07 Şubat 2016 00:51

Kaplumbağalar da uçar

Kaplumbağalar da uçar

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Irak-Türkiye sınırı. Amerika Birleşik Devletleri-Irak savaşından birkaç hafta önce. Türkiye-İran sınırında bulunan bir Kürt mülteci kampı. Kamp sakinleri televizyon antenlerinin yönünü ayarlayarak ülkede olup biteni izlemeye çalışmaktadır.

- “Şu Saddam’ın bize yaptığına bak. Suyumuz yok, elektriğimiz yok, hiçbir şeyimiz yok. Her şeyden mahrum kaldık. Televizyonlarımız bile çalışmıyor ki. Neler geldi başımıza, neler geldi.”
Soran’la Agrin de bu esnada kampta tanışırlar. Mayın toplayarak yaşayan Uydu lakaplı Soran 13 yaşında bir çocuktur. Ailesi katliamda öldürülen Agrin, Halepçe’den gelmiştir. Sınıra gitmek istiyordur. Ağabeyi Henkov, mayına bastığından kollarını kaybetmiş. Geleceği görebilme yeteneğine sahiptir. Arin’le Henkov’un yanında kardeşleri sanılan küçük bir çocuk vardır. Henkov Arin’in çocuğu olduğunu söylese de Arin’in yanıtı nettir ve savaşın acımasızlığını gösterir. 

- O, ailemizi öldüren ve bana bunu yapanların çocuğu değil mi? Benim çocuğum mu yani? Benim çocuğumsa babası nerede?

Her yerde savaş vardır, herkes haber peşindedir, uydu çanak alma peşindedir. Henkov, o haliyle mayın toplamayı sürdürür. 

Soran, Agrin’e âşık olur. Henkov bu durumdan hoşnut değildir. Savaş koşulları tüm acımasızlığıyla sürmektedir. Kampın çocukları tarlalardan mayın toplayıp satarlar.

Soran: Şuradaki çocukları görüyor musun? Onlar Kürt olduğunu bilmiyor, seni yabancı sanıyorlar.

Mayınları bugün kaçtan alacaksın Ahmet?

Ahmet: 22 Dinar fazlası olmaz,

Soran: Dalgamı geçiyorsun sen. Önceden daha fazla fiyat verirdin. Birleşmiş Milletlere tanesini 2200 Dinardan verdiğini bilmiyorum mu sanıyorsun? Onların ne kadar kazandığını bile biliyorum. Onların köpekleri bile bizim çocuklarımızdan 50 kat fazla kazanıyorlar. Üstelik onlar köpeklerine bir tas yemek veriyorlar. Bir Kürt olarak çocuklarımıza yardım edebilirsin.

Henkov bir kez daha geleceği görmüş ve ABD ile Irak arasında savaş çıkacağını söylemiştir. Soran bunu kampta kalanlara duyurur. ABD, Irak savaşı başlar. Amerikan helikopterlerinden atılan bildirilerde şunlar yazılıdır: “İyi günler gelecek. Adaletsizlik, talihsizlik ve zorbalığın sonu. Biz sizin dostunuz ve kardeşiniziz. Bize karşı olanlar düşmanımızdır. Bu ülkeyi cennet yapacağız. Acılarınızı dindirmeye geldik.”

ARİN’İN TRAJEDİSİ

Soran, kampın çocuklarına silah kullanmayı kimyasal saldırıya karşı maske kullanmayı öğretir. Arîn bir an önce sınırı geçmek, gitmek istiyordur fakat çocuktan rahatsızdın, onu kampta bırakmak istiyordur. Terk ettiği çocuk mayın tarlasına girer. Soran yanına aldığı mayın toplayıcısı çocuklarla onu kurtarmaya gider. Çocuğun yanına giderken bastığı bir mayın patlar, ayağından yaralanır. Çocuk kurtulmuştur.
Henkov ertesi gün her şeyin biteceği öngörüsünde bulunur. Soran bunu savaşın biteceği biçiminde yorumlar ve köylüye duyurur. ABD, Irak’ı işgal etmiş Saddam devrilmiştir. Halk televizyondan canlı yayında izler olan biteni. Saddam’ın heykelleri de yıkılmıştır. Çocuklardan biri elindeki mayınları satıp Saddam heykelinin kolunu satın alır ve Soran’a getirir. Bir de küçük kırmızı balıklar getirmiştir yanında. Henkov bu kez de Arin’in intihar edeceğini görür, Agrin’i aramaya çıkar. Amerikan işgal kuvvetleri kampa gelmiştir.
Kaplumbağalar da Uçar,  daha önce Sarhoş Atlar Zamanı adlı filmiyle 2000 yılında Cannes’da Altın Kamera ödülünü alan İranlı Kürt yönetmen Bahman Ghobadi’nin 2004’te çektiği ikinci filmidir. Berlin Uluslararası Film Festivali En iyi istikbali ve barış film ödülü (2005) başta olmak üzere birçok ödülleri alır. 2006’da İran en iyi yabancı film dalında adaylık gösterilir.

Film adını eski bir Kürt hikâyesinden alır. Hikâye şöyledir: “Göl kenarında yaşayan bir kaplumbağa, çevresindeki kuşları sürekli izler, onlara imrenirmiş. Zaman geçtikçe bu kuşlarla arkadaş olmuş ve duygularını paylaşmış. Kaplumbağa, yaşadığı gölün diğer tarafına gitmek istiyormuş; ama kendisi de biliyormuş, gidecek olsa bu gezinin bir ömür süreceğini. Kaplumbağa keşke ben de sizin gibi uçabilseydim demiş kuşlara. Kaplumbağanın bu dileğini yerine getirmek isteyen kuşlar, ‘uçabilirsin!’ demişler kaplumbağaya. Kaplumbağalar da uçar! Bir dal bulan iki kuş, kaplumbağayı karşıya geçirmek için iki yanından tutacakmış. Tek yapman gereken dalı sıkıca ısırmak demişler kaplumbağaya. Kaplumbağa dalı ısırmış ve yükselmiş yükselmişler, uçmuş uçmuşlar ama kaplumbağa korkmuş yükseklerden. Heyecanla bağıracağı an çenesi açılıvermiş kaplumbağanın ve suya düşmüş; yani ait olduğu yere... Kendi yavaş, imkânsız hayatını anlamış, yüksekler için yaratılmadığını, kuşlar gibi olamayacağını...” 

İçinde yaşadıkları köyden, kamptan başka gidecek yerleri olmayan insanların savaşın gölgesindeki hikâyeleri anlatılır filmde.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...