30 Ağustos 2015 01:00

'Milli ve ulvi hassasiyetler' meselesi

'Milli ve ulvi hassasiyetler' meselesi

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Kirvem,
Başbakan Davutoğlu Alevi önderleriyle Çankaya Köşkü’nde yaptığı toplantıda “meselelerimizi biliyoruz” dedi. Alevilere methiyeler dizdi.
“Biz vatandaşlar arasında fark gözetmeyiz” fetvasıyla sözlerini sürdürürken, aslında gelip geçen veya günümüzde de hemen hemen bilumum politika kurmaylarının dillerinden düşmeyen bu bildik, bu klasik, bu tatara titiri, kakara makara makamındaki cümleyi, tıpkı “benim oğlum bina okur, döner döner yine okur” misali tekrarlayıp dururken, acaba dediklerine bizatihi kendisi de inandı mı bittabii ki bilemem!
Kirvem, senin de bildiğin gibi tamı tamına yirmi yıldan beri “mesele”ler başlığı adı altında bu köşeden dilimin döndüğünce, elimden geldiğince, en önemlisi de yarım yamalak aklımca “kalemşor”luğa soyunup, dolayısıyla ülkemizin bitip tükenmeyen “sorun”larına karınca kararınca değinip, hatta bu bapta hesapça çözümden yana laflar karalayıp durdum ama, geriye dönüp baktığımda kendi payıma gerçekleri söylemem gerekirse; görünen o ki boşa kürek çekip zaman öldürmekle oyalanmışım ka yavrum!
Tamam! Benim gibi andavallı, bir o kadar da dangalağın tekinin sanki babasının malı gibi çöreklenip oturduğu bu köşeden yıllarca laflayıp, şu ya da bu “mesele”ye parmak basmasının zaten kıymeti harbiyesi olmayacağı malum olmasına malumken, peki seneler senesi devletin en yüce makamlarında, en yüce koltuklarında oturan zat-ı muhteremler acaba bu ülkenin irili ufaklı hangi meselerine çözüm üretip “derman” oldular ağparik!
Olmadılar, olamadılar; çünkü geride bıraktığımız doksan yıllık cumhuriyet tarihi boyunca hangi konuda olursa olsun iki çift laf edip, üç kelam buyurduklarında, aslında sadece zevahiri kurtarmanın yollarını arayıp, öte taraftan “benim halkım, benim vatandaşım” deyu deyu halkın deyim yerindeyse ümüğünü sıkıp her fırsatta tepesinde boza pişirdiler!
Üstelik gerek  yurt sathında gerekse yaban ellerde attıkları her “yanlış” adımın, her yampiri davranışın ceremesini bir taraftan maalesef “ağzı var dili yok” halka ödetirken, diğer yandan özellikle de son zamanlarda ülke genelinde hemen neredeyse her şey terso gidip, içinden çıkılmaz boyutlara ulaşınca; bu kez de dillerine pelesenk ettikleri “milli hassasiyetler” tekerlemesine, tıpkı yine Davutoğlu hazretlerinin geçen gün Alevilere seslenip bu bapta gaz verirken, bununla yetinmeyip, bu hassasiyet katarına ayrıca bir de “ulvi” hassasiyetleri eklemesine acaba ne demeli!
Piri, “usta”sı illa da “başkanlık sistemi” deyip, bunu da halka yutturamayınca, yine de huylu huyundan vazgeçmez misali kapalı kapılar ardında direkt veya dolaylı yollarla “çömez”i Davutoğlu’ya verdiği taktikler sonucunda milleti iki aylık bir aradan sonra “yeniden seçim”e sürükleyip, dahası da bütün bu olumsuz gelişmelerin “esas oğlan”ı sanki kendisi değilmişçesine, “Herkes egolarını bir kenara bıraksın!” diye buyuran dillere kitakse!
Öyle ya da böyle, özüme göre, bir ülkede işler sarpa sarıp şu veya bu nedenlerle arapsaçına dönüşünce, devreye balıklama giren “milli”, onun yanı sıra, keza “ulvi” hassasiyetler zincirine bir yenisi eklenip, dahası da her geçen gün bu hamaset kokan laflar ısıtılıp ısıtılıp temcit pilavı gibi ortaya sürülüyorsa, gari o memleketin hali ahvali Allah’a mı kalmıştır, kim bilir Kirvem!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...