23 Eylül 2015 00:57

Cehenneme bir odun daha!

Cehenneme bir odun daha!

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Rusya’nın belindeki tabancayı açıktan gösteren kabadayının mahalle kahvesine girmesi gibi Ortadoğu’da boy göstermesi, hiç hayra alamet değil. Dün Sinan Birdal bu köşede, Amerika’nın şerrinden bıkmış olanların -bu arada kimi solcu çevrelerin de- bu gelişmeden yürek ferahlatan bir serinlik hissine kapılmalarına dokundurdu. Ortada sevinilecek bir durum yok. Her şeyden önce, bölgeye silah ve asker yığınağının artmasının barışa katkı sağlayabileceği, savaşın mantığına aykırıdır.
Nitekim Ortadoğu’nun en uyanık fırlaması olan İsrail derhal gardını alarak, siperlerini derinleştirmeye başladı bile. Rusya’nın varlığı ateşi büyüten bir rol oynayabilir.

Kuşkusuz, bölgede at oynatmak isteyen herkesin ortak gerekçesi olan IŞİD bu büyük kapışmada yeri olmadığını anlayarak inine çekilecek ve meydan asıl pehlivanlara kalacak. O zaman defterin başına dönülecek ve hesaplar yeniden görülecek.
Bu arada, Rusya’nın atılgan tutumunun ABD’ninki başta olmak üzere, bütün planları değiştirdiğini şimdiden görebiliyoruz. Özellikle Esad’a ömür biçenlerin hevesleri de hayalleri de artık tümüyle suya düşmüş görünüyor. Yine başta ABD olmak üzere, orta ya da uzun vadede Esad’lı çözüm yolları üzerinde görüşmeye açık olduklarını dillendirmeye başladılar. Avrupa ise, özellikle başına sarılmış göçmen belasını bu yoldan hafifletmeyi umuyor. Bu kısa vadeli çıkar hesabı; ama Ortadoğu’ya bulaşmanın hangi beklenmedik barut fıçılarını ateşleyebileceğini göstermesi bakımından önemli bir ders niteliğinde.
İsrail’in Rusya’da konuyla ilgili “ağırbaşlı” görüşmeler yapmasının, haberlerde ifade edildiği gibi, yalnızca “Yanlış anlamaları önlemek” gibi bir amacı olduğuna inanmak için pek saf olmalıyız. Suriye’de geniş işgal alanları yaratmış olan ve bunu yıllardır elinde tutan İsrail açısından Rus varlığı, potansiyel bir müdahale gücünün burnunun dibine gelmiş olması demektir. Golan Tepelerinin bölgede yarattığı köklü gerilim, IŞİD çatapatının yarattığı kaostan çok daha etkili ve süreklidir. Ve herkes biliyor ki, bölgede esas, değişmez ve sürekli kriz merkezi İsrail’dir ve kıpırdayan her şey, er ya da geç İsrail’le başlamış ve devam eden büyük, tarihsel sorunlara bağlanacaktır. Mısır’ın bertaraf edilmesinden sonra bölgede İsrail’i sınırlayan, tek gerçek güç Suriye idi. Bu yüzden İsrail krizin başından beri, Suriye’nin kendi dışındaki güçler tarafından yok edilmesini bekledi. Doğrudan devreye girmedi, yalnızca Suriye’nin yedek gücü durumundaki Hizbullah’la uğraştı. Şimdi her şey farklı. Rusya artık Suriye’nin yanında ya da arkasında değil, içindedir ve bu artık bir “güç gölgesi” değil, gücün kendisidir.

Netanyahu, Putin’le yaptığı görüşmede, Rusya’dan ziyade, Hizbullah ve İran’ı tehdit olarak gördüklerini belirmiştir. Bir bakıma, “Madem geldin, en azından onları dizginle, seninle de kötü olmayalım” mealinde sözler söylemiştir.  Putin ise, orada meşru bir güç olarak bulunmalarını, “Suriye, kendi devletini korumaya çalışıyor” sözleriyle temellendirmiştir. Uluslararası hukukta, bir ülke, bir başka ülkeden kendi varlığını koruma adına yardım talep edebilir ve şimdi Rusya-Suriye ilişkisinin açıklaması budur. Ucu açık bir anlaşmadır bu; Suriye’nin varlığını tehdit edenler kimlerdir? Bir listesi yapılmaya kalkışılsa, en başta İsrail’in adının yazılacağı aşikardır. Ateşin büyüme olasılığını arttıran unsurlardan biri budur. Kapısı Dünya Savaşı’na kadar açılabilecek bir olasılık!

Diğer yandan, bölgedeki ittifaklar yelpazesinde Türkiye’nin yeri iyice can sıkıcı hale gelecektir. İsrail’in ucundan ucundan da olsa sahneye çıkması, Esad karşıtı cephenin en hırçın çocuğu olan Türkiye’yi onunla aynı safta bulunmasını (Bugüne kadar esasen böyle olan ama üstü örtük duran bu ilişkinin açığa çıkmasını) zorunlu hale getirecektir.

Kısacası, cehennem kazanı fena fokurduyor ve Rusya’yla gelen odun, ateşi daha da güçlendirmek için şimdilik kenarda duruyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...