Kamu emekçilerinin toplusözleşmesi başlarken
Fotoğraf: Envato
Kamu emekçileri konfederasyonlarıyla (sendikalarıyla) Hükümet arasında, 2016 ve 2017 yıllarını kapsayacak toplusözleşme görüşmeleri başladı.
Kamu emekçileri (belki KESK’in şahsında) “Düşmüş bir hükümetle toplusözleşme yapmak istemiyoruz. Toplu sözleşme görüşmeleri yeni bir Hükümet kuruluncaya kadar ertelensin!” diye bir talep öne sürdüyse de Hükümet ve çok tipik bir hükümet sendikası olan Memur-Sen, kamu emekçilerinin bu haklı talebini önemsemedi. Çünkü onlar için ortam ne kadar “dumanlı”, ne kadar belirsizliklerle doluysa “alış-satış” da o ölçüde katakulliye getirilebilirdir!
Toplusözleşme masasında yer alan kamu emekçisi sendikalarından “en büyüğü” (bir sendika olmaktan en çok uzaklaşmış olanı demek daha doğru) Memur-Sen’dir. Ki, bu sendika AKP iktidarı öncesinde sadece 15 bin üyeye sahipken devri AKP’de üye sayısı bir milyona yaklaşmıştır. Ve elbette Memur-Sen, bu yüksek üye sayısına son 13 yıldaki “mücadelesiyle” değil hükümete yakınlığına dayanarak, kamu emekçileri üstünde baskı, kara propaganda, üyelere küçük çıkarlar sağlama vaadi gibi sendikal mücadele ile ilgisi olmayan ilişkilerle ulaşmıştır.
Nitekim son toplusözleşmeyi de tam bir satış sözleşmesi olarak geçekleştiren Memur-Sen, devlete ve AKP’ye rüştünü ispat ederken, “borcunu” da ödemek istemiştir. Üstelik bu sözleşmeyi Memur-Sen, KESK ve Kamu-Sen’in itirazlarına karşın imzalamıştır.
2 Ağustos 2015’te resmen başlayan yeni toplusözleşmeye ise Memur Sen, gedikli genel başkanı A. Gündoğdu’yu AKP’den milletvekili yaptırarak ödüllendirmiş olarak oturmaktadır. Dahası Memur Sen üye sayısı bakımından daha büyümüş olduğu gibi, dünden daha çok AKP’li (partizan) daha çok hükümet-devlet güdümlü ve sendika demeye daha az layık bir sendika merkezi olarak sahnededir. Tıpkı Türk Metal’in 150 binden fazla metal işçisini üye yapan bir hükümet-patron-sendika bürokrasisi kalesi olarak inşa edilmiş olması gibi.
Bu açıdan bakıldığında “Memur Sen kamu emekçilerinin Türk Metal’idir” demek hiç de yanlış olmaz.
Peki bu gelişmeler karşısında kamu emekçileri Memur Sen-Hükümet dayatması olacağı besbelli olan sözleşmeyi sineye mi çekeceklerdir; yoksa hem sendikalarını gerçek sendikalar yapmak, hem de insanca yaşayacakları ve insanca çalışacakları koşullar için mücadeleyi mi göze alacaklardır?” Bugün kamu emekçilerinin yanıt vereceği soru budur!
Bugüne kadar böyle yol ayrımlarına gelindiğinde Evrensel, kamu emekçilerine, “kamu emekçilerinin sendikalarının kuruluşuna dayanak olan Bahar Eylemlerinin ’meşru ve fiili sendikal mücadele çizgisine’ bakmaları gerektiğini” söylemiştir.
Bugün ise bir adım daha atarak, bir mücadele hattı yenilemesi yapılabileceği de ortadır. Çünkü daha yılın ilk yarısında, arkasında egemen güç odakları ve Hükümetin de yer aldığı MESS-Türk Metal dayatması sözleşmeyi reddeden metal işçileri, şalter indirip fabrikaları işgal ederek mücadeleye atılarak emek mücadelesine yeni ölçütler getirmiştir. Ki, bu mücadele ırk, mezhep, milliyet, parti, ideoloji farkı gözetmeden tüm işçilerin kendi talepleri etrafında birleşmeleri üstünde yükselmiştir.
Ve bugün kamu emekçileri de belirledikleri talepleri etrafında, (bu talepler üç aşağı beş yukarı bellidir ve sözleşmenin en önemli taleplerinden olan maaşlara hükümet “yüzde 3+3 zam” teklifiyle gelirken “grev hakkı”na da hiç yanaşmaz görünmektedir) milliyet, mezhep, siyasi ve ideolojik farklılıklarını bir yana bırakarak birleştikleri ve fiili-meşru bir sendikal mücadele hattına girdiklerinde başarı için en temel adımı da atmış olacaklardır.
Bu başarıldığı ölçüde kamu emekçileri Memur Sen’in bürokrat, AKP’li partizan yöneticilerini de hükümeti püskürtecek bir gücü de birleştirmiş olacaklardır.
Kamu emekçilerinin, kendilerinin yanında mücadeleye girdiğini söyleyen sendika yöneticileri ve sendikal fraksiyonlar bu temeli gözettikleri ölçüde kamu emekçilerinin sendikal mücadelesinin yeni ve ileri bir aşamaya geçmesine katkıda bulunacaklardır. Aksi halde ne keskin sloganlar ne milliyetçilikle sınırlı popülist söylemle “muhalefet” yapmakla bir yere gidilemeyeceği apaçıktır.
Metal işçileri, kamu emekçilerine de birleşme ve mücadele için bir yol çizmişlerdir. Ve eğer bu yolda yürünürse, hiçbir güç 2 milyon kamu emekçisinin önünde duramaz.
Bunu başarıp başarmama da kamu emekçilerinin önünde yürüyen ağırlıklı olarak KESK’te örgütlenmiş olan ileri kamu emekçisinin gerekli inisiyatifi alıp almamasına bağlıdır. Yani KESK’in sorumluluğu o derece ağırdır.
- ‘Devlet benim’ demek yetmedi; ‘Türkiye benim, İslam benim’ diyor 28 Ağustos 2018 01:00
- Korkak kim, cesur kim; gerçek nerede? 24 Ağustos 2018 01:00
- 'Çocuk istismarı'na karşı mücadele 09 Nisan 2018 01:00
- İfade özgürlüğünün ne ‘alanı’ ne de ‘sınırı’ kaldı! 15 Şubat 2018 00:55
- Doların yükselişinin faturasını kim ödeyecek? 04 Aralık 2016 05:44
- Mücadeleye daha ileri bir bilinçle devam! 23 Kasım 2016 00:59
- Kılıçdaroğlu barışı mı savunuyor çatışmayı mı? 20 Ağustos 2016 00:58
- ‘Muhatap millet’ demek ‘muhatap yok’ demektir! 27 Ocak 2016 01:00
- Haritadan silerek birlik mümkün mü? 11 Kasım 2015 01:00
- Mücadeleyi yenileme zamanı! 07 Kasım 2015 00:56
- Bir kez daha; Birimizin derdi hepimizindir! 06 Kasım 2015 01:00
- ‘Sistem’ dayatıp ‘fiili başkanlığa’ razı etmek! 05 Kasım 2015 01:00