30 Ağustos 2015 01:00

Odisseus yurduna dönünce

Odisseus yurduna dönünce

Fotoğraf: Envato

Paylaş

KralOdisseus, katıldığı Troya savaşından yirmi yıl sonra bile hâlâ yurduna dönememişti. Haliyle onun öldüğünü düşünen bazı egemenler de, sözde dul kalan karısı Penelopeya’yla evlenebilmek için onun sarayına çöreklendiler. Hem sarayın, hem de halkın nesi var nesi yoksa, arsızca yiyip içmeye başladılar. Odisseus’un yeniyetme oğlu Telemahos da, bu asalaklardan hem evini, hem de halkını kurtarmak için, anası kraliçe Penelopeya’dan habersiz, babası Odisseus’u, deniz ötelerinde aramaya çıktı.

BÜTÜN AKDENİZ ZEYTİN KOKMAYA BAŞLADI...

Troya’dan sağ salim dönebilen birkaç Yunanistanlı kent kralının ülkesine gidip onlarla konuştu, ama babasının sağ olup olmadığı konusunda bir bilgi edinemedi! Haliyle ülkesine geri dönmek üzere yeniden denize açıldı... Ner var ki bu arada anası Penelopeya’nın taliplerinden arsız Antinoos ve yirmi kadar yandaşı; gemisi ve yoldaşlarıyla dönecek olan dikbaşlı Telemahos’u, ülkesine ulaşamadan öldürmek üzere, pusuya yattılar...
Akdenizli halklara zeytin ağacını armağan eden tanrıça Atena; çok sevdiği Odisseus’un oğlu Telemahos’un arkadaşlarıyla birlikte ülkesine geri dönmek üzere denize açıldığını görünce, başına gelecekleri bildiği için, ona gizlice klavuzluk etmeye karar verdi. Bulutların üstündeki sarayında, barış şölenlerinde giydiği giysilerini geçirdi hemen sırtına. Ve en sevdiği barış ezgisini mırıldanaraktan zeytinyağlı kremler, kokular süründü. Sonra da yıldızlarla kaynaşan o masmavi boşluğa bırakıverdi kendini... Ve yıldızları okşaya okşaya, Telemahos’un gemisine bir kuğu kuşu gibi sessizce kondu.
Konar konmaz da, bütün Akdeniz zeytin kokmaya başladı...

TANRIÇA ATENA HEP YOLDAŞI OLDU...

Bu arada şafak tanrıçası güzel Eos uyanmış; karaları, denizleri ve de gökyüzünü yeşile, maviye, safran sarısına boyamak üzere hazırlanıyordu. Tanrıça Atena; Telemahos’un gemisine tuzak kuran Antinoos ve arkadaşlarının gözlerini bağladı. Böylece Telemahos’un gemisi, ülkesi İthake adasına, kimselere görünmeden sağ salim ulaştı... Telemahos arkadaşlarından ayrıldı ve ayakları onu sadık çobanları Eumayos’un kulübesine doğru yönlendirmeye başladı. Gerçekten de onu çocukluğundan beri güdüp yeden bu çoban amcasını çok özlemişti Telemahos... Zaten çoban Eumayos da, dile gelmez bir sevgiyle tutkundu ona.
Aynı günlerde Telemahos’un babası kral Odisseus da, Troya savaşı sonrası tek başına ülkesine dönebilmiş, onu çok seven tanrıça Atena’nın yardımıyla, yaşlı bir dilenci kılığında, sadık çobanı Eumayos’un kulübesine sığınmıştı... Ne var ki savaşa giderken götürdüğü gemilerin ve de gemilerdeki gençlerin tümünü yitirmişti!
Yirmi yıl önce Troya’ya doğru gemilerinin yelkenlerini açtığında; oğlu Telemahos, gözü yaşlı karısı Penelopeya’nın kucağında henüz bir bebekti... Haliyle Odisseus; kendi yokluğunda karısı, oğlu ve de halkının başlarına gelenleri iyice öğrenebilmek için, “kral Odisseus kimliğini” gizliyordu. Çoban Eumayos da; gerçek kimliğini çözemediği dilenci kılığındaki kral Odisseus’u, Akdenizlilere özgü candan bir konukseverlilikle ağırlamaktaydı çoban kulübesinde...

BABASI KRAL ODİSSEUS DA AYNI KULÜBEDEYDİ

Telemahos; şafak tanrıçası güzel Eos’un saldığı o soluk sabah aydınlığında, çoban Eumayos’un kulübesine ulaştı ve kulübeyi koruyan köpekler de hemen kuyruklarını sallaya sallaya Telemahos’un çevresinde dolanmaya başladılar. Bu arada çoktan uyanmış olan dilenci kılığındaki Odisseus, köpeklerin o sessiz koşuşturmalarını görünce; “Baksana  Eumayos” dedi yüksek sesle, “herhalde bir arkadaşın geldi. Köpekler havlamak yerine habire kuyruk sallıyorlar!..” Odisseus tam bu sözleri bitirdiğinde, kapı aralığından görünüverdi Telemahos. Çoban Eumayos da onu öyle aniden karşısında görünce, elindeki tabakları bırakıverdi! Dili tutulur gibi oldu. Hemen koşup sarıldı Telemahos’a.Gözlerinden, yanaklarından öptü. Sonra ellerinden tutup uzun uzun yüzüne baktı yaşlı gözlerle... “Hoşgeldin, gözümün nuru evladım!” diye gürledi birden.“Sen deniz ötelerinde babanı aramaya gittiğinden beri, kendimde değildim. O ananın taliplerinden bazıları denizde tuzak kurmuşlardı seni yok etmek için... Neyse geldin ya, çok şükür!..

BABAMIN YATAĞINI ÖRÜMCEKLER Mİ SARDI?

Çoban Eumayos hemen Telemahos’a oturacak yer hazırlamaya başladı. Telemahos da; “Bırak bu telaşı Eumayos amca,” dedi gülümseyerek. “Şöyle karşıma geç!.. Söylesene, anam bir yandan taliplerini oyalayıp babamı mı bekliyor, yoksa... Yoksa o adamlardan biri alıp evine mi götürdü onu?”
Bütün sevecenliğiyle; “Hele şöyle bir yerleşelim, hepsini konuşacağız,” dedi çoban Eumayos. Hemen kolundan tutup odaya buyur etti. Dilenci kılığındaki Odisseus da ayağa fırladı birden. Telemahos da ona; “Rahatını bozma, sevgili ihtiyar,” dedi ve kolundan usulca tutup gene yerine oturttu. Sonra tam dışarıya çıkacakken çoban Eumayos’un kulağına eğilip; “Bu yabancı kim, çoban amca?” diye sordu.  Baştanrı Zeus’un yolladığı bir konuk oğlum,” dedi Eumayos fısıldayaraktan.
Telemahos; dilenci kılığındaki adamın hiç de öyle sıradan biri olmadığı duygusuna kapıldı birden...

***
Sevginin, ne kadar dağıtılırsa o kadar çoğaldığını göreceğimiz günlere, diyoruz bu hafta da...

SAÇTIKÇA ÇOĞALDI
Nasıl da gülümsediler,
Dün sabah görünce beni,
O mayıs çiçekleri parklardaki.
Bütün gece süslenip püslenmişler,
Akdeniz kokularından belliydi.

Hep onlarla büyüdüm zaten...
Sık sık çağırırlardı beni ormanlardan.
Hele akşam çökmeyegörsün penceremden,
Odam Driyad ezgileriyle dolardı.
Ve bir külkedisi olurdu o gizli aşk,
Hani hep yüreğimde saklıydı.

Dağıttım işte o aşkı yıllardır,
Dağ bayır kentler boyu.
Azalmadı hiç;
Saçtıkça bölüştükçe,
Habire çoğaldı...

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...