03 Eylül 2015 01:00

AKP'li vekilin Levent Tüzel tartışması

AKP'li vekilin Levent Tüzel tartışması

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Muhsin Kızılkaya... AKP Mersin Milletveki sıfatını taşıyor. Aynı zamanda Habertürk gazetesinde köşe yazarı.
Geçtiğimiz pazar günkü köşesinin başlığı şöyle: Bir Bahçeli, iki Tüzel!   
Yazıda, Devlet Bahçeli (MHP Genel Başkanı) ile HDP İstanbul Milletvekili Levent Tüzel’in (EMEP Kurucu Genel Başkanı) bakanlık tekliflerine yaklaşımını ele almış!
Tüzel’in, kendisine gelen geçici hükümette bakan olma teklifini reddedişini ‘Kürtlerin ders çıkarması’ gereken bir durum olarak tanımlamış.
Tartışmasız, tarih ders çıkarılacak sayısız gelişmeyle doludur. Bu durum da, Kızılkaya’nın bahsettiği gibi o sayısız derslerden biri olabilir. İşte bu yüzden...
AKP’li oluşuna bakmadan...
Hiçbir ön yargı taşımadan...
Kendisi de Kürt olduğu için...
Kızılkaya’nın analizinde, Kürtler adına ‘hassasiyetle ders çıkarmaya çalıştığı’ varsayımıyla hareket edelim.
Takdir edersiniz ki... Varsayımımızdaki ‘hassasiyetin’ var olabilmesi için analizde iki şeyin olması gerekir. Birincisi; gerçekçi ve sağlam veriler. İkincisi ise analizde tutarlık.
Bu ikisi yoksa hassasiyetten değil gelişigüzellikten bahsedilebilir...  Deneyimden, tarihsel ve bilimsel birikimden süzülmüş bir dersten değil, laf kalabalığından, çamur taktikten bahsedilebilir ancak.
Unsurlardan ilki olmazsa olmazdır! Yani veriler gerçeğe dayanmaz ve temelsiz olursa ikincisine bakmaya bile gerek yok!  

‘SAVAŞ VE DEVRİM’ STRATEJİSİ KİMİN?

Tüzel kendisine önerilen bakanlığı... Mensubu olarak parlamentoya girdiği partisi HDP’nin “cevaz” vermesine rağmen reddetti.
Kızılkaya’ya göre bu durum... “Türk sosyalist solcularının Kürt meselesinin barış yoluyla halli karşısında öteden beri takındıkları tavra mükemmel bir örnek teşkil ediyor.”
Neymiş bu tavır?
Kızılkaya’nın cevabı şöyle: Türk solcuları, Kürtlerin “kurtuluşunu” hep Kürtlerden daha çok önemser göründüler. Her defasında Kürt politikacılar barış dedikçe, ilk “fırçayı” hep “müttefikleri” Türk solcularından yediler. Her defasında, “Ne barışı, daha devrim yapacaktık” deyip onları yeniden çatışmaya zorladılar.
Yazıdan anlıyoruz ki... Bakanlık teklifini kabul eden Kürtler (HDP) ‘barış eli’ uzattı. Tüzel ise çatışmacı bir anlayışın temsilcisi olduğu için reddetti.
Acaba öyle mi?
Hemen konuya girelim. PKK lideri Öcalan yakalandığından bugüne... PKK’yi (Kendilerinin devrim yapacak olup olmamasından bağımsız olarak) çatışıp çatışmadığına bakarak ‘devrimci’ ya da ‘reformist’ ilan eden birçok akım gördük. Ama asla, EMEP’in değerlendirmelerini çatışmaya dayandırdığına tanık olmadık.
Bir tane bile örneğine rastlayamazsınız.  
Kimi “sol” çevrelerde, savaşın devrimlere yol açan olumlu bir etken olduğu düşünülmesine... Devrim umudunun bir savaş beklentisiyle birlikte yaşayabilmesine karşı...
EMEP’in teorik yayın organı Özgürlük Dünyası’nda verilen net cevabı aktaralım: Savaşın esas olarak kapitalizmin yaralarını onarmaya hizmet eden, ekonomik, toplumsal ve kültürel olarak emperyalizmin koruyucu meleği olduğunu unutmamak gerekir. Emperyalizmin meleği, halkların Azrail’idir.
Durum net! Ama yine de vurgulayalım: EMEP’in (sınıf mücadelesine olan inancı gereği) ‘Bahsedildiği gibi bir savaş üzerinden devrim’ stratejisi yoktur.
HDP ile Tüzel arasındaki tutum farkını tartışabiliriz, eleştirebiliriz. Fakat bu tutum farkını asla ‘çatışmacılık ve barışçılık’ diye sınıflandıramayız. Bunun temeli yok!    

‘KÜRTLERE SAYGI’DA AKP İLE KARŞI KARŞIYA GELMEK

Kızılkaya yazısında... “Aklın kendilerinde, gücün Kürt’te olduğuna inanan, kendi akılları Kürt’ün gücüyle birleştiğinde ‘sosyalist devrimin’ kaçınılmaz olduğunu sanan”lardan bahsetmiş.
Kendisini, ‘Marksist sosyalist’ bir hareket olarak tanımlayan EMEP’in öyle sanmadığı, öyle düşünmediği kesin.
Marksist sosyalist hareket, işçi sınıfından kopuk, onun iktidarı olmayan bir sosyalizm tarif etmez. Hele de devrimi, kendi aklını, bulduğu Kürt ya da başka bir gücün üzerine bindirilerek yapılacak iş olarak hiç görmez.
EMEP, ulusların kendi kaderlerini tayin hakkını savunan bir partidir.
Dolayısıyla...
“Ezilen ulus milliyetçiliğinin işçi sınıfının birliğine vereceği zarar”...
“Ezilen ulusun emperyalizmin dümen suyunda olması”...
Ve daha sıralanabilecek pek çok mazerete...
EMEP hiç prim vermez. Vermemiştir. ‘Ulusların kendi kaderlerini tayin hakkı’nın ‘kutsal değerler’ adına ayaklar altına alınmasına karşı amansız mücadelesi ortadadır. Yayın organları bu duruşu anlatan sayısız yazıyla doludur.
Kürtler ya da ezilen başka halklar... Kaderini, ayrılıp kendi devletini kurarak mı, özerklik, federasyon ya da başka bir biçim altında mı gerçekleştireceğine kendileri karar verir.
EMEP bunlar üzerine fikrini söyler. Lakin, kendi fikri dışında bir tayin çıkarsa da o karara saygı göstermek EMEP için ilkesel bir tutumdur.
‘Sosyalizm gelsin biz sorunu orada hallederiz’ demediği, çözümü geleceğe havale etmediği gibi... Türkiye’de sermaye güçlerinin (AKP de dahil), “Kürtlere, kaderi biz tayin ederiz; siz bizim tayin ettiğiniz alanda verebileceklerimizle yetinmelisiniz” anlayışının da karşısına dikilir.
Söz konusu tavır, Kızılkaya’nın vekili olduğu AKP tarafından sergilenince de ortaya konur.
Kürtlerin tayin hakkına saygının gereğidir, söz konusu dikiliş!
Tüzel’in bakanlık teklifini kabul edip etmemesi, tayin hakkı ekseninde tartışılacak bir durum değil. HDP’nin diğer 2 vekilinin bakanlık teklifini kabul edişine Tüzel’in savaş açmadığı ve saygı duyduğu çok açık.
EMEP Genel Başkanı Selma Gürkan da, HDP açısından kararı anlaşılır bulduklarını deklare etmiştir.

SOLCULARI KURŞUNA DİZELİM BARIŞ GELECEK!

Kızılkaya buyurmuş ki...
Türk solcuları, Kürtlerin “yakasından” düşmedikçe ne Kürt’ün başı rahat bir yastık yüzü görecek, ne de bu ülkeye gerçek bir barış gelecek.
Bu mantığa göre bütün solcuları kurşuna dizersek barış gelir, Kürtler rahata erer! (Yorumu siz değerli okurlara bırakıyorum.)
Yakaya yapışma-EMEP meselesine gelince... Kızılkaya bilmiyor olamaz!
EMEP, hiçbir birliği, cepheyi solcuların birliği olarak ele almaz. Kürtlerin etrafında ‘solcular biriksin’ anlayışının karşısındadır.
Emek, demokrasi ve halk güçlerinin birliği ve ortak mücadelesi sorunudur, EMEP’in derdi.  
17 Haziran 2014’te... HDP’de yer almayacağını açıklarken de söz konusu derdini EMEP, net bir şekilde ortaya koymuştur. (EMEP neden HDP bileşeni değildir, isteyen ‘emep.org’ sitesine girip bakabilir.)
Kürtlerin ‘yakasına’ yapışmadığı gibi düşmanlık da yapmamıştır. Kürt ulusal hareketi ve onun siyasi temsilcileriyle, demokrasi güçlerinin ortak mücadelesi ve ittifakı temelinde birlikte yürüme kararlılığını sürdürmüştür.   
Bugün de aynı tutumunu sürdürmektedir.
Belki konumuz bu değil ama bir parantez açmakta yarar var! ‘Türk solcuları’ kavramını kullanan Kızılkaya belki bilmiyordur. ‘Sol’ kavramı, Marksist literatürde genelde ‘olumsuz’ anlamda, Marksizmden ‘sol’a sapmalar için kullanılır. ‘Sol’culukla tanımlanamayacağı gibi, enternasyonal bir anlayışa sahip olan EMEP, ‘Türklükle de tanımlamaz.
Kızılkaya iddialarını temellendirmediği gibi... Toptancı bir anlayışla EMEP’i, ‘sol bir torba’ içine atmış, yıllarca savaş açtığı anlayışlarla eşitlemiştir.
Peki bunu neden yapmıştır?
Basit bir taktik olduğunu düşünüyorum: Kürtler ittifakı AKP’nin dışında başka bir yerde aramasın!
‘Kürtleri düşünüyor gözüküp’ kendi fikrini dayatmak için başvurulmuş kötü bir taktik.

DİL ÖNEMLİ ELBET DE...

Biz de Kızılkaya’nın yazısının başlığına gönderme yapıp rahatlıkla şöyle diyebiliriz:
Bir temelsiz, iki ‘kötü taktik’.
Eleştirelim, tartışalım, fakat çarpıtarak değil Sayın Kızılkaya.
Kimin ne dediği net olarak bilinsin, anlaşılsın.
Şu cümlenden “dil ve üsluba” önem verdiğin sonucu çıkıyor: “Bu memleketin milliyetçisi Devlet Bahçeli ile sosyalist solcusu Levent Tüzel’in hem dili hem de tavrı ne yazık ki barışa hizmet etmiyor.”
Belli ki Levent Tüzel’in, ‘savaş hükümeti’ tanımlamasına itirazın var.
‘Dil’ denilince sadece uzlaşı akla gelmez! Sahicilik de ‘dilin’ önemli bir unsurudur. Örneğin... ‘Kürt sorunu’ derseniz başka, ‘terör sorunu’ derseniz başka, ‘Doğu’nun ekonomik sorunu’ derseniz bambaşka çözümlere yönelirsiniz.
Çoğu zaman olumlu gelişmelere yol açan şey ‘sahici’ bir dildir.
Hiç düşündün mü?
Belki de, barışa en çok hizmet edecek sahiciliği, ‘savaş hükümeti’ tanımı taşıyor.
Bir başka yazıda, tanımın sahici olup olmadığını tartışmak üzere!
Saygılar.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...