14 Şubat 2016 00:50

Hades’in ülkesine de gitti Odisseus

Hades’in ülkesine de gitti Odisseus

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Katıldığı Troya savaşından yirmi yıl sonra ülkesine dönebilen kral Odisseus’a, bir akşam karısı kraliçe Penelopeya, tanrı Hades’in Ölüler Ülkesi’ni sordu. Odisseus da bu ülkeden, buruk bir yüzle söz etmeye, Penelopeya da onu ürkerekten dinlemeye başladı...

TANRI POSEYDON’UN CANAVAR ÇOCUKLARI...

Gerçekten de kral Odisseus, Troya savaşı sonrası ülkesine dönerken, rastgele bir adada mola vermişti. O adada, denizlerin ve karaların gizemlerini çözmeye çalışan haylaz serüvencileri çiğ çiğ yiyen Tepegöz Polifemos oturuyordu. Tanrı Poseydon’un oğlu olan Polifemos; haliyle kendisini yemeye kalkınca, Odisseus, onun zaten  tek olan gözünü kör edip elinden kurtuldu. Ne var ki babası Poseydon’un ardı sıra saldığı azgın fırtınalar, Odisseus’un gemilerini parçalayıp bir limandan öteki limana savurmaya başladı... Artık yorgun düşen Odisseus, elinde kalan birkaç gemisiyle birlikte, hiç tanımadığı büyücü tanrıça Kirke’nin adasına sığınabildi. Tanrıça Kirke’yle epeyce sorunlar yaşadıysa da sonunda onunla uzlaştı. Ve Kirke, dönüş yolunu tam öğrenebilmesi için onu Ölüler Ülkesi’ne göç etmiş bilici Teyresyas’ın yanına gönderdi...

Yoldaşlarıyla birlikte Odisseus, günışığının bile giremediği Ölüler Ülkesi’ne ulaştığında, ölmüş dünyalıların gölgeleri doluştu hemen  çevresine... Zar zor seçebildiği bilici Teyresyas’ın gölgesiyle konuşup ülkesine dönüş yolunu öğrenebildi... Bilici Teyresyas, sözlerinin sonunda; “Bu savaş denen kırımlar size bir ders olursa, artık hepiniz çok mutlu ve uzun yaşayacaksınız... Haydi, iyi yolculuklar!...” dedi ve gerisingeri uçup gitti...

KAN AĞLAYAN NİCE ANALAR GÖRDÜM...

Odisseus bunları karısına anlattıktan sonra biraz soluklanıp; “Teyresyas’ın ardından, o ölmüş güzel kadınların gölgeleri sardı bu kez çevremi,” diye sürdürdü konuşmasını. “Onlar arasında anamı tanıyınca da dizlerimin bağı çözülüverdi!. ‘Ah oğlum, nasıl gelebildin diri diri buralara?’ dedi ve uzun bir çığlık attı. ‘Daha o güzel karını, çocuğunu görmedin mi yoksa?‘ diye sordu. Haliyle ben de ona hemen; ‘Söyle güzel anacığım, sen nasıl geldin buraya? Karım, çocuğum, halkım nasıl?’ diye sordum.  Sorularıma çok açık yanıtlar verdi...Oğlumuz Telemahos’un büyüdüğünü, işlerimizi yürüttüğünü söyledi... Ne var ki o yörenin asalak egemenleri, meydanı boş bulup konağımızı sarmış. Benim artık öldüğümü düşünüp seninle  evlenmek isterlermiş. Ama sen de, dokuduğun kumaşı bitirinceye dek sabırlı olmalarını istermişsin. Oysa gündüz dokuduğun kumaşı gece çözer, ertesi sabah yeniden tezgâh başına geçermişsin. ’Ah oğlum!’  diye inledi anam sonunda. ‘Bir hastalıktan filan değil, hasretinden öldüm ben!..Savaştığı o güzel Troya halkıyla ne alıp veremediği var benim oğlumun, diye ağladım dövündüm yıllarca... Bilmeden birilerini öldürüyor, bilmeden birileri onu öldürecek diye gözyaşları döktüm hep. Tabii ki benim gibi gerek Troyalı, gerek Yunanlı; daha nice analar gözyaşları döke döke, böyle Ölüler Ülkesi’ni boyladılar hep!’ Böyle dedi anam ve ben de ona sarılıp ağlamak için üstüne atladım... Ne var ki bir gölge olan anam, hemen kollarımın arasından sıyrılıp uçuverdi!. Ölüler Ülkesi’nin tanrısı Hades, gerisingeri çağırmıştı onu...”

IRMAĞA ÂŞIK OLAN GÜZEL TİRO

Odisseus gene biraz soluklandıktan ve Penelopeya’yı öptükten sonra; “Serüvenleri dillere düşmüş gencecik kadınların gölgeleri uçusup duruyordu çevremde,” diye sürdürdü konuşmasını. “Onların tek tek gelmelerini söyledim yanıma... Tiro denen güzel, genç bir kadın, gölgelerin arasından aniden sıyrılıp önüme dikildi. Dünyamızda yaşadığı o acıklı serüvenlerini anlatmaya başladı hemen! Babası zorla evlendirmiş onu bir kralla... Ne var ki bu yağmacı adamı hiç sevememiş güzel Tiro!.. Çünkü komşu ülkelere yağma seferlerine çıkıp kadın, altın, demir talanlayıp getirmekmiş onun işi gücü...  Güzel Tiro’yu da zaten köle olarak algılarmış... O yüzden evlerine yakın Epineus Irmağı’na âşık olmuş güzeller güzeli Tiro... Ondan daha güzel ırmak  yokmuş yeryüzünde! Her gün yanına gider; kıyıları boyunca aşık olduğu ırmağın kendisi için açtırdığı çiçekleri sever okşarmış. Birgün çok güzel bir delikanlıya dönüşüvermiş ırmak! Birlikte gidip bir ağacın altına uzanmışlar... Köpüklü bir dalga yükselivermiş hemen çevrelerinde... Sonra dile gelmiş delikanlı: ‘Ben bu ırmağın tanrısıyım!’ demiş. ‘Bir yıla varmadan ikiz oğlan çocuklarımız olacak... Onları güzel güzel yetiştir, büyüt! Ama kimselere de benden söz etme!’

MASMAVİ BİR KÖPÜĞE DÖNÜŞTÜ...

Tiro da kimselere bir şey söylememiş... Doğan ikiz çocuklarını aşkla, güzel güzel yetiştirmiş.. Ne var ki ikisi de en güzel çağlarındayken katıldıkları bir savaştan bir daha geri dönememişler... İşte onların acısına dayanamayıp sonunda kendisi de Ölüler Ülkesi’ni boylamış. Böyle anlattı dünya yaşamını güzel Tiro... Sesinden hâlâ ağladığını sezdim... Ben de kahroldum. Son olarak bir şey sormak istedim ona; ama hemen köpüklü ve masmavi bir deniz dalgasına dönüşüp, Hades’in karanlıklarına doğru, hızla savrulup gitti....”
Burada yeniden sustu Odisseus.. Karısı kraliçe mahzun Penelopeya da sıkıca ellerini tuttu Odisseus’un...Mitolojiye ilgi duyan okurlarıma, aşağıdaki kitaplarımı öneriyorum:

AKDENİZLİ TANRILAR
AKDENİZ MİTOLOGYASINDAN 
EFSANELER

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...