25 Kasım 2015 00:41

Dışkılı, idrarlı ortaya karışık!

Dışkılı, idrarlı ortaya karışık!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

12 Eylül döneminde Yeşilyurt köylülerine dışkı yedirmek işkence sayılmazmış, kendisi de bal gibi dışkı yermiş; primatlar birbirlerine dışkılarını ikram edermiş zaten. San Diego hayvanat bahçesinde kendisi görmüş bunu. Sidik de içilebilirmiş, mesela depremde yaşamak için içen varmış. Nihayetinde amonyağı bol bir sıvıymış. Celal Şengör, jeoloji profesörü, böyle söyledi Radikal’deki röportajında. Başka şeyler de dedi; Deniz Gezmiş gibi bir eşkıyanın övüldüğüne tanık olmuş; üzülerek.
Amonyakla sidik içmek arasında fark yaratan kocaman boşluğun etik denen bir şey tarafından doldurulduğunu; primatla insan arasına da kültür gibi uzun bir mesafenin girdiğini hatırlatmayın “hocam”a. Kendisini bir elit olarak tanımladığına ve önüne gelene cahil dediğine göre o bunları hepimizden gayet iyi bilir! Onu ayıplamakla bir yere de varılmaz. Tek dövüşçünün Şengör’den ibaret olduğu bir minderde değiliz ayrıca.
Şengör’ü böyle uluorta konuşturanın, insanın indirgenemez parçalarına kadar indirgenmeye ve onun neredeyse primatlaştırılmaya çalışıldığı bir iklim olduğunu kaydetmeliyiz. Ben bal gibi dışkı yerim diyen bir bilim insanı da, içerdiği madde miktarı üzerinden sidikle amonyak arasında determinist bir ilişkinin kurulduğu laboratuvardan değil, dışkı yemek/yedirmek ile haz arasında bağ kurduğu anda böyle bir sosyal iklim içinden konuşmaktadır.
Silvan’da sokağa çıkma yasağı kaldırıldıktan sonra basında yayınlanan duvar yazıları arasındaki “Kurdun dişine kan değdi” ibaresini hatırlayın. 12 gün boyunca kapatılan şehre “Esedullah Timi buradaydı” imzasını bırakan birtakım paramiliter güçlerin motivasyonu, bir zamanlar dışkı-ölüm-haz arasında teorik bir bağ kuran Freud’u hatırlatır cinsten. Freud insan benliğini id-ego-süperego olarak üç katmana ayırmış; ilkel içgüdülerin sosyal denetimden geçmemiş halinin bilinçaltının derinliklerinde depolandığını söylemişti kabaca. Kanına diş değen kurt olma hali, insanın kendini evrim sürecinde daha ilkel bir noktaya koyduğu durumdur bir bakıma.     
O dişine kan değen kurtlar; Yüksekova’da ilan edilen sokağa çıkma yasağı sırasında, gece vakti, ellerindeki teneke kutularına veya kapalı kepenklere vurarak ses çıkarmaya çalışan kadınları kafese tıkmaya çalışırken gizlendikleri pusudan hırlıyorlardı muhtemelen. Sonra o yazılar “Polisi küçük düşürdüğü gerekçesiyle” alelacele silindi.
Ancak Cizre’de çocuğunun ölüsünü buzdolabında saklayarak cesedinin kokuşmasını geciktiren anneye nazire, Silvan’da kurşunlanan derin dondurucunun fotoğrafı elde kaldı. “Siz ölü yıkamasını bile bilmiyorsunuz” diye halkı aşağılayan ve ona sadece ölülerine nasıl muamele edebileceklerini öğrendikleri bilgi alanını açık bırakan hazretin yönettiği ülkede sevdiklerinin cesetlerinin kokusuyla imtihan edilen bir halk ayakta kalmaya çalışıyor. Fakat sevdiklerinin ölülerini, bilmedikleri için kurşun yağmurundan geçemedikleri için yıkayamadan. Bunlardan birinin cenazesi 59 gün boyunca sınırın ötesinden bu tarafa geçirilmedi. Kimilerinin cesedi yollarda sürüklendi, çırılçıplak teşhir edildi; kimilerinin de organları birbirinden ayrıldı.
Devletin hukuk ve kuralı askıya almadan böyle bir şiddet düzenini işletmesi mümkün değildir. Bunun bugünkü sonucu ise toplumsal bağların tehlikeli biçimde çürüyerek çözülmesi. Bireylerin kültürel ve etik kaygılarla hareket etmesinin güvencesi olan öz denetim, hukukun keyfiliği karşısında tuzla buz olmuş, id süperegoyu ezmiştir.    
Bir primatın saçından tutup sürüklediği kadına tecavüz etmenin bir yaptırımının olmayacağını modern mahkemelerde indirimli kararlarla tescil edildikten sonra ip kopmuştur zaten.
Bunca haltın bu kadar kolay yenebildiği bir ortamda dışkı yedirmekten haz duyabilecek potansiyeldeki insan evladı, yedirilenlerden de Stockholm Sendromuna yakalanmasını, açıkçası kendi primatlığının toplum tarafından da onaylanmasını ve yansıtılmasını bekler. Bu gibiler Deniz Gezmiş gibi isyancılardan bu yüzden hoşlanmaz. Onlar dibin dibine çekilmeye çalışılan insanlığın erdemi, onuru; halt yemekten bal gibi haz alanların korkulu rüyasıdır çünkü.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa