27 Kasım 2015 01:00

Bir faydası olur mu?

Bir faydası olur mu?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Ufak tefek sakin bir adam, Sovyet casusluğundan yakalanmıştır. Uyduruk bir yargılama yapılır, zaten önceden verilmiş karar açıklanır: İdam. Avukatın mahkeme boyunca yaptığı adil yargılamanın, hukukun, eşitliğin en önemli Amerikan değerleri olduğuna dair nutukları da işe yaramamıştır. Orada, casus, ona çocukluğundan bir hikaye anlatır. Babasının ona “Bu adamı izle” dediği bir arkadaşı vardır. “İzliyordum ama hiç özel bir şey yapmıyordu. Bir gün askerler evimizi bastı. Babamı dövdüler, annemi dövdüler, babamın arkadaşını da dövdüler. Her vurduklarında yeniden ayağa kalkıyordu. Bu yüzden dövmeyi bırakıp yaşamasına izin verdiler.” Adama taktıkları ismi söyler, “Stoykiy mujik”. Çevirisi, o Cüneyt Arkın filmi gibidir aşağı yukarı: Yıkılmayan Adam.
Bu avukat da hukuktan, adaletten söz ettikçe Amerikan yargı sisteminden dayak üstüne dayak yer. İdama mahkum edilen müvekkilinin ettiği moral sözleri, giderek avukat başkarakteri tarif eden bir anekdota dönüşecektir. Senaryoda imzası olan Coen Kardeşler, mizahlarının pek azını katabilmişler, özgünlüklerinin ise hiçbir kısmını. Yönetmen, Hollywood’un en büyük bütçeli yapımlarını yapan en meşhur isimlerinden Steven Spielberg, farklı filmlerde köpekbalıkları, dinozorlar, Naziler ya da uzaylılardan insanları kurtarmayı bilmişti. Lincoln ile köleleri de kurtarmanın gururunu yaşadıktan sonra, son filmi Casuslar Köprüsü’nde operasyonlarını Soğuk Savaş dönemine taşımış. Komediden aksiyona casusluk filmlerinin patlama yaptığı yılda, normal. (Bu yönelim daha detaylı bir yazının konusu olur, ama İMDb’nin hesabına göre geçen sene 3 olan casusluk ve istihbarat filmlerinin sayısı, bu sene 13’ü görmüş.) Kapitalist dünyanın çok bilenleri için komünizm korkusu da hâlâ güncel ve dünya bir dünya savaşı arifesinde olabileceğimizin farkındayken, sürpriz mi? Hiç değil.
Yaşanmış olaylara dayandığı söyleniyor, elbette ufak tefek gerçek olmayan süslerle. Casuslar Köprüsü’nün başlıca iki bölümü var gibi. Rudolf Abel bir otel odasında yakalanır, Jim Donovan onu savunur ve mahkeme -hukuki olmadığı vurgulanan- siyasi bir kararla onu mahkum eder. Bu ilk yarı, Amerikan halkına pompalanan Sovyet saldırısı korkusuyla birleşince, eleştirel bir üslupla ilerleyecekmiş gibi görünüyor. Tabii eleştiri, “Amerikalılık bu değil” seviyesinde. Donovan hukuka aykırı delil toplanmasıyla ve temyizle uğraşıyor ama idamdan vazgeçilip Abel’a hapis cezası verilmesi bundan değil, “Canlısı daha çok işimize yarar” kabilinden. Derken hakikaten öyle olur. CIA’nın bir istihbarat uçağı Sovyet topraklarında düşürülür. Pilotu yakalanır ve bu pilotla Abel’ın takasında Donovan da görev alır. Bu kısımda Berlin ve Sovyetler soğuk, kaba, karanlık işkencehaneler şeklinde görünürken, Batı Berlin süslü kafeler, ABD hapishaneleri “Lütfen buradan buyurun” diyen gardiyanlarla temsil edilir. Donovan Berlin’de tutulan bir Amerikalı öğrenciyi de kurtarmayı başarır. Pazarlıklar yapılır, gerilim tırmanır, Abel ile pilot, Doğu ile Batı arasındaki Glienicke Köprüsü’nde değiş tokuş edilir. Acaba olacak mı olmayacak mı dedirten son sahnede, köprü üstünde, artık aralarında bir dostluk kurulmuş olan Abel, Donovan’a döner ve “Yıkılmayan Adam” der yine. (Asıl yıkılmayan Sovyet casusunun kendisidir oysa: Film boyunca soğukkanlılığını korudukça Donovan ona niçin endişelenmediğini, panik yapmadığını sorar, her seferinde aynı cevabı alır: “Bir faydası olur mu?”)
Film böylece, davada Abel’ın haklarını savunduğu için Amerikalıların nefretini kazanan Donovan’ın, takastan sonra bir kahraman olarak memlekete dönüşünü anlatmış olur. Onun dışında, Sovyetler kötü, Berlin soğuk, Almanlar kaba, Amerikalılar şakacı falandır. Fabrikasyon Soğuk Savaş filmlerinin görüntüsünün değil ama hikayesinin siyah beyazlığı, üstünden yıllar geçmiş olsa da tekrar edilir. Filmin en gerçeğe uygun olduğunu iddia ettiği yerde bile yalan söylemeden duramaması, bu kaba ideolojik duruşundan ödün veremeyişinden olmalı. Finaldeki ilk yazı, Sovyetler’in hiçbir zaman Abel’ın ajan olduğunu kabul etmediğini söylüyor. Oysa bir arama motoruna birkaç saniyelik bir bakışla bile anlaşılabilir ki, Abel ölene dek Sovyetler’de üniversitelerde istihbarat dersleri vermiş, fotoğrafları pullara basılmış, mezar taşında koca KGB arması olan efsane bir ajan. Donovan ise filmde sık sık “Sigortacıyım, ajanlıkla alakam yok” diyen, CIA’ya posta koyup duran, bu göreve Nürnberg davasındaki çalışmalarından dolayı getirilen biri. Oysa, onun da CIA’nın öncülü olan Stratejik Hizmetler Ofisinde (OSS) çalışan biri olduğu, davaya bu yüzden seçildiği sır değil.
İstihbarat filmleri dünyada modayken, bizde bir Fidan-MİT davasını anlatanlar var, zorla bile izlenmiyor, ancak güldürüyorlar. Soğuk Savaş filmlerinin tekrarını yapıp izletebilmek de bir şey. Aynı dönemde, onlarca kurşun yiyip düşmeyen Yıkılmayan Adam, bizde pek ciddi bir üslupla anılmaz artık. Hoş, Rus uçağı düşürmenin ve “soğuk” olmayı çoktan bırakan savaşın ciddiyetiyle ilgili de sıkıntı var. Casusluk filmleri dalgasına bir de Sovyet karşıtı, komünizm karşıtı, kötülerin Ruslar olduğu filmlerin artmasını ekleyiniz; Filmdeki soruyu tersten sordurur. Bu ne korku, bir faydası olur mu?

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...