13 Şubat 2016 00:59

‘Kırmızı çizgi'yle ‘göçmen krizi’ arasına sıkışan dış politika!

‘Kırmızı çizgi'yle ‘göçmen krizi’ arasına sıkışan dış politika!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Lazkiye’nin kuzeyini Türkiye sınırına kadar tamamen ele geçiren Esad ve Rusya güçleri, Halep’in kuşatmasını tamamlamak için son hamlelerini yapıyor. YPG güçlerinin de Azez’in kapılarına dayandığı haberleri geliyor. Bu da bütün “yatırımını” rejimin yıkılması ve Şam’ın “muhalif güçler” tarafından ele geçirilmesine, Erdoğan’ın bir cuma namazını Şam’ın Emevi Camii’nde kılmasına yapan hükümeti iyice kıpırdayamaz duruma getirdi!
Türkiye ile Halep arasındaki koridorun korunması (Hiç olmazsa fiili bir güvenli bölge olarak görülmesi), YPG’nin Fırat’ın batısına geçmesinin “kırmızı çizgi” ilan edilmesinin de fiiliyatta anlamsızlaşmaya başlamasıyla Erdoğan-Davutoğlu yönetimi de iyice telaşlandı.

TELAŞ BÜYÜDÜKÇE HİDDET DOZU ARTIYOR
Son günlerde, Cumhurbaşkanının bir kaç kez çıktığı kürsülerden yaptığı ve öfke dozu giderek artan konuşmalarını izliyoruz.
Hani bu konuşmaları, verilmek istenen mesajın “dışarıdan” çok “iç piyasaya” yönelik olduğunu bilmeyen bir yabancı izlese; “Eyy  Amerika”, “Eyy Avrupa”, “Eyy Rusya”, “Eyy Birleşmiş Milletler”,... diye başlayan konuşmalarında hiddetin dozuna bakarak, “Türkler her gün bir ülkeye ya da Birleşmiş Milletlere savaş ilan ediyor!” diye düşünür.
Hani bu üsluba bakınca insanın, “İyi ki Cumhurbaşkanı iç piyasaya yatırım için böyle konuşuyor”, “İyi ki yabancılar da bu atıp tutmaların kendileri için bir sorun teşkil etmediğini biliyorlar!” diyesi geliyor.
Öyle ya bu “Eyy”li konuşmaların muhatapları o konuşmaların kendisini hedef aldığını sansa Türkiye’nin BM ve dünyada kaç ülkeyle ilişkisi kalırdı?

VARSA YOKSA PYD-YPG!
Evet, bu konuşmalarda asıl hedefinin iç politika olduğunun bilinmesine karşın bile Türkiye’nin “dost” olarak ilişki kurduğu ülke sayısının bir elin parmaklarını geçmediği gerçeği de var. Ama Erdoğan-Davutoğlu yönetiminin baş düşmanı ne bölgeye müdahale eden Rusya ve ABD gibi büyük güçler ne de IŞİD, el Nusra gibi cihatist gruplar; onlar için varsa yoksa PYD ve YPG!
Cumhurbaşkanı giderek daha fazla PYD-YPG üstünde duruyor ve sanki Suriye’de, Irak’ta, bölgede olan bütün kötülüklerin, bütün sorunların kaynağı Kürtlerin Suriye’de kurduğu birkaç kantonmuş gibi davranıyor. Suriye’de Kürtlerin özerklik kazanmasını, Türkiye için dünyanın sonuymuş gibi algılayan Türkiye, “PYD-YPG terörist değil. IŞİD’e karşı mücadele eden bir güç” diyen herkesi de düşman gören bir üslup kullanıyor. Dahası PYD-YPG’nin dünyanın gözünde prestijinin büyümesi karşısında da öfkelenip, sonrası ne olur diye düşünmeden önüne çıkana verip veriştiriyor.
Konuşmaların iç politikaya yönelik, halkı Cumhurbaşkanı ve AKP iktidarının ülkeyi çıkmazdan çıkmaza sürükleyen iç ve dış politikası arkasında saflaştırmak olduğunu elbette gelişmeleri yakından izleyenler de biliyor. Onun için Cumhurbaşkanı her gün bu öfkeli konuşmaları yaparken Başbakan Davutoğlu, ortada görünmemeyi tercih ediyor. Nitekim önceki gün TÜSİAD’ın Genel Kuruluna hükümeti temsilen (onur konuğu) katılan Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek, “Siz Cumhurbaşkanının böyle konuşmasına bakmayın” dercesine, en büyük patronlara “Türkiye’nin Suriye’de NATO ile birlikte hareket edeceği” sözünü vererek, en büyük patronların içinde telaşlı olanları yatıştırdı.

