08 Ocak 2016 01:00

Adalet ve özgürlük için 'Barışa yürüyorum'

Adalet ve özgürlük için 'Barışa yürüyorum'

Fotoğraf: Envato

Paylaş

“En uzun yolculuklara bile küçük bir adımla başlanır.” (Lao-Tze)

Yolculuklar vardır gezmek, görmek, dinlenmek için yapılan.
Yolculuklar vardır umuda, kardeşliğe barışa uzanan…
Vicdan ve duygularda yaşanan bölünmüşlüğe karşı, insan olmanın sorumluluğu ile “ne yapmalıyım? Sorusuna “Barışa yürüyorum” diyerek, yanıt veren bir avuç insanın hikayesidir okuduğunuz.
BARIŞ talebiyle toplananlara karşı yapılan “Suruç Katliamı”,  “Ankara Katliamı” duygu ve vicdanlardaki bölünmüşlüğün resmi olarak okunabilir. Toplum siyasi rant peşinde koşanlarca ince ince mühendislik çalışmalarıyla iki koca kampa dönüştürüldü.  Yıllarca ‘ülke bölünüyor’ fobisi altında şekillendirilen toplum artık fiziki olarak değilse de acıların ayrımlaştırılmasını yaşar/ kanıksar hale getirildi. Bu anlamda ülke bölündü.
Ve o soru duyarlı insanlar için hep sorulur oldu. Ne yapmalıyım?
Tam da yeni bir yıla birkaç gün kala kadınların başını çektiği bir grup, Kürt halkından gelen “Bizi asıl sizin sessizliğiniz öldürüyor” çığlıklarına karşı, ülkenin batısı denen bölgelerden ses geldi… Ege’den, Bodrum’dan gelen bu sese hızla farklı illerden aynı kaygıları taşıyan katılımcılarla sesler eklendi.
O ses şöyle diyordu;
“Ülkenin içinde bulunduğu savaş ortamına bağlı olarak yaşanan ölüm ve yıkımlar hepimizi doğrudan etkiliyor. Silvan, Cizre, Nusaybin, Sur ve bütün Kürt coğrafyasında yaşatılan kıyım ortamı için tarifsiz şekilde endişeli ve utanç içindeyiz. Bugünlerle başa çıkmanın, savaşı, ölümleri yıkımları durdurmanın yolu barışa ilişkin talebimizi daha yüksek sesle cesurca söylemekten ve bölge halkıyla dayanışmaktan geçiyor. Bu sebeple barış yanlısı olan bizler, Kürt halkından gelen “Bizi asıl sizin sessizliğiniz öldürüyor” çığlıklarına kayıtsız kalamadık ve devletin uyguladığı yok etme politikasına karşı  “Barışa Yürüyorum İnisiyatifi” olarak Bodrum’dan Diyarbakır’a yola çıktık. Bireysel olarak başlayan yürüyüşümüz büyüyerek kitleselleşti. Batının sessizliğine karşı olan bu yürüyüşün, Türkiye halklarına onurlu ve kalıcı barış getirmesi, Kürt halkının haklı taleplerinin karşılanması, silahların susması ve diyaloğun başlaması talebiyle Amed’e geldik…”
Evet Amed sıcak karşılamıştı barışa yürüyenleri, devlet  de bilinen devletti yine…
Yıllardır yaptığını devam ettiriyordu. Malum ‘devlette devamlılık’ esastır derler.
 Kürt halkının çektiklerine tam da yılbaşında tanık oldu, gördü ve yaşadı barışa yürüyenler. Uzaktan çığlık olarak duyduklarının içinde kendilerini buldular. Küçücük bir gruptular, adaletsizliğe ses çıkardılar, kıvılcım oldular. Yaşanan somut acılardan kurtulmanın bir yolu belki de tek yolu başkasının acısına ortak olmaktan geçiyordu. Barışa yürüyorum diyenler bu yolun yolcularıydı.
Diyarbakır’da, barışa yürüyorum aktivistlerinin de yaşadıkları antidemokratik uygulamaların, baskı, şiddet ve gözaltıların dışarıya karşı ya görünmez ya da algısal değişiklikler yapacak biçimde yansıtıldığına tanık oldular. Havuz ve yandaş medya “Dışarıdan geldiler, polise saldırdılar, yaraladılar, gözaltına alındılar” şeklinde gözdağı verircesine yaşananları gerçeğe aykırı şekilde işlerken, alttan alta batıya gözdağı vermeyi seçiyordu.
Abluka yalnızca Kürt illerinde değil, kendi alanında hak arayanlara karşı farklı yol ve yöntemlerle sürdüğü gibi buradan yükselen çığlığa ses verenlere de uygulanıyor. Bu abluka dağıtılacak evet öyle ya da böyle çünkü insanlığın başka şansı yok. Aksi halde batıda yaşayan bizler de temel hak ve özgürlülerimizden vazgeçmek zorunda kalacağız.
Tam da orada taşınan dövizlerden birinde denildiği gibi, “DOĞUDA GÜNEŞ DOĞMAZSA BATIDA SABAH OLMAZ”
Bana kalırsa barışa yürüyorum aktivistleri Diyarbakır’dan şu duygularla ayrıldılar.
Sur’da Cizre’de Silopi’de Dargeçit’te katliamlar devam ediyor. Burada yaşadıklarını gördüklerini daha geniş kitlelere göstererek anlatarak ta ki bu savaş bitene kadar bir daha gelecekler. Bir daha gelecekler ve gelmeye devam edecekler…
Sonra yine gelecekler;
Yaylalara çıkmak için, halaylara durmak için. Sur’un üstünden güneşin doğuşunu görmek için…

“… Ürkmeyin tutmuşlar diye suyun başını / Korkunç oyunları, davranın, bitsin /Söz konusu olan / çocuğundur, ana / Koru onu, dikil karşılarına / Biz milyonlarca kişi / Savaşı yener miyiz? / Bunu sen bileceksin. / Bunu biz bilecek, biz seçeceğiz / Bir de düşün ‘Yok! ‘ dediğini / Düşün ki savaş geçmişin malı / Ve barış taşıyor gelecekten
(Bertolt Brecht)

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa