05 Şubat 2016 01:00

23 numaralı ev

23 numaralı ev

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Yalan, genelgeçer tanımıyla tasvip edilen bir şey değildir. Ama çok insan yalan söyler. Kimisi inandırıcı yalanlardır, kimisi de o kadar sırıtır ki, “Yok artık” dedirtir. Yalan, bir güç ilişkisi içinde söylenmişse, ezen ve ezilen arasındaki çatışmayı hem daha çok keskinleştirir, hem de yalanı söyleyene karşı içten içe büyüyen bir tepki yaratır.  
Her toplumda, muktedir yalan söylediğinde buna inanırmış gibi yapan insanlar vardır. Muktedirin yalanları kendisine zarar vermiyorsa, hatta o yalanlara inanırmış gibi yapmak kendilerine çeşitli faydalar sağlıyorsa, bazı insanlar yalanlara inanmaya dünden hazırdır.
Muktedir hakikati savunanları sevmez, kendisine inanırmış gibi yapanlarla gerçeği talep edenlere karşı savaş açar.
Hakikati savunanlarla, muktedirin yalanlarına inanırmış gibi yapanlar arasındaki savaş günümüzde medya arenasında yaşanıyor. Neyin gerçekte ne olduğuna ilişkin bilginin kamusal alana yayıldığı yazılı ve görsel medyada muktedirin yalanlarıyla, hakikate adanmışların itirazları çatışıyor.
Günümüzde bu çatışmaya en iyi örnek artık kocaman bir yalan olduğu ayan beyan ortaya çıkmış olan “Kabataş Olayı”. Gezi eylemleri sırasında, Kabataş’ta, güpegündüz, onlarca barbar erkek tarafından dakikalarca tecavüz ve tacize uğradığını iddia eden başörtülü kadının hikayesi toplumda pek çok kişi tarafından “inanılır” bulunmuştu. Bu yalana, bir şey söylediklerinde insanların dönüp baktığı gazeteciler, köşe yazarları, sanatçılar destek vermişti. Hatta tecavüzün görüntülerini izlediğini söyleyen gazeteciler bile çıkmıştı. Ama sonuçta Kabataş’ta söylendiği gibi bir tecavüz ve tacizin gerçekleşmediği, bunun büyük bir yalan olduğu, olayın görüntülerini izlediğini söyleyen gazetecilerin de bu büyük yalana, bile isteye ortak oldukları ortaya çıkmıştı.
Muktedir için yalan, kısa vadede politik çıkar elde etmesi için kurgulanmış bir manevradır çoğunlukla. Toplumda egemen politikalara karşı kuşkular uyanıyorsa, mesela insan haklarının ihlal edildiğine ilişkin şüpheler varsa, bazı politikacılar için yapılacak şey kendi politikalarını gözden geçirmek değil, hak ihlallerinin aslında var olmadığına dair bir algıyı oluşturmaktır. Aslında politikacılar için yalan söylemek gündelik hayatın bir parçasıdır da denilebilir. Bu yalanların inandırıcı olup olmaması noktasında ise yaygın medyanın performansı önemli rol oynuyor.
Peki, iyi bir yalancıyı nasıl tespit ederiz? Aşağıdaki paragrafı 2011’de Cumhuriyet Bilim Teknik ekinde yayınlanmış bir makaleden alıntılıyorum: “İnsanlar, yetenekli bir yalancıyı görünürde kınasalar da, kıskançlıkla karışık hayranlık duymaktan kendilerini alamazlar. Hollandalı Psikolog Aldert Vrij, ekibiyle birlikte iyi bir yalancı olabilmek için ne gibi özellikler gerektiğini araştırdı. Başarılı yalancıların 18 ortak özelliğe sahip olduğunu ortaya çıkartan Vrij ve ekibi, bu özelliklere sahip olan kişilerin en iddialı sorgucuyu bile terleteceğine inanıyor. İyi bir yalancının davranışları manipülatiftir, hiçbir şeyden korkmazlar ve endişe duymazlar. Sürekli dolap çevirir ve planlarını çok akıllıca kurgularlar. Konuşurken sizi etkileri altına almaya çalışırlar. Ancak bunu yaparken son derece rahattırlar ve öz güvenleri tamdır. Rol yaparlar. İyi aktörler iyi yalan söyler; izleyicilerin yalanlarına kandığını görünce öz güvenleri artar. İfade yetenekleri çok gelişmiştir. İnsanlar üzerinde iyi izlenim bırakırlar. Böylece dikkatleri farklı yöne çekerek insanların düşüncelerine tecavüz ederler.”
Yandaş kanallardan birinde izledim önceki gün. İkisi başörtülü kadın, ikisi erkek konuşmacı Cizre’de bir evin bodrumunda devlete değil, kaderlerine emanet edilen yaralı sivillerden bahsediyorlardı. “Cizre’de, Bostancı Caddesi 23 numaralı evde aslında belki de hiç yaralı sivil yoktu” diyorlardı. Hani o 27 can çekişen insanın, yaraları cerahatten kangrene dönüşmüş, acı içerisinde “Su, heval su!” diye inleyen sivillerin belki de hiç yaşamamış olduklarını iddia ediyorlardı. O evde mahsur kalan, ısrarla kurtarılmayan, tıbbi yardım alamadıkları için birer birer ölmekte olan insanları ve yakınlarını yalancılıkla suçluyorlardı. Ayrıca, “Mahallede ambulansların yardım için hazır olduğunu, ama hendeklerden ateş açan teröristlerin eve yardım gitmesini engellediklerini”söylüyorlardı. Konuşurken hepsi bizi etki altına almaya çalışıyordu. Son derece rahattılar. Hiçbir şeyden korkmuyor ve endişe duymuyorlardı. İfade yetenekleri gelişmişti. Arada bir göz attıkları sosyal medya hesaplarından izleyicilerinin kendilerine inandığını görüyor ve rahatlıyorlardı. Kabataş’ta tecavüz olmadığını artık biliyoruz, ama o programda “23 numaralı ev aslında yoktu” diyenler resmen düşüncelerimize, insanlığımıza, akıl ve mantığımıza tecavüz ediyordu. Medya ise resmi yalanların toplanma ve dağılma merkezi işlevini görüyordu.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...