27 Kasım 2015 01:00

Yerli ve milli gazetecilik

Yerli ve milli gazetecilik

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Diplomatik ve askeri krizlerin haber oluş biçimi çoğunlukla problemli. Öncelikle, bazı gazeteciler olan biteni doğru anlayamıyor, iyi tarif edemiyor ve yorumlayamıyorlar. Güncel konunun uzmanı olan gazeteciler boş konuşan kalabalık arasında kaybolup gidiyor. Halk neyin ne olduğunu, neden olduğunu, nasıl olduğunu, sonuçlarını açık ve net bir şekilde öğrenmek isterken, medya içeriklerinde “angajman kuralları”, “nota vermek”, “savunma sistemleri”, “füze sistemleri” gibi anlaşılması zor bir dil kullanılıyor. Özellikle de uzman görüşüne başvurulan haber içeriklerinde konuşanlar işi daha da içinden çıkılmaz bir hale getiriyorlar.
Zaten olayları doğru anlayıp yorumlayan az sayıda gazeteci “Gerçekleri bulandırma timleri” tarafından acilen itibarsızlaştırılıyor.
Kim bu gerçekleri bulandırma timleri diyeceksiniz?
Rusya’yla yaşanan sınır ötesi operasyon ve uçak düşürme hadisesi onları tanımak için güzel fırsat.
Edward Herman ve Noam Chomsky’nin medyada gerçeklerin nasıl gizlendiğini tarif ettikleri “propaganda modeli”nde kullandıkları filtrelerden birisi de “bulandırma”ydı. Gerçeklerin kamuya olduğu gibi aktarılmasını istemeyen egemen güçler, hoşlarına gitmeyen bir enformasyon kamusal alana sızdığında derhal o bilginin doğruluğunu ve kaynağını sorgulamaya başlarlar. Bulandırma, Herman ve Chomsky’ye göre egemenlerin medyayı disipline etme yöntemidir. Bulandırma, gazetecilere açılan davalar, protestolar, yayın yasakları veya kızgın okur mektupları ile olabileceği gibi, günümüzde sosyal medyada cereyan eden trol saldırılarıyla da yapılabilir. Ayrıca, egemen güçlerin destekledikleri medya grupları da alternatif bilgiyi kamusal alana sokan gazetecilerin güvenilirliklerini ve inandırıcılıklarını sorgulayan yazı ve yorumlarla saldırılara destek verirler.
Gelelim bizim güncel olaya... Gazetecilerin sorması gereken sorular belli. Şimdi biz bu Rus jetini neden düşürdük? Biz diyorum, çünkü sonuçları hepimizi bağlıyor... Normal koşullarda bir ülkenin hava sahasını 17 saniye ihlal eden bir uçak düşürülür mü? Bu eylem karşı taraf için bir savaş nedeni olabilir mi? Olayın siyasi, sosyal, ekonomik, sonuçları ne olacak? Taraflar ne açıklamalar yapıyor, filan… İnsanlar elbette bunları bilmek ister. Ama bizde durum böyle olmuyor tabii. Bir kere, adına “yerli ve milli gazetecilik” denilen habercilik formatında “neden?” sorusunu sormak yasak (ve hatta günah). Bizde artık gazeteciliğin tarifi “sus, sus, sus, kimseler duymasın” olmuş. Türk askerinin veya Türk hükümetinin yanlış olma ihtimali olan/veya olmayan bir eylemini sorgulamak iktidar yanlısı basına göre gazetecilik değil. Oysa bütün dünyada gerçek gazeteciliğin tarifi tam da bunun üzerine kurulu. İktidarların eylemlerini halk adına sorgulamak ve onları sorumluluğa, hesap vermeye zorlamak.
Peki, ya iktidarı hesap vermeye zorlayan ve istenmeyen soruları soran gazetecilerin başına gelenler? Sırf iktidarı destekleyecekler diye artık iyiden iyiye komik duruma düşen bir kısım medyada yazılan şeylerden örnekler:
“Türkiye’yi değil Rusya’yı destekliyorlar”
“Bunlar vatan haini”
“Rusya lehine propagandaya soyunan gazeteciler”
“Putin’in açıklamasını yazan satılmış gazeteci”
“Gidin Pravda’da yazın”
“Milli davada öteki tarafı destekliyorlar”
AKP döneminde “bulandırma” tekniğiyle medya içeriklerinin itibarsızlaştırılması sıradan bir hal aldı. Hakikati arayan, iktidarı sorgulayan ve hesap soran gazetecilik “yerli ve milli” olamamakla suçlanarak şeytanlaştırıldı. Halbuki gazetecilik normalde “yerli ve milli” olacak en son meslek. Olan bitene hep belli bir mesafeden, soğukkanlılıkla taraflara eşit söz hakkı verip hakikati anlatmasını beklediğimiz kişiler onlar. Oysa AKP yanlısı basın, en ufak bir diplomatik krizde karşı tarafa söz hakkı veren gazetecileri bile vatan hainliğiyle suçluyor. Gazetecilik yerine bulandırmayla uğraşanlar yerli ve milli olmanın ayrıcalıklarını da kendilerince tadıyorlardır herhalde.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa