14 Şubat 2016 00:54

Cizre, biraz daha Cizre

Cizre, biraz daha Cizre

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Medresa Sor içinde, Medresetu’l Hamra diye de biliniyor. Tuğladan inşa edildiği için, Kırmızı Medrese diye biliniyor.

Ehmedê Xanî’nin dünyaca bilinen eseri Mem û Zîn oranın civarında geçiyor. Bir halk destanı olan Memê Alan’dan hareket eden bu aşk mesnevisinin iki karakteri Mem ve Zîn’e atfedilen mezarlar da orada. Ortalarında, mesnevinin matematiği gereği buluşmalarını önleyen kötü karakter Bekoyê Awan da ortalarında yatıyor. Yani, mezarda da rahat vermiyor onlara.

Melayê Cizîrî, yani tam adıyla Cizreli Molla’nın memleketi. Mela’nın Divan’ı 17. yüzyıl klasik dünya edebiyatının tamamıyla boy ölçüşecek denli güçlü ve tertiplidir. Kurmancî kaleme alınmıştır ve elimizde sahih el yazması bulunur. Transkripsiyonu mevcuttur, Avesta başta olmak üzere mühim yayınevlerinden divanın şerhi de yayımlanmıştır.

Ulu Camii vardır, 13. yüzyıla ait olduğu düşünülen bu yapının eşsiz ahşap kapı tokmağından biri Türk ve İslam Eserleri Müzesi’nde, biri Kopenhag’da sergilenmektedir. Tokmakların üzerinde iki ejder ve ortalarında bir aslan başı vardır. Ejderler, aslanlar, çakallar civarından eksik olmamıştır tarih boyunca.
Nuh tufanını bilmeyen yok; semavi dinlerin kutsal kitaplarının tamamında geçen bu tufan alegorisi, Cudi ile ilişkilendirilir. Kur’an’da Hud suresi 44’te geçendir: “‘Ey yeryüzü! Yut suyunu. Ey gök! Tut suyunu’ denildi. Su çekildi, iş bitirildi. Gemi de Cûdî’ye oturdu ve ‘Zalimler topluluğu Allah’ın rahmetinden uzak olsun!’ denildi.” Eski adı da Şehr-i Nuh; Nuh’un şehri. Cemal Süreya’dan bozarak söylersem, Cudi’yi gören dağ görgüsü kazanır. Öyle azametli, öyle ihtişamlı bir dağdır.

Şimdiye kadar sayılanlar, geçmişe, uzak geçmişe ait şeyler: Eğitim, din, mabet, sanat, hayatın varlığı. Ya 30 yıl evvel, ya dün, ya şimdi?

Bodrum kelimesi, birçokları için Muğla’ya bağlı sayfiye memleketine tekabül ediyor. Doğrudur, Muğla’ya bağlı Bodrum ilçesinin denizi güzeldir, kalesi falan vardır, çok sevgili birkaç ahbabımızın da yaşadığı yerin adıdır. Kelimenin kökü, hipodrom ve petrolle ilişkili: Bir yerin aşağısında kalmak demek, kabaca. Cizre’de bir bodrum katında olan biteni –en azından bu gazetenin okuyucusu– birçok kişi takip etmeye çalıştı. Başkasına sorsan muamma ama hemen ulaşılabilir açık kaynaklardan öğrenebiliyoruz “sonucu”. Tunca Öğreten’in Diken’deki haberinde Şırnak İnsan Hakları Derneği Başkanı Emirhan Uysal’dan aktarıyorum: 
“Mardin’e yedi cenaze gönderildi. Bunların tümü, uzuvları parçalanarak koptuğu için otopsiye uygun bulunmadı. Şırnak Devlet Hastanesi’ne getirilen cenaze sayısıysa 12. Bunlardan da beşi otopsi için uygun bulunmadı. Şanlıurfa’ya da 30 cenaze getirildi. İki kadının cenazesinden kimlikleri teşhis edilebilirken, birinin, bodrum katında öldürülen 16 yaşındaki Sultan Irmak olduğu anlaşıldı. Silopi’ye 42 cenaze gönderilirken, bu sabah da Malatya’ya cenazelerin gönderildiğini öğrendik fakat net sayıyı bilmiyoruz.”
Derdim bir şeyi kanırtmak değil. Cizre üzerine yeni bir şey söylemek mesafesine de, enformasyonuna da sahip değilim. Sadece hatırladım. Hatırlamak iyidir. Unutmamaktan daha da iyidir; unutmamak bir konfor önerir çünkü, hatırlamak emek talep eder. Hatırlamak, evet iyidir. Kimi zamanların hatrını bilmek de, keza.

Bekoyê Awan, sen şimdi ölü müsün hakikaten?

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...