06 Şubat 2016 00:50

Ey ‘Birleştirici Ruh’ neredeysen çık ortaya!

Ey ‘Birleştirici Ruh’ neredeysen çık ortaya!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Bir yandan Cizre ve Sur’da yıkım ve ölümler sürüyor. Cizre’de  bir binaya sıkışan 9 kişi yanarak hayatını kaybetti. İnsan hakları ihlallerinde sınır tanınmıyor. Öte yandan da yeni mülteci kafileleri Suriye-Türkiye sınırına yığılmaya başladı. Hükümetin Suriye politikasının son direnç noktaları da çöküyor.
Cizre ve Sur başta olmak üzere bölge illerinde halk, batı illerinde aydınlar, akademisyenler, meslek örgütleri, sendikalar “Bir an önce  barış” masasına dönülme çağrıları yaparken Başbakan Davutoğlu dün Mardin’de, “Kürt sorunu”, “barış”, “Çözüm masası” demeden 300 maddelik, “Master Eylem Planı”nı açıkladı. (Ve tabi kendilerini) Mardin’in taşına toprağına tarihine “övgüler”le başlayan Başbakan; Hazreti Ömer’in Mardin’i zaptetmesiyle başlattığı “Mardin tarihi”nde, Hazreti Ömer’i, Alpaslan’ı, Selahattin Eyyubi’yi, Artuk Bey’i, Osmanlıyı, Yavuz Sultan Selim’i,  (ve tabi kendilerini) “birleştirici ruhun” temsilcisi olarak gösterirken, Haçlıları, Moğolları, Sykes-Picot anlaşmasını yapan emperyalistleri, Kemalist Cumhuriyeti, PKK’yi “parçalayıcı ruh”un temsilcisi olarak ilan etti.

‘BİRLEŞTİRİCİ RUH’UN ÖZÜ İSLAMCILIK!
Başbakan, konuşmasının ve açıklanan önlemlerin esasını “birleştirici ruh” ve parçalayıcı ruh” kavramları üstüne kurmuştu.
Diğer önemli şeyse; bütün konuşma boyunca sık sık gönderme yapılan “birleştirici ruh”un temsilcilerinin tümünün “Müslüman” olması; karşıtlarının, “parçalayıcı ruh”un “İslam dışı” ya da Başbakanın ve geleneğinin “İslamdışı”, ateist olarak gördüğü Kemalistler ve PKK olmasıydı.
Burada açıkça görülmektedir ki, Başbakanın “birleştirmek” istediklerinin tümü “İslam” ve onları da “İslam değerleri” etrafında birleştirmeyi amaçlamaktadır.
100-150 yıl öncesinde Osmanlıyı çöküşten kurtarmak isteyenlerin tezi olan “İslamcılığı”, “Osmanlıcılıkla” uzlaştıran Başbakan, bu tezi, sadece Kürt sorununu değil bütün bölgedeki sorunların çözümü için de reçete olarak sundu.
Başbakanın tarihten başlayarak devletlerin ya da liderlerin isimleri arkasında gizlenen ise, İslam’ın bölgedeki halkları birleştiren “tek birleştirici”, “tek zamk” olduğudur!
 
DAVUTOĞLU REÇETESİNİN 10 AYAĞI!
Davutoğlu Hükümetin 300 maddelik “Master Eylem Planı”nı “10 ayak” dediği “10 madde” ile açıkladı.
“Psikolojik unsur”la başlayan “10 ayak”, Başbakan tarafından; haber sayfalarımızda da görüleceği gibi, Balkanlardan Kafkaslara, Anadolu’dan tüm Ortadoğu’ya eski Osmanlı toprakları üstünde bir “birleştirici ruhu” harekete geçiren, tüm sorunları çözecek bir plan olarak sunuluyor.
Başbakanın sıraladığı “ayaklardan” önemli olanlardan birisi ise önümüzdeki günlerde muhtemelen uygulamalarını da göreceğimiz “yerel yönetimlerle ilgili olan 7. ayak”tır. Başbakan, yerel yönetimlerin yetkisinin artırılacağını söylüyor. “Ama” diyor Başbakan, “Bu yetkileri istismar edenleri yerel yönetimlerde barındırmayacağız.” Ve son günlerde yerel yönetimlere el konulması, kamu hizmetlerinde çalışan kamu emekçilerinin işten atılmasına varan önlemlerden söz ediyor.
10 ayak içinde bir “yenilik” ise; “9’uncu ayak”tı. “Milli Birlik ve Kardeşlik” başlığı konulan bu “ayak”ta Davutoğlu, her il ve ilçede “İstişare Meclisleri” kurulacağını; halkın sorunlarını bu meclisler aracılığı ile devlete, Hükümete ileteceklerini belirtti.
Kuşkusuz önümüzdeki günlerde bu maddelerde ne kast edildiğini bu maddelerdeki formülasyonların gerçek hayatta ne karşılığının bulunduğunu yakında göreceğiz.

BARIŞ VE ‘ÇÖZÜM’ÜN OLMADIĞI BİR REÇETE
Konuşmasına,  tarihle başlayıp tarihin “derinliklerinde” keşfettiği “birleştirici ruhu” bugün de bölgedeki sorunları çözmenin tek devası olarak sunan Davutoğlu, Kafkaslardan Balkanlara, Anadolu’dan Ortadoğu’ya tüm sorunları çözüp halkları birleştirecek “birleştirici ruh”u harekete geçireceklerini, sadece Kürt sorunu değil tüm bölgesel sorunları çözecekleri iddiasını yineledi.
Devasa Kürt sorununun, bir yardım çığlığına dönüşen “acil barış”, “müzakerelerin yeniden başlaması” çağrılarını duymazdan, görmezden gelen Davutoğlu’nun bu “derin tarih” konuşmasından sonra “derin strateji”nin düştüğü  çukurdan neden kurtulamadığı daha iyi anlaşılıyor.
“Cuma namazına yetişmek” zorunda olmasaydı daha da uzun sürecek o konuşmayı dinleyen, Hükümetin sorunu çözeceğine umut bağlamış olanların, herhalde; “Ey birleştirici ruh neredeysen ortaya çık” diye sayıklamaya başladıklarını söylemek yanlış olmaz.


10 Ekim katliamını unutmadık utturmayacağız!

10 Ekim Katliamı’nda hayatını kaybedenlerin, yaralananların ve bu eyleme katılması nedeniyle “mağdur” olan  barış ve özgürlük mücadelecilerinin aileleri ve yakınları dernek kuruyor.
Geçtiğimiz günlerde bir araya gelen aileler, bu derneğin kurulması için bir “Hazırlık Komisyonu” oluşturarak harekete geçtiler.   
Derneğin kurulması için DİSK, KESK, TMMOB ve TTB’nin yanı sıra EMEP, HDP, Halkevleri, İHD, EHP gibi parti ve çevreler de yakın destek veriyor.
10 Ekim Katliamı, Türkiye tarihindeki en büyük katliamlardan birisidir. Ama ülkeyi yöneten Hükümet, bu katliamın daha gerçekleştirildiği dakikadan itibaren büyük bir “devlet refleksi” göstererek, saldırının birinci dereceden sorumlusu IŞİD’in sorumluluğunun üstüne sis perdesi çekmek için, uğraştı!
Üstünden dört aya yakın bir zaman geçmesine karşın katliamın sorumluları üstündeki sis perdesinin kaldırılması doğrultusunda bir girişim yok. Savcıların soruşturma konusunda son derece isteksiz olduğu da biliniyor. Yetkili makamlar böyle bir katliam olmamış gibi davranmayı başlıca politika edinmiş bulunuyorlar.  
Saldırının mağdurlarının yakınları da Hükümetin ve savcılığın bu tutumu karşısında, hayatını kaybedenler oğullarımızın, kızlarımızın, mücadele arkadaşlarımızın unutturulmaması, daha doğrusu, gelecek kuşaklar için barış içinde, savaşsız, halkların kardeş olduğu bir dünyanın inşa edilmesinde onların izinden yürümek için böyle bir dernek girişiminde bulunuyorlar. Çünkü bir dava için hayatını verenlerin unutulmamasının tek gerçekçi yol onların açtıkları yoldan yürümekten geçer.
Evet derneği 10 Ekim Katliamı mağdurlarının “biyolojik yakınları” kurmak için harekete geçtiler. Ama, yakınlık sadece biyolojik yakınlık değildir. Onlarla barış ve kardeşlik içinde bir insanlık dünyası kurma mücadelesi içindeki herkes onların “yakını”dır. Dolayısıyla her birimiz, onların yakını olarak, bu derneğin kuruluşuna el vermek, maddi ve manevi her desteği sağlamak, herbirimiz için ertelenemez bir sorumluluktur.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...