17 Şubat 2016 00:52

İpotekli irade

İpotekli irade

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Bu ipotek meselesine çok fena taktığımı düşünebilirsiniz. Birkaç haftadır ipotekli halimizi yazıyorum. İpotekli kimliklerimiz (milli veya dini), ipotekli düşüncelerimiz, ipotekli duygularımız ve ipotekli ahlaki değerlerimiz… Bu yazıların özü şu: içine doğduğumuz yapının (kültürün, toplumun) nasıl bir kişi olmamızı istediği bir yükümlülük yaratır; bu yapının özellikleri bizim özelliklerimizi belirler ve bizden ağır beklentileri vardır. Bu yapı ve bu beklentiler bizim yükümlülüklerimizdir; yani borçlarımızdır. Bundan bağımsızlığımızı kazanamadığımız takdirde geliştirdiğimiz kimlik bize ait değildir. Hep o yapıya borçlu kalırız. Bu yüzden de kendimizi gerçekleştiremeyiz. O yapının ve o yapıyı yönetenlerin, o yapıdan beslenenlerin, o yapıya sırtını dayayanların istekleri, arzuları, fantezileri, hedefleri, planlamaları insanları yönetir. İnsanlar da bir kişiliğe ve bir kimliğe sahip olduklarını düşünürler ya da bunun yanılsamasını yaşarlar. Aslında onlara ait değildir o kişilik, o kimlik; o yapıya aittir ve hatta buna da bazıları “kültürel ve toplumsal özümüz” falan derler; özün ne olduğunu bilmeden.

Bu ipoteklilik durumlarına sağlığı da eklemek gerekli oldu. Aslında daha doğrusu insan bedenini… İpotekli bedenlerimiz… Bu bedenlere iyi bakmanız öğütleniyor. Beslenme uzmanları, tıp doktorları söyledikleriyle, öğütleriyle, uyarılarıyla ve siyasetçiler de yaptıkları kanunlarla ve bunlar sayesinde koydukları yasaklarla (sigara, tuz, vs.) bedeniniz üzerinde hâkimiyet kurmak istiyorlar. Bunu yapmak daha meşru görünüyor çünkü beden sağlığını etkileyen nesnel faktörler var ve insan beden sağlığına dikkat etmezse gerçekten zarar görür. Beden sağlığına ilişkin uyarı ve yasakların en etkilisi sigara kullanımıyla ilgili olanlar. En iyi prim yapan konu bu, çünkü birçok insan sigara yasakları sayesinde sigara dumanı solumaktan kurtulmuş oluyor. Ancak son dönemde sigara içme davranışıyla, okuma ve çeşitli entelektüel faaliyetler arasında ilişki kurarak bu faaliyetlerin zararlı sonuçlarından birinin sigara içmek olduğu ima ediliyor. Bilimsel temelleri olmayan bu ima bile aslında birilerinin işine geliyor. Bu sayede pek çok insan okuma, düşünme, sorgulama faaliyeti yapma sorumluluğundan da kurtulmuş oluyor. Ne gerek var okumaya, düşünmeye ve fikir yürütmeye… Birileri nasıl olsa onların yerine yapar bunları. İnsanın kendi düşünme iradesini kullanmasına ne gerek var!

Sigara yasağı en çok görüneni, dedik. Ayrıca son yıllarda beslenme uzmanlarının, tıp doktorlarının uyarıları yazılı ve görsel basında ne kadar çok arttı fark etmişsinizdir. Birçok insan çılgınlar gibi sadece sağlıklı beslenme,  yararlı yiyecekler, doğal gıdalar gibi şeyleri konuşmaktan başka bir şey yapmıyor. Herkes bu konuda uzman ve doktor kesildi. Yaşamak gibi, fikir ve vicdan özgürlüğü gibi, barınma gibi, adalet gibi, barış gibi, sevgi ve saygı gibi en temel gerekliliklerin baskı altında tutulmasını insanlar bir kenara bıraktı ve sağlıklı yemek ve içmekle fena halde kafayı bozdu. Belki de bunların baskı altında tutulmasıyla yüzleşmekten korktuğu için kendini sağlıklı yemeye ve içmeye verdi insanlar. Bir tür depresyon, öğrenilmiş çaresizlik ve güçsüzlük hali… Zaten insan böyle güçsüzlük durumlarında kendini yemeye ve içmeye verir. Onu biliyoruz. Ama bunu sağlıklı bir biçimde yapmaya çalışmak, herhalde Sigmund Freud’un tarif ettiği türden bir savunma mekanizması. Sağlıklı bir şekilde yapmaya çalışırsak bu yeme ve içme işini, depresyonda olduğumuz, güçsüz ve çaresiz olduğumuz anlaşılmaz ya… O yüzden…

JuliZeh adlı bir Alman yazarın “Temize Havale” adlı romanını okumanızı öneririm. Türkçeye çevrilmiş birçok eseri var JuliZeh’in. Siyasi iktidarın insan bedeni ve sağlığı üzerindeki egemenliğini anlatıyor roman. Kitabın arka tanıtım kapağındaki tanıtım metni, “Zorla güzellik olur mu?” diye başlıyor. “İrade ve vicdandan yoksun bir sistem bu…” diye başlayan bir paragrafla bitiyor.

Fiziksel sağlıkla ilgili gibi de görünse, uzmanların uyarıları, siyasi iktidarların yasakları, zorla güzellik olur mu? diye düşündürtüyor. Bireylerin kendi iradesini ipotek altına alan, bunu da kimlik gelişimini, düşünceleri, duyguları, ahlaki değerleri ipotek altına alarak yapan baskıcı sistemlerin, bir kadınla zorla (!) sevişmeye (!) çalışan tecavüzcüden farkını tartışmak gerekmez mi? “Ben senin yerine en doğrusuna, en sağlıklısına karar veririm” diyen bir “yüksek iradenin” başında bulunduğu bir toplumda irade ve vicdan sahibi bireyler yetişir mi? İrade ve vicdanımızı da başkasına teslim ettik mi, geride kalana insan denir mi? İnsanın kendi iradesiyle karar vererek sigara içmemesi, sağlıklı beslenmesi mi daha sağlıklıdır, yoksa bir yüksek iradenin yasaklarıyla mı?

Birkaç haftadan beri yazdığım boyutlarıyla insanın irade ve vicdan sahibi bir varlık olarak yetişmesini engelleyen bir yapı (kültür, toplum), yasaklayarak yok etmeye çalıştığı sorunları aynı zamanda doğuran bir yapı değil midir?

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...