AB’YE, ‘GÖÇMENLERİ SALARIZ’ TEHDİDİ!
Erdoğan-Davutoğlu yönetiminin en sıkıştığı konulardan birisi de göçmen sorunu!
Çünkü, rejim daha önce kaybettiği bölgeleri yeniden ele geçirmek için çatışmaları büyüttükçe, o bölgelerdeki halkın yeni göç dalgalarıyla Türkiye’ye geleceği söyleniyor. Bu durumda sayının 100 binden 600 bine kadar çıkabileceği belirtiliyor.
Suriye’de henüz silahlı güçler sahnede değilken bile, rejimin baskısından “kaçacaklar” için “lüks” kamplar kurarak, “göç dalgasını” Esad rejimini devirmek için kullanma stratejisini benimsemişti. Bunda başarısız olundu ama öyle görünüyor ki hükümet şimdi de, “göçmen krizini”  Avrupa’yı hizaya getirecek strateji olarak benimsemiş görünüyor.
Fiiliyatta göçmenlerin Avrupa’ya gitmesini el altından teşvik ettiğine dair sayısız ciddi iddialar olan AKP Hükümetinin bu tutumunu Cumhurbaşkanı Erdoğan adeta itiraf etti.
Önceki gün Türkiye Genç İş Adamları Konfederasyonu (TÜGİK) toplantısında da Cumhurbaşkanı; “Ey Birleşmiş Milletler sen ne işe yararsın, senin görevin ne?  Bizim alnımızda enayi yazmıyor, kusura bakmayın. Herhalde otobüsler, uçaklar boşuna durmuyor. Biz de kapıları açar hayırlı yolculuklar dileriz” diyerek; göçmenleri Avrupa’ya yönlendirebileceklerini açık açık söyledi.

GÖÇMENLERE NATO BARİKATI
Manzara öyle ki, Cumhurbaşkanı “Sizin verdiğiniz 3 milyar avro ne ki”, “Gerekirse kapıları açar milyonlarca göçmeni Avrupa’ya salarız” derken Davutoğlu da “pazarlıklar” yapıyor.
Burada yeni olan bir diğer şeyse, NATO’nun savaş gemileriyle Ege’de göçmen geçişini önlemek içen harekete geçmesi.
Bu konuda yapılan açıklamalara göre, NATO’nun savaş gemileri, Türkiye sahillerine yakın devriyeye çıkarak göçmenlerin Ege’ye açılmasının ve Yunanistan’a geçmelerinin  önlenmesi için “istihbarat paylaşımı” yapacakmış!
NATO’nun bu girişimi ne kadar başarılı olur elbette tartışılır. Ama şu da bir gerçek ki, NATO böylece, Türkiye’nin Ege’de  göçmenlerin geçişini önlemek istemediğini söylemiş olmaktadır. Öyle ya, üç-beş NATO gemisinin alacağı önlemi koca T.C. alamaz mıydı?
Alabilir ama eğer gerçekten bu geçişleri önlemek istiyorsa!
NATO bu girişimiyle; “Türkiye bu geçişleri önlemek istemediği için, şimdi bu görevi ben alıyorum” demek istemiştir!
Böylece Erdoğan-Davutoğlu yönetiminin Suriye politikası; bir yandan rejim-Rusya ittifakı tarafından sahada kuşatılır ve Türkiye’nin PYD-YPG “kırmızı çizgisi” ayağına dolanırken, rejimi yıkmak için bir koz olarak kullanılmak istenen “göçmen krizi” de AB ile büyüyen bir soruna dönüşecek aşamaya gelmiştir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...