27 Ağustos 2015 00:58

Doğa, hayvanlar, insanlar

Doğa, hayvanlar, insanlar

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Dünyada her şeyin merkezine insanı koymak ve “insana göre” değerlendirmek genelde kabul gören bir görüş. Ama bu hep böyle gitmez.
İnsan insanı anlamalı.
Yetmez.
İnsan doğayı da anlamalı.
Bitkileri, hayvanları…Üstelik insanı merkeze almak şart da değil.
Yazımızın ikinci konusu buna dair.
İlki savaşla bağlantılı.
28 Aralık 2011 tarihinde Ropboski’de TSK savaş uçakları  çoğu 18 yaşından küçük, yani çocuk,  34 insanı katletmişti..Zamanında, tarafsız, etkili soruşturma yapılmadan iki yıl sonra takipsizlik kararı verilmişti.
Katliamdan bir ay falan sonraydı. Diyarbakır’da Hasanpaşa iş hanında sohbet sırasında Diyarbakır’ın yerlilerinden bir kadın arkadaş demişti ki, “Diyarbakır’da sokaklarda hiç köpek yok, dikkatinizi çekti mi?” Bu bir yorum meselesi. Şafi mezhebi ile ilgili. Zamanı geldiğinde ilahiyatçılar, zamanın ruhuna uygun yeni yorumlamalarda bulunacaklardır kuşkusuz.
Ama bunu köpek düşmanlığı olarak görmek doğru bir yaklaşım olmasa gerek. Bir inanç grubunun kanımca temizlikle ilgili hassasiyetinin, bana göre uygun olmayan yorumudur. Bunu köpek düşmanlığı olarak görmek doğru değil. Öyle bir gün gelecek ki, Diyarbakır’da da köpekler özgürce dolaşacaklar. Çünkü köpeklerin şehirde dolaşmasına yasak getiren bir inanç yolu yok, bu coğrafyada. Şafi inancı da bu tür yasak getirmiş değil. İnsanlar, kurumlar kolayına ve ifrada kaçıyorlar.
Hasanpaşa’da konuşurken mevzu elbette Roboski katliamına geldi ve o arada insanlarla birlikte katledilen katırlara geldi söz.
Hiç gündeme getirmedik, katırların katledilmesini. Özel olarak gündeme getirilişi birkaç ay önce özel olarak katırların katledilmesiyle ilgili olmuştu. Roboski’de uçaklar, insanlarla birlikte katırları da katletmişti. Diyarbakır yerlilerinden o kadın arkadaş yas tutuyordu ve “Benim kalbimin yarısı hayvanlar niçin ağlıyor” demişti.
Bu yazının ikinci konusu da yine anlama çabası  ile ilgilidir.
Bir arkadaş anlattı.Yakın tarihlerde bir kadın arkadaşın ev arkadaşı bir kedicik hayata veda etmiş. Bunun üzerine işyerine “Bugün çalışamayacağını, arkadaşı,yoldaşı kediyi kaybettiğini, yas tuttuğunu, kendisinin izinli sayılmasını” talep etmiş. Bana da sordular. “Böyle bir sosyal hak olur mu?” diye. Ben de “evet, böyle bir sosyal hak, benim anlayışıma göre olur” dedim. Zaman içinde olur mu olmaz mı göreceğiz. Bana göre olacak. Çünkü insanlar arasında kedisi öldüğünde büyük üzüntü yaşayan ve yas tutan naif, duyarlı  insanlar hiç de az değil. Onların bu tür düşünce ve duygularına, acılarına duyarlı insanlar da hiç de az değil.
Hem bakın Yeni Zelanda da hayvanlarla ilgili yasada hayvanların “duygusal varlıklar” olduğu hüküm altına alındı. Bu ne demek? Hayvanların, acı, sevinç, kaygı, üzüntü duyguları olan varlıklar olduğunun kabulü anlamına geliyor. İnsanlık için büyük bir adımdır bu.
Çok uzun yıllar önce, çocukluğumda, belediye köpeğimi zehirlemişti.Yarım asır geçti.
Hala unutamıyorum, adı Fındık’tı arkadaşım köpeğin adı. Tek katlı evimizin bahçesinde, ben pencere önünde oturmuş ağlaya ağlaya onun çırpınarak can verişini izlemiştim. Kuduz demişlerdi. O nedenle müdahale edemedik. Sonra öğrendik ki, belediye mahallede köpek itlafı (siz katliam olarak anlayın) yapmış. Kuduz, mahallelinin itiraz etmemesi için uydurulmuş gerekçeymiş. O günden sonra köpek besleyemez olmuştum. Bu benim çocukluk duygularım.
90’lı yıllarda 50 yaşlarında olan bir arkadaşım da Ankara’da köpeğini kaybetmişti.Yine bir belediye zehirlemesi. Bana anlatırken gözleri yaşarmıştı. Ben çocukluğumu hatırladım. Demek ki, bu durum çocuklara mahsus bir duygu durumu değil. İnsan yakınlarımızın kaybında yas tutma hakkımız varsa, izin de gerekirse, bence hayvan dostlarımızın kaybında yas dolayısıyla da aynı durum geçerli olmalı.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa