28 Kasım 2015 01:00

64. hükümetten işçiler ve emekçilere 'sıfır' vaat!

64. hükümetten işçiler ve emekçilere 'sıfır' vaat!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

64. Hükümetin programı çeşitli yönleriyle konuşuluyor. Yandaş basın programdaki her paragraftan keramet keşfediyor. Muhalif olanlar da programın çeşitli hedeflerine dair eleştirilerini sürdürüyorlar.
Dün de bu köşeden Hükümet Programı’nın “Çözüm Süreci”, “Aleviler ve inanç özgürlüğü” ve “yeni anayasa ve başkanlık sistemine” dair başlıklarda yer alan vaat ve hedeflerini ele almıştık. Bugün de ülke nüfusunun en büyük bölümünü oluşturan işçi sınıfı ve emekçilere yönelik vaatler ve bu kesimin yaşamını kolaylaştırmak amacıyla alınacak “yapısal önlemlere” dair vaatleri ele alcağız.  
Söz konusu olan Hükümet Programı gibi bir metin olunca; olağan olan, “Hükümet şunları söylemiş, ama  Hükümetin söylediği şu anlama gelir, bu yüzden de bu söylenen halkın, ülkenin yararına ya da zararınadır” diye ele alınır.
Eğer bu yöntemi uygulasaydık bu yazı için ayrılan alanın “bembeyaz” çıkması gerekirdi. Çünkü işçi sınıfı, emekliler ve kamu emekçileri gibi doğrudan emeği ile geçinen kesimler için 64. Hükümet Programı’nda tek bir sözcük, laf olsun diye konulmuş vaatler bile yoktur.
Popüler deyimiyle Hükümet Programı’nda işçilere, emeklilere ve kamu emekçilerine sıfır vaatte bulunmuştur!  
Evet, işçi ve BAĞ-KUR emeklilerine aylık 100’er lira zam, asgari ücretin 1300 TL olmasına dair “vaatler” vardır ama bunlar bir hükümet programından çok “seçim rüşveti” olarak verileceği vadedilen ve birkaç ay sonra, enflasyon vb. yoluyla geri alınacak şeylerdir ve hükümet programı gibi bir metinde bunların yer alması, olsa olsa “Bakın emekçilere de bir şeyler veriyoruz” görüntüsü vermek içindir.
Oysa işçilerin, kamu emekçilerinin ve emeklilerin son derece hayati talepleri vardır.
Bunların bazılarını şöyle sınırlayabiliriz:
* Sosyal güvenlik sisteminin iyileştirilmesi, T.C. vatandaşı olarak doğan herkesin daha doğduğu günden itibaren prim ödeme şartına bağlı olmadan sosyal güvenlik sisteminin güvencesine alınması,
* Sendikalı olma ve sendika seçme özgürlüğünü sınırlayan engellerin kaldırılması,
* İşçi sağlığı ve iş güvenliği önlemlerinin uygulanabilmesi ve “meslek hastalığı” yelpazesinin gerçekçi biçimde tespiti için gerekli düzenlemelerin yapılması,
* Kamu emekçilerinin grevli toplu sözleşmeli sendika hakkının önündeki engellerin kaldırılması,
* İşçilere, kamu emekçilerine “dayanışma grevi”, “siyasi grev” ve “genel grev” hakkının tanınması,
* Esnek çalışmanın yasaklanması, taşeron işçiliğe son verilmesi,
* İşçilerin iş güvencesinin güçlendirilmesi,
* Kadınların iş yaşamına katılmasını teşvik eden düzenlemelerin yapılması ve “eşit işe, eşit ücret” kriterinin her alanda geçerli olması,
* Emeklilere insanca yaşayacakları bir maaş ve maaş sistemi,
* ...
Ama işçi emekçi cephesinin bu başlıca taleplerine ilişkin olarak Hükümet Programı’nda tek bir satır bile yoktur.
Hükümet Programı’nda işçiler ve kamu emekçilerinin (Kamu emekçilerinin iş güvencesinin kaldırılması için “reform” vaadi vardır) lehine tek bir satır yoktur sendikalardan da bu Hükümet Programı’na bir itiraz da yapılmamıştır.
Belki önümüzdeki günlerde bazı şeyler söylerler ama bunun bir sendikanın göstermesi gereken düzeyde tepki olmayacağı da görünmektedir.
Hükümet de herhalde sendikalardan bir tepki almayacağını bildiği için her kesime bir şeyler vadetme ihtiyacı duyarken işçilere, kumu emekçilerine bir vaatte bulunma kaygısı duymamıştır!


CAN DÜNDAR VE ERDEM GÜL’E SELAM OLSUN! GAZETECİLER YENİLMEYECEK

CUMHURİYET Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ve Ankara Temsilcisi Erdem Gül, önceki gece çıkarıldıkları mahkemece tutuklandı!
Bu basınımızın yüz akı iki gazetecinin suçları da açıklandı. Bu suç; “Devletin güvenliği veya iç veya dış siyasal yararları bakımından, niteliği itibarıyla gizli kalması gereken bilgileri, siyasal veya askeri casusluk maksadıyla temin etmek, silahlı örgüte (Fetullahçı Terör Örgütü kastediliyor) üye olmamakla birlikte bilerek veya isteyerek yardım etmek”miş!
Her diktatörlük ve diktatörlük hevesindeki rejimin, amacına ulaşmak için gerçeği haber yapan basını dize getirmeyi baş amaç edindiğini tarihten biliyoruz.
Erdoğan-Davutoğlu da “Muhafazakar bir toplum inşa etme”, “tek lider, tek parti”, “fiili başkanlık”  amaçlarının önünde engel gördükleri basına karşı savaş açmıştır.
Son beş yılda, Erdoğan tarafından, gazete sahiplerinin tehdit edilmesi, gazetecilerin sindirilmesi, gazetelerin, TV kanallarının  “yandaş” basının çizgisine çekilmesi için yürütülen kampanya bugün artık gazetecilerin tutuklanmasına kadar gelmiştir.
Burada hedef sadece tutuklanan iki gazeteci değil, gerçeği haber yapmada ısrar eden bütün gazeteciler, “Yandaş basının neferi olmayı kabul etmeyen” bütün gazetelerdir, bütün medyadır.
Tutuklamaların MİT TIR’ları etrafında olması ise, bu tutuklamayı dönemin en önemli haberciliğinin “tutuklanması” haline getirmektedir.
Ancak burada şunu da belirtmeliyiz ki, basın özgürlüğü düşmanları kazanmayacaktır.
Halkın haber alma özgürlüğünü savunan gazeteciler yenilmeyecek, baskı ve zulmün sahipleri, sansürcüler, tarihin çöp tenekesindeki “müstesna yerlerini” almaktan kurtulamayacaklardır!


DİSK VE KTR’DEN ÖRNEK TUTUM

RUSYA Emek Konfederasyonu (KTR) ve Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK), Türkiye ve Rusya arasındaki tırmanan gerilim ve kışkırtılan savaş havasına karşı çıktı.
KTR Başkanı Boris Kravchenko ve DİSK Başkanı Kani Beko’nun imzalarıyla yayımlanan açıklamada; “Şiddet ve ekonomik yaptırım değil barışçıl çözümler istiyoruz. Çok iyi biliyoruz ki; iki ülke arasındaki siyasal, ekonomik ve sosyal ilişkilerin bozulması, savaş tehdidinin ortaya çıkması öncelikle işçi ailelerini etkileyecektir. Bu gerilim sadece yoksulluk ve ölüm getirecektir.
İşçi hareketi yüzyıllardır olduğu gibi bugün de savaşa karşı barışı ve kardeşliği savunmaktadır” diyerek, Hükümetlerin politikalarına karşı sendikalarının tepkisini yükseltmişlerdir.
Bu örnek davranışın her iki ülkenin sendikaları, emek örgütleri tarafından da izlenmesi elbette çok önemli olacaktır.
Ama bundan da önemlisi bu tavrın, “gök kubbede hoş bir sada” olarak kalmaması için işçiler arasında Hükümetin politikalarının tartışmaya açılması ve bu tartışmanın aynı zamanda sendikaların ve işçilerin, kamu emekçilerinin kendi hükümetlerinin politikalarına karşı bir tutuma dönüşmesidir.
İki konfederasyonun ortak açıklaması kendi başına da  önemlidir. Ama bundan da önemlisi her ülkenin sendikalarının, işçilerinin kendi hükümetlerinin politikalarına karşı, barış ve halkların kardeşleşmesi üstünden bir mücadeleye yönelmesidir.
İşçi sınıfının barış mücadelesi tam da böyle ırkçılığın, şovenizmin had safhaya çıktığı savaş tamtamlarının her köşede çalınmaya başlandığı zamanlarda önem kazanır.
Bu günler o günlerdendir!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...