10 Şubat 2016 00:51

Turuncu kıyılar ve yaşam

Turuncu kıyılar ve yaşam

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Eski yazılarımdan birisinde yaşadığım kent için “içinden Selanik / Mardin hattı geçen şehir: İzmir” diye bahsetmiştim. Daha açık ifade edecek olursak düne ve / veya bugüne dair ağırlıklı olarak Türkler, Kürtler ve Rumların kültürel izlerini görürüz bu kentte. Giden / gönderilen Rumlar kadar Yunanistan’dan göçle gelen Türklerin ve cümle Balkan göçmenleri ile bir diğer zorunlu / gönüllü göç eden olarak Kürtlerin izleri birbirine karışmıştır.

Boşuna olmasa gerek ülkenin ilk tescilli “sakin kenti” Seferihisar’ın benzer şekilde içinden Midilli / Diyarbakır - Sur hattı geçen kent olarak kendisini tarihe not ettirmesi. Geçen pazar günü uzun soluklu bir barış arayışında önemli bir buluşmaya ev sahipliği yaptı Seferihisar. Midilli’de soluk alan Siniparksi (Ege’de Birlikte Var Olma ve İletişim) ile İzmir’deki muadili “Ege Barış ve İletişim Derneği” buluştu. Ortak gündem mültecilerdi. Midilli eski ve yeni belediye başkanları yanı sıra İzmir’in kimi ilçe belediye başkanları, iki derneğin geçmişten bu yana başkanları ve Ege için barış aktivistleri bir aradaydı, birlikteydik.
Ege Barış ve İletişim Derneğinin Mevcut Başkanı Seferihisar Belediye Başkanı Tunç Soyer. Belediye başkanlığı döneminde dünyada ‘sakin şehir’ oluşu tescillenen bizim ülkemizden ilk ilçe olmuştu Seferihisar. Şimdi öyküsü doksanlı yıllara dayanan Ege’nin iki yakasında birlikte varolma ve barış çabalarının sürdürücülerinden. 

Yönetim biçimi olarak “otoriterliğin” sınandığı zor günlerden geçiyoruz. Böyle dönemlerde küçük ama kalıcı adımlar önemli olduğu kadar yol göstericidir de. Bazen bir köy bir ülkeye umut olur, bazen bir ilçe tüm dünyaya. Bazen bir ressam gelir bir ilçenin tarihini resmeder, dünya mirası kılar, misal adı “Guernica” olur. Bazen bir ilçe yönetenlerince zihnimize tablo misali nakşedilir. Bu neden Seferihisar olmasın ki?
Bir yanı Ege’nin öte yakasına barış için zeytin dalı tutan bu tescilli sakin şehir, diğer elinde ölümün soğuk nefesinin devlet envanterinden silahlarla daim kılındığı Diyarbakır’ın kadim ilçesi Sur’un kardeşlik beratını taşıyor. Ve kıyısındaki Ege denizinin yurdundan kopmuş Suriyeli mülteciler için ölüm tarlasına dönüşünün tanıklığını yapıyor/ acısını hissediyor aynı zamanda. 

Birleşmiş Milletler Genel Merkezinde hiçbir tablo reprodüksiyon da olsa Picasso’nun Guernica tablosunun yerine göz kırpamadı. O bir tablodan öte insanlık tarihi için bir milat. ‘Belki de o tablonun yanı başına Seferihisar eklenecek, neden olmasın değil mi?’ sorusunu sormak bile insana iyi geliyor. Ama çokça emek ve bir o kadar da kolektif akıl ve yürek istiyor. Midilli’den yüreği barış kokan o güzel insanların da dediği gibi Ege’nin iki yakasında birlikte / dayanışma ile mültecilere dair bir insanlık buluşmasına öncülük etmiş bir Seferihisar’ı arzulamak çok mu ütopik? Kardeş şehri Sur içinde çocuk, kadın ve yaşlılarla birlikte yakılıp yıkılırken, savaşın yıkıcılığında Sur ilçesinin tarihi dokusu yok edilmesin diye basın açıklaması sırasında katledilen Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi’nin sözünü bıraktığı yerden Seferihisar’da sürdürmek neden imkansız olsun ki? Ya da Ege Denizi’nin iki yakasındaki halklar arasında birlikte varolma ve barış için daha aktif role soyunmak?

Mevcut durum elbette hayal ettiğim kadar berrak değil. Ama dedim ya neden olmasın? Çeperinde Kürtler, Türkler, Yunanlar ve mülteciler olan bu sakin şehir barışın sembolü olabilir. Yeter ki önce yerel yöneticiler buna yürekten inansın. Belki bir seçim kaybeder Seferihisar Belediye Başkanı ama inanın dünya kanaat lideri olur. Bir ilçe de bir dünya olur çıkar. Sur’a ambulans gönderebilen, çocuklarına sahip çıkan, hemodiyaliz hastalarına ev sahipliği yapan, kendi fırınlarından TIR’larla bayat da olsa ekmek gönderen, bombalanmış evleri onaran bir İzmir ilçesi olmak kolay olmasa da neden imkansız olsun ki? Mülteciler için yaşam savunuculuğuna soyunmak zor olsa da neden mümkün kılınmasın ki? Yunan’ı  öz kardeş addetmek neden ertelensin ki? 

Hasılı turuncu dönemlerden geçiyoruz. Siyaset turuncu, hayat alın bir o kadar! Ege Denizi hepten turuncu. Midilli’de can yeleklerini yani her bir turuncu rengi sayarak geçen mülteci sayısını hesaplıyorlarmış: 500 bin turuncu can yeleği! 

Piyasacı akıl renkleri sermayenin hizmetine sunarken şöyle demekteydi turuncu rengine dair: “Turuncu rengi, parlaklıkla sarının enerjisini ve kırmızının cesaretini birleştiren hayat dolu ve heyecan veren canlı bir renktir”. 

Ah turuncu deniz, Ege Denizi!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...