da pek mümkün değildir artık. Hepimiz “Çırılçıplak kaldık orada öylece.” (Şebnem Korur Fincancı anlatıyor- Evrensel)
Oysa giyinmenin-örtünmenin en çok yüceltildiği iklimde oldu bunlar. Fakat bu iklimi yaratanların, kadınların en giyinik hallerinde bile çıplak hissetmeleri için yapmayacakları şey yoktu. Her yolun sistemin bekasına çıktığı kavşakta, kadınların kimi zaman cansız bedenleri bazen de örtülü halleri araçsallaştırıldı.

Kabataş’ta “Türbanlı bacıya saldırdılar” diye feveran eden yalancılar korusunun Gezi direnişçilerine bir moral üstünlük sağlayan masumiyeti ve meşruiyeti onların ellerinden çalmak için yücelttikleri örtülü kadın profili edep eksikliğini kapatmaya yetmedi ama. Kadın bedeninin boş bir taciz iddiasıyla kirli bir politikanın aracı haline getirildiği o zaman bile çok açıktı.
Şimdi ise, Zaman gazetesine kayyım marifetiyle el konulmasını protesto etmek için kapının önünde biriken kadınların örtüsünün devletin şiddeti için bir barikat oluşturmadığı belli oldu. Yüzü gözü kan içindeki kadınların görüntüsü Kabataş yalanının altını iyice çiziyor sadece. Bir zamanlar Cemaatle koalisyon halindeki siyasi iktidar, Kabataş yalanını söylerken nasıl örtülü bir kadını gözden çıkarmışsa boşanmadan hemen sonraki mal paylaşımında da aynısını yaptı. Kabataş’ta mağdur ilan edilen kadınla Zaman gazetesinin önünde yüzü gözü kan içinde kalan örtülü kadın onun aslında aynı kadındır. Nezdinde ikisinin de kıymeti yoktur.

Kadıköy’de 8 Mart’ta sokağa çıkan kadınlara “Sen git de kocan gelsin” diyen güvenlik görevlisinin üslubunda yazan, kadınlara “ablalar” diye seslenen bir Yeni Şafak yazarının Zaman’ın önündeki kadınlara  “Gazze protestosunda neredeydiniz, Rabia eylemlerinde neredeydiniz…” seslenişindeki tını, görüldüğü gibi kadına bir tek varoluş biçimi tanıyor. Ya daima benimsin ya toprağın. Ya benden yanasın ya da  “kızların yokluğunda” onların bedenini imlemekle yetinen bir iç çamaşırı.

Özetle kadın bedeni son tahlilde pis bir hayali bağıra çağıra ilan eden bir çamaşırla örtü arasında; iki bez parçası arasında şiddet coğrafyası.

Anlaşıldı!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa