Onlar çevreye düşmandırlar
Fotoğraf: Envato
İnsan bir çevre içinde var olur.
Bu çevrenin niteliği, orada var olacak insanın niteliğini belirler.
(Kent, insan eliyle yaratılmış bir yapık çevre, bir aygıttır.)
Çevre, içinde yaşayan insanların seçmeleriyle, kararlarıyla oluşur.
İnsan, kendi çevresiyle ilgili kararların oluşturulmasına katılamazsa, oraya yabancılaşır gider.
Oysa kendi gelişmesi, (kişiliğinin gelişimi) mutluluğu, ortamının (çevresinin) sağlığına bağlıdır.
İnsanın içinde var olacağı çevre, yaşamın tüm çeşitliliğini, insanın niteliklerinin tüm gereksinimlerini karşılamalıdır. Buna göre de tanımlanmalıdır elbette… Bu tanımlamaya yalnızca fiziksel niteliklerin girmesinin yetmeyeceğini söylemek bile yersiz.
Çevrenin havasının, suyunun, toprağının sağlığınca sosyal, politik, yönetsel, kültürel düzeyinin sağlığı da onun var olma koşuludur. Bu çevre ses kirliliğinden, görüntü kirliliğinden, bilgi kirliliğinden de (yalandan- dolandan- kasıtlı uydurulmuş bilgilerden ) korunmuş olmalıdır.
Bütün bunlardan herhangi birinin kirliliği onun yaşamının temel sorunlarından biri olacaktır.
Kararların oluşmasına katılamadığı çevrede bu savaşımı nasıl kazanır insan? Kendini nasıl yeniden üretir?
Bağımsızlık savaşımızda bölgesini savunma yolunda kendi başına örgütlenmeyi becerebilen kentler, Fransız sömürge yönetimi yönteminin valiliği gibi bir yöntemle özekten (başkentten) yönetilmeğe kalkışılırsa ne olur? Yaşamdan gelen yeni gereksinimlere karşılık bulunabilir mi? Elbette hayır! Bu sisteme karşı konulamazsa yöredeki devimsellik yavaş yavaş ortadan kalkar… Yörenin can alıcı sorunları özeğe bırakılmıştır artık… Yörenin renkleri solmağa başlar…
Yıllar önce bir köydeydim. Belediyenin (şimdi hepsini mahalle yaptılar ya) kuruluşu kutlanıyordu. Alanda dört yaşlı, dört de çocuk denecek yaşta gencecik kişi zeybek oynadılar. İki kuşak, tam karşı karşıya geçerek, yörenin oyunlarını gösterdiler.
Büyükler, kendilerine güvenli, erinçliydiler… Çocuklar gözlerini onlardan ayırmadan oynuyorlardı… Yaşlı kuşaktan genç kuşağa bir şeyler akıyordu. Yörelerinin kültürünü yeni üyelerine anlatıyorlardı yaşlılar… Bildiklerini, gördüklerini, birikimlerini, bir kuşak öncesinden aldıklarını…
Genç kuşak alıyordu… Kuşku da vardı gözlerinde, yanlışın korkusu da, becermenin kıvancı da… Becermenin erinciyle o da kendine göre atıyordu omuzlarını geriye… Coşkusu yüzüne vuruyordu al al… Giysileri gibi pırıl pırıl, capcanlı renkleriyle yörenin kültürüydü aktarılan kuşaktan kuşağa…
Yöresel kültür tartışması, Avrupa ölçeğinde de çok önemli bu gün biliyorsunuz.
Avrupa Birliğinin yaratılmağa çalışılan ortak kültürü karşısında ülkelerin yerel kültürleri ne olacak?
Bu tartışma bir ülkenin kendi alanı içinde de geçerli… Bütün bir ülkenin ortak kültürü karşısında yörenin kültürü ne olacak? Düzlenecek mi, yuvarlanacak mı, grileşecek mi? Yurttan seslere mi dönüşecek, her şey bir kazanda? Yıllarca böyle anlaşılmadı mı?
Yörenin kültürünün engellenmeden yaşanması, yeniden üretilmesi sağlanmadıkça, ortak sofranın varsıllığı, canlılığı, renkliliği sağlanabilir mi? Yörenin, kültürünü üretme işini sürdürebilmesi ancak insanlara çevresinin kararlarına oluşturabilme güvencesinin sağlanmasıyla olanaklı değil mi?
Demokrasiyle deyin, katılımla deyin, ne derseniz deyin, insan kendi yaratmadığı, yaratılmasına katılmadığı çevreye “sahip” çıkmıyor. Sorunlarıyla ilgilenmiyor bile doğru dürüst… Yabancılaşıyor giderek çevresine… Böylece başlıyor kültür kirlenmesi…
Kültür kirlendi mi, ardından her şey birbirini izliyor. Kültür kirlendiği için sular kirleniyor, hava kirleniyor, toprak kirleniyor…
Yabancılaşan insanın çevresine ettikleri orada kalmıyor elbette.
Sağlıksız çevrenin sınırları politik sınırlar gibi değil ki, kağıt üzerinde çizildiği gibi kalsın. Komşumuzda oluşan kirli bulutların bize de geçmesinin önlenemeyeceği besbelli değil mi? Kentten kente, kentten ülkeye, ya da tersi, kirlenme bulaşıp gidiyor. Bu nedenle, çevrenin kirlenmesiyle savaşım bütün insanlığın sorunu… Çevremizi kirletenlere karşı koymak da hepimizin sorunu…
- Vedat Günyol/İnsancılık -5- 22 Mart 2020 20:39
- Vedat Günyol/İnsancılık -4- 22 Mart 2020 20:40
- Vedat Günyol/ İnsancılık-3- 15 Mart 2020 19:30
- Vedat Günyol / İnsancılık -2- 09 Mart 2020 00:00
- Vedat Günyol / İnsancılık 02 Mart 2020 00:01
- İçin aydınlığı 24 Şubat 2020 00:00
- Süreklilik 16 Şubat 2020 23:30
- Yetmiş beş yıl sonra soykırım 09 Şubat 2020 22:35
- Yine deprem 02 Şubat 2020 22:30
- 25 Ocak 2020 (Bir gün sonra) 27 Ocak 2020 00:05
- Eğitim eğitim eğitim 19 Ocak 2020 22:47
- 24 Aralık 2019/Bruno Taut'un ölüm yıldönümü 13 Ocak 2020 00:08