22 Ocak 2016 00:56

Türk-Alman yüksek ve alçak ilişkileri

Türk-Alman yüksek ve alçak ilişkileri

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Gezi direnişi sırasında Almanya Başbakanı Angela Merkel’in yönelttiği eleştirilerle buzdolabına konulan AB/Almanya-Türkiye ilişkileri, şimdi karşılıklı çıkarlar nedeniyle adeta “ikinci bahar”ını yaşıyor.
Bugün Berlin’de “Türkiye-Almanya Yüksek İşbirliği Konseyi” toplantısında iki ülkenin başbakanları ve önemli bakanları bir araya geliyor. “Hükümetler arası konsültasyon” diye de adlandırılan görüşme format bakımından Türk-Alman ilişkilerinde bir ilki ifade ediyor. 
Hükümet Sözcüsü Steffen Seibert’in yaptığı açıklamaya göre toplantının iki önemli gündemi: Sığınmacılar ve terör.

Bu iki başlık, içinde bulunduğumuz dönemde her iki ülkenin önceliklerini özetliyor. Almanya, daha fazla mültecinin Avrupa’ya ulaşmasını engellemek için neler yapılabileceğini son bir kaç aydır adete tek gündem ilan etmiş. Zira, konuyla ilgili somut bir adım atılmadığı taktirde etkilerinin çok boyutlu olacağının farkında. Bu nedenle, AB adına “sığınmacılarla savaş”ta cephe ülkesi olarak Türkiye’ye adeta muhtaç.
Merkel de yayımladığı video mesajında bundan hareket ederek, Türkiye’ye yaklaşımını şu şekilde özetliyor: “Avrupa’nın Türkiye’ye ihtiyacı var. AB ile Türkiye arasında iyi ilişkiler bugünkü küresel durumda büyük bir anlam taşıyor.”(bundesregierung.de) 

Türkiye de bu “muhtaç”lığın farkında. Dolayısıyla pazarlık masasında ağırdan alıyor. Davutoğlu işi 2016’yı “Türkiye-AB ilişkilerinde yeni bir dönemin açıldığı yıl” ilan etmeye kadar vardırdı.

Konsültasyonun diğer önemli ayağı “terör”. İlk etapta bundan her ne kadar daha çok radikal dinci terörden, IŞİD’den söz edildiği anlaşılsa da, gerçekte Kürt sorunuyla alakalı olduğunu söylemek için kahin olmaya gerek yok. En azından Türk hükümeti bu niyetle geliyor.

Dünden bugüne Türk-Alman ilişkilerinde Kürt sorunu ve PKK hep görüşme masasındaydı ve bu pazarlıkta Almanya yüksek miktarda silah satışı ve bölgesel çıkarlar için hep Türkiye hükümetlerinin yanındaydı, bütün isteklerini yerine getirdi.

İçinde bulunduğumuz dönemde Kürt illerini yakıp yıkan, kentleri taşımayı dahi gündemine alan Erdoğan-Davutoğlu ikilisinin, başta Almanya olmak üzere bir çok ülkeden PKK’ye karşı “kendilerine yardımcı” olunmasını isteyeceği açıktır. Dolayısıyla, konsültasyonda sadece her iki ülkenin sermaye grupları arasındaki iş birliğini güçlendirmek değil, aynı zamanda Erdoğan-Davutoğlu ikilisinin Türkiye içinde yaptıklarına da destek verilmesi istenecek.

Bu desteği alacağı anlaşılıyor.

Çünkü, 6 Ocak’ta Federal Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Maria Böhmer, Sol Parti Milletvekili Ulla Jelpke’ye bir soru üzerinde verdiği yazılı yanıtta bunu açık olarak söylüyor: “Türkiye teröre karşı mücadelede halkını koruma hakkına sahip ve Almanya olarak tepkide ölçülü olmasını istiyoruz.”

Keza, “demokrasi ve düşünce özgürlüğü” koruyucusu gösterilen AB de, akademisyenlere yönelik baskıları sadece “Aşırı endişe verici” diye tanımlamakla kaldı, gerisi gelmedi.

Bu demektir ki; Türkiye’de başta Kürt halkı olmak üzere aydınlara, basına, akademisyenlere yönelik saldırılar AB’nin, Alman hükümetinin umurunda değil. Varsa yoksa uyumu bozmadan, tam iş birliği içinde sığınmacılara yol vermemek, bölgede güç olabilmek...

İki ülkenin hükümetleri tarafından karşılıklı çıkarlar üzerinden sürdürülen “yüksek iş birliği” toplantılarından elbette, her iki ülkenin halklarının, emekçilerinin yararına bir şey çıkmayacaktır. Tersine, egemenler ilişkilerini derinleştirdikçe halklar aleyhine gelişmeler yaşanıyor.

Ülkeler arası ilişkiler çıkarlara endekslenmiş halde derinleştirilirken, içinden geçtiğimiz dönemde her iki ülkeden halklar, aydınlar, emekçiler ise karşılıksız, menfaatsiz ortak dayanışmayı örüyor.
Türkiye’deki akademisyenlerle dayanışmak amacıyla Almanya’da başlatılan imza kampanyasına çok kısa sürede 1128 akademisyen destek verdi.

Bugün Berlin’de “yüksek iş birliğine” karşı Türkiyeli ve Alman örgütleri ortak bir gösteri düzenleyecek. Binlerce kişinin katılması bekleniyor.

Yine Türk-Alman bakanlarının “ilişkilerini güçlendirmek” için bir araya geldiği günün akşamında Köln’de Alman ve Türkiye kökenli örgütler, sendikacılar, barış ve sosyal hareketin temsilcileri Demokratik İşçi Dernekleri Federasyonunun (DİDF) çağrısıyla halklar ve emekçiler arasında birlikte mücadele, dostluk ve uluslararası dayanışmayı güçlendirmek için bir araya geliyor.

Görünen o ki; Berlin-Ankara hattında olup bitenler, önümüzdeki dönem her iki ülkenin egemenlerinin çıkarları temelinde daha da yakınlaşacağı ve birbirinden yararlanmaya çalışacağı görülüyor. Buna karşı her ülkenin emek ve demokrasi güçleri arasında dayanışma köprülerini kurmak, her geçen gün biraz daha otoriterleşen AKP Hükümetiyle “iyi ilişkiler”de bulunan ülkeleri teşhir etmek, ilişkileri dondurmayı, silah satışlarını durdurmayı sağlamak büyük bir önem taşıyor.  Bu konuda, özellikle Almanya’da kurulu bulunan Türkiye kökenli örgüt ve kurumlara önümüzdeki dönem büyük sorumluluklar düşüyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...