29 Kasım 2015 01:00

Odisseus ülkesine dönmüştü

Odisseus ülkesine dönmüştü

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Tanrıça Atena; katıldığı Troya savaşları yüzünden yirmi yıl sonra tek başına ülkesine dönebilen kral Odisseus’u, kimseler tanıyamasın diye, perişan kılıklı bir dilenciye dönüştürdü. Sonra da onu eski çobanı Eumayos’un kulübesine gönderdi... Kendisi savaştayken ülkesini saran bazı soyluların, halkı nasıl sömürdüklerini ondan duyup öğrensin diye...

ÇOBAN, DİLENCİYİ KULÜBESİNE BUYUR ETTİ

Çoban Eumayos; kim olduğunu bilmediği dilenci kılığındaki kral Odisseus’u, büyük bir konukseverlikle buyur etti kulübesine. Ve bir süre sonra oturdukları yemek sofrasında, savaştan dönemeyen efendisi Odisseus’tan söz etti Eumayos!.. “Hiçbir zaman, tahtına yapışmadı o!” diye anlatmaya başladı. “Hele hele, halklara dehşet saçmadı. Bizler gibi tarlasında çift sürerdi, bağbozumlarına katılırdı. Gemi yapımında, hatta demirci işliklerinde işçilerle çalışır; hiç bilinmedik aygıtlar üretirdi. Ne bileyim, gökyüzüne, yıldızlara, elleriyle işlediği toprağa âşıktı. Kısacası onun bütün derdi halkıydı; yani bizlerdik. Bu dünyanın işleriydi... O  yüzden de tanrılar, efendimi bir kaşık suda boğmak için fırsat kolluyorlardı!...”

ARTIK GÜNEŞİN ATLARI YORULMUŞTU...

Eumayos’la kral Odisseus; böyle böyle bütün gece söyleştiler.  Ve tanrıça Atena da; aynı gecenin sonuna doğru, deniz ötelerinde bir arkadaşıyla birlikte babasını aramaya çıkmış olan Odisseus’un oğlu Telemahos’un yanına gitti doğruca...
Telemahos, Troya savaşının nedeni olan güzel Helena’nın kocası kral Menelaos’un sarayındaydı. Troya savaşına katılıp ülkesine dönen Menelaos’tan, babası Odisseus konusunda bir şeyler öğrenmek için onun yanına gitmişti. Ama doyurucu bir şeyler öğrenememişti. O yüzden içi içini yiyor, habire sağa sola dönüp duruyordu yatağında. Troya savaşının bitiminden sonra karısı güzel Helena’yı geri alıp tekrar sarayına getiren Menelaos çok iyi karşılamıştı onu. Çünkü babası Odisseus’u çok seviyordu... Ve Telemahos’la tanışır tanışmaz; “Biliyor musun, baban Odisseus’la birlikte savaştayken neler düşünüyordum?” diye ondan söz etmeye başlamıştı. “Troya’dan sağ salim dönersek; hem onu, hem onun tekmil halkını çağırıp buraya yerleştirmeyi düşünüyordum. Böylece halklarımız iç içe olacaktı; birlikte ekip dikeceklerdi bu toprakları... Halkları kırıp geçiren ne savaş olacaktı, ne de sömürü! Komşu ülkeler de bizim gibi yapacaklardı... Bütün Akdeniz artık cennet olacaktı... Ben, bölüşülmesi gereken bütün güzel şeylerin önündeki tek engelin savaş olduğunu anlamıştım Troya’da!”
Kral Menelaos bunları söyledikten sonra, herkesin içinde bir ağlama duygusu uyanmıştı birden. Tanrı Zeus’un kızı güzel Helena başlamıştı ilkin hıçkırmaya. Ardından Menelaos... Kendisi de tutamamıştı gözyaşlarını... Bir süre sonra Helena da, bir şeyler anlatmaya başlamıştı: “Tanrılar bazen aklımızı başımızdan alıyorlar. İşte benim de aklımı başımdan tanrıça Afrodit aldı! Onun saldığı aşk okları yüzünden Troyalı prens Paris’in ardına takılıp gittim. Kızımdan, yuvamdan, şu güzel kocamdan oldum... Bunun da sonu, anlatılmaz yıkımlar getiren Troya savaşlarına dönüştü. Ne var ki ben, gene de bu savaşın gerçek nedeni olduğuma inanmıyorum! Ben yalnızca bir günah keçisiydim! Savaşın gerçek nedeni; Troya’nın hazinelerini talanlamak, köle olacak güzel kadınlar devşirmekti. Gelecek çağlardaki insanlar, kesinlikle anlayacaklar bu dediklerimi!” Sonra Telemahos’a bakaraktan sürdürmüştü konuşmasını: “Neyse, baban olan o güzel adam Odisseus da, bu savaşın kurbanı oldu... Duyduğuma göre ta başında bu savaşa hiç katılmak istememiş. Deli numarası yapmış... Tuz ekip toprağı öküzleriyle sürmeye kalkmış! Ama gene de alıp götürmüşler o uğursuz savaşa!”

TANRIÇA ATENA KILAVUZLUK EDİYORDU

Tanrıça Atena yanına geldiğinde, yorgun ve üzgün Telemahos uyumuyor; hep bu sahneler geçiyordu gözlerinin önünden...
“Yakışmıyor sana böyle buralarda oyalanmak!” diye fısıldamaya başladı tanrıça Atena. “Bir sürü arsız adam evinize yerleşmiş; habire varınızı yoğunuzu yiyip içiyorlar. Annenle de evlenmek istiyorlar! Bununla da yetinmeyip halkın birikimlerini, mallarını, sürülerini, ekip biçtiklerini de alacaklar ellerinden. Sonra da onları düz köle olarak buyrukları altına alacaklar... Haydi kalk, kral Menelaos’tan izin iste. Gönlünden geçen armağanları verip bir an önce yolcu etsin seni... Ha, şunu da söyleyeyim: Evinize yerleşen eşkıyaların elebaşıları sana tuzak kurdular. Sahile en yakın o iki ada arasında seni öldürecekler. Geminle oraya vardığında, sakın o adalara uğrama! Ülkene varınca da, babanın dostu çoban Eumayos’un kulübesine git doğruca. Geceyi orada geçirirsin...”
Bu sözlerin ardından Telemahos, birden fırladı yatağından. Gözlerini ovaladı bir süre...
Zeytini Akdenizli halklara armağan eden tanrıça Atena da; hiç kendini göstermeden, Olimpos Tanrılar Ülkesi’ne doğru havalanıp son hızla, yıldızların arasından üzülüp gitti...
Ve bütün Akdeniz zeytin kokmaya başladı...

****
YASEMİN KOKULU ŞİİR
Hani cinler toplandığında başına,
Varmaz olur elin ayağın bir yerlere...
Daralır da daralır dünya.
Dokun dokunabilirsen artık,
Akdeniz’de doğan güneşe.

Gerçi insanlık halidir,
Ama dost değildir sanki dost bildiğin,
Çiçekler birden içlerine çekilmiştir...
Yok mudur çaresi bunun derken,
Birden düşer aklına,
O güzelim yoldaşın,
Hani Sarıkuş Sarıkuş dediğin!
Kanatlanır gelir hemen,
Gagasında yasemin,
Masana konar.
O sabahki şiirin,
Artık hep yasemin kokar.

Yaşar ATAN

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...