05 Eylül 2015 01:00

İntikam

İntikam

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Doldurulan deniz, bir fırsatını bulunca kendisinden çalınan alanı geri alırsa ya da tabiat kendisine yapılan tahribatın zamanı gelince yakıp yıkarak intikamını alırsa, benzer şekilde sistemin ezdikleri de zamanı gelince intikamını alır ve alıyor da! Ancak, intikamcılar burada da kapitalizmin oyununa gelerek, topluca ve isyan şeklinde değil de, teker teker ve yine kapitalizme hizmet edecek şekilde davranıyorlar. Bunda şaşılacak bir şey yok, çünkü sistemin askeri, polisi, üniversitesi ve sahtekar politikacıları var.
Çeşitli medya organlarında sahile vuran bebeklerin acı tablosu hepimizi yürekten yaraladı. Sade çocuğun cesedi mi, Akdeniz’de boğulan, saatlerce kurtarılmayı bekleyen insan trajedileri her gün içimizi sızlatıyor. Akdeniz nerede ise mülteci mezarlığına dönmek üzere. Bu tablolar yaşanırken Suriyeli ufak bir çocuk İngilizce olarak tüm dünyaya ilginç bir mesaj verdi: “Savaşı durdurun, biz Avrupa’ya gitmek istemiyoruz!”
Ne gariptir; içimizde birbirimizde çatışıyoruz, asıl nedene inmeden sanki göstermelik şekilde sulh ya da barış yollarını arıyoruz! Akdeniz’de insanlar boğuluyor, sistemin esasına inmeden ancak birbirimizi suçluyoruz, neden? Çünkü, şunu çok net biliyoruz ki, kapitalizmde kölelerin üzerine basılarak bugünkü servet yığıldı, şimdi geçmişin kölelerinin torunları atalarının hakkını arıyor.    
Dünyanın merkezi ülkelerinde neden gerçek çözüm düşünülemez, çünkü gerçek çözüm varsılların ciğerini söker. Gelir dağılımını düzeltmek yerine sadaka kültürünü geliştirmek kimin işine geliyorsa, bugün zengin ülkelerin yaptıkları tam da budur. Aynı şekilde Türkiye’de de çatışma ve akan kanı durdurmak sistemik bakış açısı ile olanaklı olduğu halde, kimse bu kıyıda dolaşmamakta, çünkü onlar da sisteme girmeden soruna geçici çözüm üretmeye çalışmaktadır; bir taraf kazanımlarını tüketmek istememekte, diğer taraf da kimin emrine girdiğinin farkına varamamaktadır.
Tabiatıyla, her sorunu sisteme bağlayarak, elimiz kolumuz bağlı şekilde sistemin değişmesini bekleyemeyiz.
Kısa sürede yapılabilecekler üzerinde de kafa yorup, yapılması gerekenleri yapmaya çalışmalıyız. Ancak böylesi yolda çaba sarf ederken aynı zamanda asıl ve uzun dönemli kalıcı nihai çözüm yolları üzerinde de düşünmeli ve o yolda çaba harcamalıyız.
Akdeniz suları göçmen insanların mezarına dönüşürken, ufak bir çocuk cesedi karaya vururken arsız siyasiler bu konuda ahkam kesip nutuk atarak, Avrupa’nın ve insanlığın bundan utanması gerektiğini haykırmaktadır.
Ne kadar ucuz bir mantık ve timsah gözyaşları!
Sanayileşmenin ilk dönemlerinde de Afrika ya da Uzakdoğu’dan köle çekerek kalkınmasını gerçekleştiren bugünün kalkınmış ileri ekonomileri bugünün kölelerinden de bir şekilde yararlanmayı düşünmeye başlayabilirler. Bugünkü kurtuluş yöntemi de yine modern köleleri sömürme sisteminden geçecektir.
Günümüzün kapitalizminde yoksulluk ve işsizlik gibi insanları acze sürükleyen konuların köklü çözümü yerine, bunların yoksulun bilincini fazla hareketlendirmeden “sürdürülebilir” konu olarak ele alınması yoluna gidildiğine tanık değil miyiz! Dünyada büyük merkezlerin iş dünyası yöneticilerine mülteci dramı üzerinde nutuk atarak ahkam kesenler kapitalizmin ve acımasız emperyalizmin çirkin emellerine hizmet etmekten kendisini alamadığını görmüyor muyuz! Siyasi İslam’ın neye hizmet ettiğini anlamıyor muyuz!
Bugünkü sömürü düzeninde bu ilişkiler karmaşası ilginç bir çelişki değil, bir yanı ile vicdanları burkan korkunç bir sahtekarlık, diğer yanı ile de umulmaz bir çaresizlik ifadesidir! Kapitalizmin ürünü ancak böyle bir karmaşa olabilir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa