25 Eylül 2015 00:50

Yalan ve hakikat

Yalan ve hakikat

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Politikacıların  yalancı olduğuna inanılır. Bürok-ratların, başbakanların, cumhurbaşkanlarının ve dahi başkanların. Peki nedir yalan?

“Yalan, herhangi bir kişi, topluluk veya kuruma, yanıltmak amacı güdülerek yapılan rol veya doğru olmayan herhangi bir ifadedir. Daha yalın bir anlamda, yalan yanlış olduğu (doğru olmadığı) bilinmesine rağmen, üçüncü partinin (kişi, topluluk veya kurumun) doğru olarak algılamasını amaçlayan bir hareket veya ifadedir… Bununla birlikte genel olarak yalan tarih boyunca büyük bir ahlaksızlık, kötü bir hareket olarak görülmüştür. ..Dinler tarihinde de yalanın çok önemli bir yeri vardır. Birçok din yalanı yasaklar… Yalan söyleyen yakalanmadığı sürece yalanı uzun süre sürdürebilir. Ancak bu kendisi için bir ekstra bir yük teşkil eder.” (1)

Doğruyu söylemek ise ilk kez Antik Yunan’da 5. Yüzyılda kullanılan bir kavramla  parrhesia ile açıklanır. Hakikati söylemek anlamına gelir. Dürüstlüğün ve onurun erdem sayıldığı yıllardır o yıllar. Yalancılık en büyük suçtur. Üzerinden yüzyıllar geçtikçe durum tersine dönmüş yalancılık prim yapmanın bir yolu olmuş. (Bunda mutlaka ki üretim ilişkilerinin biçimi ve hukuku önemli rol oynamıştır.) Artık yalancılar karşısında hakikati söylemenin risk ya da tehlike arz ettiği durumlarda hakikati söyleyenler suçlu ve günahkar sayılır hale gelmiştir. Toplumda ses çıkaran, itiraz eden, yalanı duyan herkes neredeyse birer doğruyu söyleyen (parrhesiastes) olmuştur. Ya da yalancılık devletin gizli kuralı olunca, Parrhesiastes’lerin sayısı artmıştır. Yalancıların daim oldukları görülmüş müdür? Hayır. Sonunda hakikat karşısında yok olurlar… “Parrhesia  etimolojik olarak pan (her şey) ve rhema (söylenen) sözcüklerinden oluşur ve “her şeyi söylemek” anlamına gelir. Parrhesiastes aklındaki her şeyi söyleyen kişidir. Hiçbir şeyi saklamaz, kalbini ve zihnini konuşma yoluyla başkalarına açar. Açık sözlülük, hakikat, risk ve tehlike, eleştiri ve “ödev” parrhesia’nın önemli bileşenleridir. Parrhesia konuşmacının dürüstlük yoluyla hakikatle, tehlike yoluyla kendi hayatıyla, özeleştiri yoluyla kendisi ya da eleştiri yoluyla öteki insanlarla, özgürlük ve ödev yoluyla da ahlaki kurallarla bir ilişki kurduğu sözel bir etkinliktir. Bu bağlamda, -aslında kelimenin ilerleyen dönemlerde farklı kullanım alanları olsa da- genel itibariyle, parrhesia, bir hakikati söylemenin risk ya da tehlike arz ettiği durumlarda kullanılan bir söylem biçimidir. Buna verilebilecek -bilinen- en eski örnek de kuşkusuz düşündüğü şeyi savunması karşısında, bundan ödün vermeyerek, ölüme mahkum edilmiş olan (bir parrhesiastes figürü olarak) Sokrates’tir. “ (2)

Tekrar bu güne gelirsek; ellerindeki tüm olanakları yalanla kullanan, bir devletle karşı karşıyayız.  Televizyonlara çıkıp gözümüzün içine baka baka yalan söylüyorlar.

Doğruyu göstermeye çalışan fotoğrafçılar artık söz ve yazının üstüne görüntüyü ekleyen birer parrhesiast gibi, canları pahasına alanlarda çalışıyorlar. Yalanları deşifre edip gösteriyorlar. Fazla söze gerek yok. Yasaklar, yok saymalar, katliamlar algı mühendislikleri işe yaramayacak. Evet fotoğraflar / videolar doğruyu göstermeye devam edecek. Artık iki yüzyıl öncesinin muktedirlerinin yazı ve sesle halkı kandırdığı günler geçti. Retorik dil görüntü karşısında küfür ve hakarete dönüştükçe haklılığımız ortaya çıkmaktadır.

Bu günün muktedirleri iletişim araçlarına fotoğrafları, görüntüleri ekleyerek, oynayarak dezenformasyon yaratmak için ne kadar çabalarsa çabalasınlar hakikatin üstünü örtemiyorlar.

Bir algı örneği; “…Her şey ana akım medyanın iktidar baskısı ve Kürt sorunundaki devletçi tutumundan/refleksinden kaynaklı Kürt coğrafyasında yaşanan polis şiddetini ve gerçekleri saklamasıyla başlıyor. Ardından manipülasyon yapılacak olaylar hakkında kaynağı belirsiz olan ve genellikle farklı ülkelerden ya da önceki yıllardan fotoğraflar sosyal medyaya servis ediliyor. Sosyal medyada bilgi akışının azlığı ve karmaşasıyla fotoğraf kısa süre içerisinde yayılıyor. Ardından “AK troller” dediğimiz, binlerce takipçiye sahip hesaplar devreye giriyor ve “Bu fotoğraflar Cizre’den, Silopi’den değil” propagandası ile farklı bir gerçeklik yaratılıyor. Propaganda ile birlikte yaşanan olayın kendisinin ve etkilerinin gerçekliği ve olaya ilişkin görüntüler değersizleştiriliyor…” (3)

Son 2 aydır yaşananlardan, Gezi direnişlerine kadar gitmemiz fazlasıyla kanıtları ortaya koyuyor.
Sahi bu gün 25 Eylül 2015 itibariyle, “Kabataş’ta başörtülü bacımı sürüklediler, camide içki içtiler, ayakkabıyla girdiler, görüntüler bu cumaya “ denmesinin üstünden 117 hafta geçtiğini hatırlıyor musunuz? Yalanların kronolojisini döksem gazetenin sayfaları yetmez.

Siz en iyisi Google’a şunları yazın ve arkanıza yaslanıp kahvenizi içerken bu yazıyı bir daha okuyunuz. Ayakkabı kutusu, gemi – gemicik. Tek dil, tek bayrak, tek vatan, tek millet. Esad’ın Esed oluşu, Cemaat, bakan ve saat, Reza Zarrab, dört bakan ve rüşvet, havuz medyası, çelik kasa, ucube, çapulcu,

Hele bir de Google-görsellerden aratın bakın, Keps sanatında nasıl  öncü olduğumuzu görün. Keyifli(!) hafta sonları…

Meraklılarına;
(1) https://tr.wikipedia.org/wiki/Yalan
(2) https://parrhesiadergi.wordpress.com/parrhesia-nedir/
(3) Kürtlerle savaşın yeni ayağı: Sosyal Medya ve Dezenformasyon; Faruk Ayyıldız http://www.evrensel.net/haber/261094/kurtlerle-savasin-yeni-ayagi-sosyal-medya-ve-dezenformasyon

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...