Bir tahakküm alanı olarak bedenler, bedenlerimiz...
Fotoğraf: Envato
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dünya sigarayı bırakma gününde bir grup eski tiryaki ile bir araya gelmesi haftanın en ilgi gören etkinliğiydi. Buradaki konuşmasında Cumhurbaşkanı, sigara gibi kötü alışkanlıkların altında şiir, roman, film var mealinde sözler sarf etti. Ferdi Tayfur’un seslendirdiği ‘Sigarayı bıraktım’ şarkısı bu sözlerin üzerine eklenince, sosyal medya renkli yorumlarla çalkalandı. Belki başka bir anda ilginç bir halkla ilişkiler faaliyeti diye düşünüp geçeceğimiz bu etkinlik, Cumhurbaşkanının ‘Sigara içme özgürlüğü diye bir özgürlük yoktur’ sözleriyle farklı bir boyut kazandı. Nasıl ki intihar etme diye bir özgürlük yoktuysa, sigara içme diye bir özgürlük de olamazdı. Devlet buna müsaade etmezdi. Son kertede bireyin bedeni, bireyin değildi.
Cumhurbaşkanının sözleri devletin çok temel bir tahakküm alanını açıkça dile getirdiği için absürt değil, tersine son derece gerçek. Tam da burada biyoiktidar kavramı akla geliyor. Michel Foucault’ın kuramsallaştırdığı biyoiktidar, modern kapitalist toplumlarda insan bedeninin devletin bir tahakküm alanı olarak kurgulanmasını anlatır. Modern toplumda bireyler, devletin tanımladığı, türlü araçlarla kategorize ve tasnif ettiği, bu süreçte politik kapasitesinden sıyrılan ve siyasetin biyolojik nesnesine dönüşen bedenler olarak karşımıza çıkar. Demografi, üreme ve sağlık politikaları biyoiktidarı üretmenin ve sürdürmenin araçlarındandır. Biyoiktidar hem kapitalist üretimin devamını sağlayacak iş gücünü oluşturur hem de beden politikalarıyla politik iradeden yoksunlaştırılan bireylerin gözetim ve denetimini sağlar. Cumhurbaşkanının sigara içme özgürlüğü diye bir şey yok demesi, şu kadar çocuk yapılacak demesi, hatta kritik bir tarihsel anda ulus-devlet egemenliğini kadın bedenine eşleştirerek ‘Her kürtaj bir Uludere’ demiş olması bu pencereden bakınca biyoiktidarın söylemde görünür olduğu anlar aslında. Zira Foucault’un söylediği gibi beden ancak hem üretken, hem de tabi kılınmış olduğunda iktidar için yararlı bir beden haline geliyor.
‘HAKLI OLARAK’ GAZETECİLİK YAPMAMAK MI?!
Hürriyet Gazetesi Yazarı Ertuğrul Özkök perşembe günkü yazısının başlığını ‘Sizce bu haberi kim yazdı’ diye attı. Özkök, Anadolu Ajansının geçtiği ‘PKK Cizre sorumlusu öldürüldü’ metnini aslında askerin yazmış olduğunu söyledi. Kullanılan dilin muğlaklığından yola çıkarak bu sonuca varan Özkök’e göre, bölgede iletişim işlerini artık asker yürütüyordu. Askerin yazdığı metni Anadolu Ajansı abonelerine aynen dağıtmış, Hürriyet yazı işleri de hiç bir tarafına dokunmadan gazeteye basmıştı.
Asker bizzat yazsın ya da yazmasın, bu metinlerin militer güçlerin sesini yansıtıyor olduğu ortada. Ertuğrul Özkök bu gerçeğin adını henüz koymuş olabilir. Burada mesele Özkök’ün bunu normal sayması. Zira yazı şu çok vahim ifadelerle sürüyor: ‘Hürriyet yazı işlerindeki arkadaşlar da, haklı olarak kelimesine dokunmadan aynen koymuşlar. Çünkü düzeltmeye kalksalar neresini nasıl düzeltecekler. Hiç koymasalar Hürriyet görmezden geliyor diye yaygara kopacak.’
Habercilik yapmamanın, devletin hükmünde olan bir ajanstan geçilen metinleri sorgusuz sualsiz gazete sayfalarına haber diye taşımanın hangi tarafı ‘haklı’ olabilir? Bir takım medya ‘yaygara’ kopararak Doğan medyayı ‘terör örgütü destekçisi’ hanesine yazacak diye mi en temel gazetecilik ilkelerinin yok sayılması ‘haklı’ sayılacak? Yöneticilerin baskısına maruz kalan editörlerin işten çıkarılma endişesiyle karartmaya göz yummaları ‘haklı’ sayılabilir mi? AA’dan gelen, haber demeye bin şahit metinleri, doğrudan yayımlayan editör de, editörü buna mecbur bırakan yönetici ve patron da, yaşanan bu derin çürümeden en az Doğan medyayı her fırsatta hedef alanlar kadar pay sahibi. Zira gazetecilik varsa, en çok şimdi var. Tarih, pek çok şeyi göze alarak gazetecilik yapanları, gazeteci diye yazacak. Bir yerlerden tetiklenen metinlere haber demeyi normal ve haklı görenleri değil.
- Her gün biraz daha karanlık 05 Kasım 2016 00:30
- Gazeteciliğin karşısındaki iktidar Kuzey Dakota'da da aynı 22 Ekim 2016 00:13
- Gazeteciler neden oturma eylemindeydi? 15 Ekim 2016 00:29
- Bundan sonrası anlatım bozukluğu 08 Ekim 2016 04:40
- Etkisiz hale getirilen barış umudu ve habercilik 01 Ekim 2016 00:52
- Çıkışımız var mı? 24 Eylül 2016 00:51
- Zamanın ruhu dayanışmada saklı 17 Eylül 2016 00:06
- En büyük, en ezen ve suçu görülmeyen... 10 Eylül 2016 00:51
- Net, yürekli, çalışkan bir muhabir 20 Ağustos 2016 00:51
- Mitik dünyamızın vahşi ikili karşıtlıkları 13 Ağustos 2016 00:13
- Mitik dünyamızın vahşi ikili karşıtlıkları 13 Ağustos 2016 00:13
- Ne zaman, ne için gazetecilik? 06 Ağustos 2016 00:54