Yükseklik hastalığı, savaşlar ve devrimler
Fotoğraf: Envato
İrtifa (yükseklik) hastalığı yüksek rakımlarda oksijensiz kalmaktan kaynaklanan görece daha doğal bir sıkıntı olsa da psikopatolojik büyüklük sendromu çok ağır sonuçları olan bir durumu gösteriyor.
Aşağılanmanın, alçaklardan uçmanın, entelektüel kısırlığın kendini geliştirme yerine farklı telafilere yönelmesi, giderek karşıtına yansıtılması; eleştiri veya sağlıklı düşünme ile baş edemediği durumlarda farklı düşüncedeki herkesi küçümsemeye dönüşmesi; giderek toptan bilinç kaybı ile “mutlak büyüklük” sıçraması; halkın bir kısmının da sahte büyüklükle özdeşleşerek ezilmişliklerini büyütme arayışı….
Hastalığın belirtileri arasında en başta konvensiyonları-gelenekleri bozan, liderliği eleştiren herkesin vatan haini ilan edilmesi geliyor. Xenephonie, nefret söylemi bunun en yaygın formlarından birini oluşturuyor.
Araç da korunak da genellikle gelenekler oluyor ki din (Şeyhlik, Halifelik vb.) ve etnisite (Türklük, Almanlık vb.) sığınağın en garantili olanı olarak öne çıkıyor. Burada sorun belli bir dine, dile veya etnik gruba aidiyet değil, bunun her şeyin üstünde tek değer olarak görülmesi, diğerlerinden üstün görülmesidir.
O kadar büyük bir küçüklük yaşanıyor ki iktidara, makama, üste geçmeye, geleneklerin temsilinin ele geçirilmesine hastalıklı düzeyde ihtiyaç duyuyor; konvensiyonun temsilinin ele geçirilmesi, meşruiyetin sağlanması için dayanak ve rakiplere saldırı aracına dönüştürülüyor.
Liderliği ele geçirince de bütün gücü elde ettiğini; artık geleneğin temel taşıyıcısı, hem kutsal hem de “meşru” taşıyıcısı olduğunu, töre, ahlâk, iyi-kötü, yapılacak yapılmayacak ne varsa her tür yetkinin koltukla birlikte kendine geçtiğini; her süreçten de muzaffer olarak çıktığını düşünüyor. Dahası kendisinin aslında konvensiyonları yok saydığı bile görülemez hale geliyor.
Özel yaratılmış biri olduğu zannı, özel misyonlarla gönderildiği, çağı kendisinin şekillendirdiği gibi vehimler; yardakçıların pohpohlaması ile de birleşince farklı olabileceği sorusu bile sorulamaz tek “hakikat” olmaya başlıyor.
Şeyh uçmaz mürit uçurur, şeyh de uçmaya dünden hazırdır. Artık iktidarın da geleneğin de kendisi olduğu sayıltısı küçüklükle birleşince giderek geleneği temsil ettiği iddiasındaki kendi liderliğine uymayan herkes düşmanlaştırılıyor.
Gerçeklikle yüzleşme şansını kaybettiği anda zaten sağlıklı algılama ve akıl yürütme yetileri de bozulmaya başlıyor.
Propaganda değilse tüm bunlar, totaliter büyüklük hatalığına dönüşüyor; propaganda hastalıklı durumu daha da derinleştiriyor; giderek kısır bir döngü başlıyor, bir yandan liderlik sürekli büyüklük propagandasını zorunlu kılıyor, diğer yandan propaganda büyüklük vurgusuna, liderliğin kutsallığına vurguya ihtiyaç duyuyor.
Farklı olana tahammülsüzlük, sansür, linç girişimleri, büyük zafer arayışları halinde savaş arayışları artıyor.
Sağlık; insanın bedensel, ruhsal ve sosyal iyilik hali ise; toplumsal sağlık nüfusu ile, kurumu ile, kültürü ile, kenti ile, sokağı ile, siyaseti ile “iyilik” hali ise totaliterleşme arttıkça, gerek birey gerek toplum olarak sağlık hali de o derece bozulur.
Sağlık hali bozuldukça, acılar arttıkça hafif narkozlar da durumu kurtarmaz hale gelir, morfine kadar daha ağır çarelere başvurulur; propaganda, baskılama, dışlama, düşmanlaştırma, sağa sola çatma durumu daha da artar.
Bizim kafalar da yapılar da bozulmuş, büyüklenme abartılarak yaşam belirtisi, tedavinin bir aracı, özsaygı gereksinimin bir aracı olmaktan çoktandır çıkmış durumda; padişahlığa, Büyük Roma Krallığına, III. Abdülhamit Dönemine, yeni Hitler’lere, yeni Mussolini’lere yaklaşılmış durumda; iç dış dengeler durumu normalleştiremezse, devrimler yakındır.
Üniversitelerin zapturapt, medyanın tümden kontrol altına alınmaya çalışılması, din, ilahi, halk türküleri, bütün gün liderin konuşmalarının verilmesi, sonrasında yardakçıların liderin büyüklüğü ve mükemmelliğine ilişkin on binlerce konuşması, özetle propaganda tekniklerinin 24 saat işletilmesi, savcının hâkimin liderliğe bağlanması, totaliterleşmenin en önemli göstergelerindendir. Durum normalleştirilemezse, bir yandan savaşlar daha da sertleşecek diğer yandan devrimler daha da yakınlaşacaktır.
- İmtiyaz/kapitülasyon, rantiye veya mütaşerik otoriterlik: Peker, Ağar, Erdoğan, Altınok, Kurum, İmamoğlu… 29 Mart 2024 04:46
- Fütüvvet teşkilatı: Meslek lisesi değil dinci fedailik ocağı 22 Mart 2024 04:57
- AKP ve MEB mesleki eğitimin sırrını çözdü: Fütüvvetnameler ve baş ahilik dönemi 15 Mart 2024 04:43
- Patriyarka ve öğrenci açlığı sorunu: Niteliksiz okullar, meteliksiz veliler, kadınlar, çocuklar 08 Mart 2024 05:05
- Türkiye'de felaketlerin faktörlerinden öte aktörleri kimler? 01 Mart 2024 04:46
- Felaketler çağı ve Türkiye'nin felaketler dönemi 23 Şubat 2024 04:46
- Depremde Hatay’da ölüm sayısı ne kadar? Hatay’a, Adıyaman’a, Malatya’ya resmen ayrımcılık mı yapılıyor? 16 Şubat 2024 04:39
- Afetin, nemacılığın, timokrasinin ‘utp-usta öğreticilik’ hali: 890.920 09 Şubat 2024 04:53
- Deprem ve ülke yönetimi: Mütaşerik yönetimin ağır sonuçları 02 Şubat 2024 04:48
- "Karakter eğitimi" nedir: MEB, Bakan Tekin 1.3 milyon işçi çocuğu unuttu, "Çocukları bari tatilde çalıştırmayın" 26 Ocak 2024 04:45
- Davos, yerel seçimler ve yoz milliyetçilik çağı: Paranın satın alma gücünün satın aldığı tin ve insanlık 19 Ocak 2024 04:50
- MEB'in yüzüncü yıl raporu gerçeklik korkusu: İçinde Mustafa Kemal hiç geçmiyor 12 Ocak 2024 04:47