30 Ekim 2015 00:43

AB sandıktan AKP’nin çıkmasını istiyor mu?

AB sandıktan AKP’nin çıkmasını istiyor mu?

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Türkiye’nin yakın geleceğini önemli derecede etkileyecek 1 Kasım seçimlerine iki gün kala AKP ve Erdoğan’ın baskıları bir kez daha Avrupa’nın önemli gündemleri arasında yer alıyor. Koza Holdingin gazete ve televizyonlarına “kayyum ataması”, yapılan baskın Erdoğan ve partisinin nasıl da “otoriter bir rejim” kurmak istediğini bir kez daha gözler önüne serdi.
Hem de seçimlere dört gün kala...
Peki “basın özgürlüğü”nü, “insan haklarını” ve “hukuk devleti”ni Avrupa değerlerinin en üst sırasına koyduğunu ifade eden AB, basın özgürlüğü konusunda Kenya’nın dahi gerisine düşmüş “aday üye” Türkiye’deki bu gelişmeleri nasıl karşılıyor?
AB Komisyonu tarafından önceki gün yapılan açıklamada gelişmelerin “endişeyle” izlendiğine dikkat çekildikten sonra, konunun en kısa sürede Türkiye ile görüşüleceği belirtildi. Hiç şüphesiz; AB son yıllarda Türkiye’de basın ve insan haklarına yönelik yapılan saldırılardan habersiz değil. Hazırlamış olduğu İlerleme Raporu’nda da hak ihlallerine geniş şekilde yer vermiş.
Ne var ki, hafta sonundan bu yana Alman basınında yer alan haberlerde, AKP’ye sert eleştirilerin yer aldığı İlerleme Raporu’nu, sırf oyları düşmesin diye açıklamıyor.
Bu yönde gelen eleştirilere AB yetkilileri genellikle baştan savma yanıtlar veriyor. Örneğin Neues Deutschland gazetesinde yer alan haberde, yetkililer AB Komisyonu Başkanı Jean Claude Juncker’in raporu açıklamak için “uygun zaman kolladığı”nı dile getiriyor.
4 Ekim’de Brüksel’de Erdoğan’la bir araya gelerek AB’ye gelen sığınmacıların önlenmesi için el sıkışan Juncker’in “kolladığı zaman” elbette Erdoğan ve partisinin zarar görmeyeceği bir “zaman dilimi”nden başka bir şey değildir. Hal böyle olunca “temel değerler” diye sıralanan “basın ve düşünce özgürlüğü”, “insan hakları” ve “hukuk devleti” kriterleri dönemsel çıkarlara endekslenmiş demektir.
Dönemsel çıkar açıktır ki; AB ile Erdoğan arasında kısa bir süre önce üzerinde anlaşmaya varılan sığınmacıların AB’ye ulaşmasını durdurmaktır.  AB tarafından “en büyük sorun” olarak görülen sığınmacıların ancak Türkiye’nin yardımıyla çözülebileceği konusunda sayısız açıklama yapıldı. Gerçekten de Türkiye bu konuda kilit ülke. 1 Kasım’dan sonra Erdoğan ve AKP’siz bir Türkiye’nin olmayacağından hareket eden AB’nin karar verici güçleri, alınan kararların sorunsuz hayata geçmesi için bir kez daha AKP ve Lideri Erdoğan’a destek veriyor.
Dolayısıyla da Erdoğan’ın Türkiye’yi hangi tehlikeli sulara çektiği AB’yi pek ilgilendirmiyor.
Zaten Juncker de basına yönelik baskınlardan sonra yaptığı açıklamada endişelerini dile getirdikten sonra, “Bütün bunlar sığınmacılar krizi konusunda ortak çalışmamızı bozmayacak” dedi. (Neues Deutschland, 28.10.2015)
Yani varsa yoksa AB’nin çıkarları...
Halbuki; sadece son iki gün içinde Alman basınında yer alan haberlere bakıldığında dahi Türkiye’nin nasıl tehlikeli bir virajda olduğu kendiliğinden görülecektir. Kendisinden olmayan, kendisini desteklemeyen her kesime karşı tahammülsüz Erdoğan ve partisi, “terörle mücadele” adı altında kendisini eleştiren bütün kesimleri sindirmeyi şiddet aygıtını kullanarak hayata geçiyor.
Die Welt’te Deniz Yücel “Erdoğan otoriter bir rejim kuruyor” başlığıyla kaleme aldığı yorumda “Türk demokrasinin Avrupa’nın desteğine ihtiyacı var. Federal Hükümet de iş birliği karşılığında bu rejime dalkavukluk yapıp destek olacak mı, bunu iyice düşünmesi gerekiyor. Bu halen var olan eleştirel gazetecilere, sivil toplum örgütlerine ihanet etmek anlamına geliyor” (Die Welt, 29.10.2015) cümlelerine yer vermiş.
Merkel, 18 Ekim’de İstanbul’a yaptığı ziyaretle bu “ihaneti” çoktan yapmıştır. Erdoğan ve partisi bu ziyarette aldıkları açık çekle istedikleri gibi baskı ve terör uygulamaya devam ediyorlar. AB’den, Almanya’dan ilişkileri sarsacak bir hamlenin gelmeyeceğinden eminler.
Bütün bunlardan ötürü, Türkiye’de “Erdoğan rejimi”ne karşı mücadele edenler boşuna AB ve Almanya egemenlerine bel bağlamamalı. Zira, gelişmeler AB’nin dönemsel çıkarları gereğince Erdoğan’ın yaptıkları karşısında “üç maymun”u oynamaya devam edeceğini gösteriyor.
Ancak Avrupa’daki basın kuruluşları, insan hakları örgütleri, demokrasi güçleri ve genel olarak emekçiler harekete geçip, “Erdoğan’ın otoriter rejimi”ne karşı uluslararası dayanışmayı güçlendirebilirler. Ancak bu yolla hem Türkiye hem de Avrupa’nın egemenlerinin çıkarlara dayalı çirkin politikaları boşa çıkarılabilir.
Nereden bakılırsa bakılsın katliam ve baskılar Erdoğan ve yakın çevresinin 1 Kasım’a rahat girmediğini gösteriyor. Dileriz 1 Kasım akşamı zor ve şiddetle baskı altına alınan, katliamlardan geçirilenler için umut, zorbalar ve onlara destek veren bütün uluslararası güçler için kabus olur.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...