08 Ocak 2016 01:00

Metin Göktepe'siz geçen 20 yıl

Metin Göktepe'siz geçen 20 yıl

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Yoldaşımız, can dostumuz, çalışma arkadaşımız Metin Göktepe bundan tam 20 yıl önce, devletin kolluk güçleri tarafından Eyüp Spor Salonu’nda dövülerek katledildi.
Aradan 20 yıl geçtiği halde bu alçakça cinayet ve sonrasında yaşananlar halen hafızalarımızda dünmüş gibi duruyor.
Nasıl durmasın ki...
Günlerden pazartesiydi. Devlet yine devletliğini yapmış, cezaevinde iki devrimci tutsağı katletmiş, Metin cenaze törenini izlemek için olay yerine ulaşmaya çalışırken gözaltına alınmıştı.
Metin; ülkenin en büyük kentinde, devletin güvenlik güçlerine defalarca “Gazeteciyim” dediği halde katledildi. Kim olduğunu, ne yaptığını bilerek öldürdüler.
Bu nedenle devletin güvenlik görevlilerinin vahşetinin, barbarlığının, acımazlığının en somut belgesidir Metin Göktepe cinayeti. Bu vahşet, dönemin başbakanından içişleri bakanına, İstanbul valisinden emniyet müdürüne kadar üst düzey yöneticiler tarafından örtbas edilmeye çalışılsa da başarılamadı.
Başta basın emekçileri olmak üzere, toplumun geniş kesimleri arasında Metin’in hunharca katledilmesine karşı yükselen öfkenin ardından verilen cezaların devlete ve onun güvenlik güçlerine ders olacağını umuyorduk.
Ama olmadı.
En önemlisi de Metin “son kurban” olarak kalmadı.
20 yılda geldiğimiz aşama başta muhalif basın olmak üzere, gazeteciler ve aydınlar üzerinde estirilen baskı ve terör, devletin ve güvenlik birimlerinin Metin Göktepe cinayetinden ders almadığını, daha doğrusu alma diye bir derdinin olmadığını ortaya koyuyor.
Çünkü, gerçeklerin peşinde koşan gazeteciler halen baskı ve tehdit altında.
Daha iki gün önce Silopi’de DİHA muhabiri Nedim Oruç, tıpkı Metin gibi, gözaltına alınarak spor salona götürüldü, orada dövülerek ağır işkencelerden geçirildi. Öldü mü kaybedildi mi derken, Nedim’in gözaltında olduğu nihayet kabul edildi.
Şimdi Nedim’in tutuklanıp hapse atılmasına üzülmüyoruz, yaşadığına seviniyoruz.
Doğu’da gerçeğin peşinde koşmasının bedeli ölümle hapishane arasında...
Peki Batı’da farklı mı?
Can Dündar ve Erdem Gül, her gerçek gazetecinin altına imzasını atmak istediği belgeli bir haberi yayınladıkları için 26 Kasım’da tutuklandılar, ayrı hücrelere konuldular. Onlar da Metin gibi “Gazeteciyim” demekten başta bir şey demediler devletin görevlilerine...
Bugünle birlikte 43 gündür demir parmaklıklar arkasındalar. Şimdi Dündar ve Gül’ün aynı hücreye alınmasına seviniyoruz.
Metin’siz 20 yılda büyük sevinçlerimiz ve hüzünlerimiz oldu.
Kazandıklarımız ve kaybettiklerimiz var.
Ama, Metin’siz 20 yılda geldiğimiz noktada, başta basın olmak üzere, Kürt halkı, Aleviler ve işçi sınıfı üzerinde baskının katmerleştiğini bilmemiz gerekiyor. O dönemin siyasal iklimiyle bugün arasında benzerlikler var. Metin katledildiğinde, cinayeti gizlemenin çabası içine giren dönemin Başbakanı Tansu Çiller, tıpkı bugünkü hükümet ve Cumhurbaşkanı gibi bütün gücüyle Kürt halkına, devrimci basına karşı harekete geçmişti.
Bildik “ezme-bitirme” nakaratlarının bolca havada uçtuğu günlerdi. Bu nedenle hükümete, devlete muhalefet yapmak  “potansiyel suç” haline getirilmişti.
Ancak Çiller’in siyasi ömrü çok uzun sürmedi. “Ezip bitireyim” derken kendisi yok olup gitti. Bugün “ezme-bitirme” naraları atarak Kürt bebelerini, çocuklarını, gençlerini ve kadınlarını sokak ortasında katledenlerin 20 yıl öncesine dönüp bakmasında yarar var.
Belki bir halkın, bir düşüncenin zorla, baskıyla, terörle, öldürmelerle bitirilemeyeceğini anlarlar.
Yine belki gerçeğinden peşinde koşmanın hiç durmayacağını görürler. Metin katledildi, ama kalemi yerde kalmadı, kalmayacak.
Ve Metin hep 28 yaşında ve gülen yüzüyle bize bakmaya, bizimle olmaya devam edecek.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...