Operasyonlar ve işçi sınıfı
Fotoğraf: Envato
Suruç katliamı sonrası içeride ve dışarıda başlatılan operasyonlar, Erdoğan’ın çözüm sürecinin bittiğini resmen ilan ettiği bir aşamaya ulaştı. Gerek istifa eden hükümetin gerekse sarayın TBMM’den çıkan yasa doğrultusunda devam etmekte olan bir süreci durdurmaya ne kadar yetkili oldukları Yeni Türkiye açısından çok lüks bir tartışma. Ancak Cumhurbaşkanının meseleyi seçim sonuçlarına gönderme yaparak açıklaması ise oldukça önemli ve ibret verici.
Dahası hâlâ anlayamayanlar (anlamak istemeyenler) için Yalçın Akdoğan bir gün sonra konuya bir tık daha açıklık getirerek, çözüm sürecindeki gerilimin HDP’nin “seni başkan yaptırmayacağız” çıkışıyla başladığını ve HDP’nin fazla oy almasının süreci olumsuz etkilediğini açıkladı.
Dolayısıyla içeride ve dışarıda günlerdir devam eden ve edeceği de her fırsatta AKP sözcüleri tarafından yinelenen operasyonların aslında doğrudan seçim sonuçlarıyla ve bu sonuçlara bağlı olarak sandıktan onay alamayan başkanlık projesiyle ilgili olduğu artık resmi olarak da teyit edilmiş durumda.
Ancak ne başkanlık dayatmasını, ne bu uğurda körüklenen şiddeti ne de 7 Haziran seçimleri sanki hiç olmamış gibi yaratılan fiili durumu sadece “halk iradesi yok sayılmıştır” diyerek parlamenter demokrasi kalıplarıyla sınırlı bir çerçevede değerlendiremeyiz. Zira başkanlık sistemi herşeyden önce ülkenin anonim şirket gibi yönetileceği bir sınıf projesidir. Dolayısıyla bu bağlamda toplumun geniş kesimlerinin maruz kaldığı şiddet en az ırkçı- mezhepçi olduğu kadar sınıfsaldır da.
Nitekim operasyonlar kapsamında emek örgütlerine de baskın yapılmış olması ya da bütün bu hengame içinde polisin direnen Enpay işçilerine saldırmayı ihmal etmemesi veya böylesi bir gündemde yandaş basının sürmekte olan grevlerin “komplo” olduğu yolunda manşetler atması tesadüf değildir. Dahası, sermaye örgütlerinin yanlarına sendikal işlevleri malum birkaç işçi sendikasını da alarak yaptıkları bol hamasetli hükümete destek açıklaması bu sürecin sınıfsal boyutunun dışında değerlendirilemez.
Siyasal erkin pervasızca otoriterleşebilmesinin en kolay yolu toplumu kutuplaştırmaktır. Çünkü kutuplaşma; toplumun belli bir kesimi tarafından iktidara koşulsuz destek verilmesinin güvencesidir. Suruç’ta 31 gencin hunharca katledilmesinin ardından sosyal medyada açılan “Suruç’ta şenlik var” etiketleri Türkiye’deki kutuplaşmanın ulaştığı boyutları görmek açısından ibret vericidir. Bununla beraber bu kutuplaştırmanın emek cephesini birbirine düşürmesi ise toplumun en geniş kesimini bölmenin yanında emek- sermaye çelişkisini perdeleme imkanı yarattığı için de işlevseldir.
Hükümetin dış politikasını eleştirmek bahanesiyle Suriyeli işçilere yöneltilen şiddet, sürmekte olan operasyonlardan cesaret alarak Kürt işçilere yönelen linç girişimleri ya da deport tehditlerinin hedefinde Ermenistanlı işçilerin olması siyasal erkin yanında burjuvazinin de iktidar güvencesidir.
Egemenlerin çatışma/savaş politikalarından emekçi halkın payına düşen sadece ölmek olmayıp, bu politikaların başarılı olması halinde, kalanların daha fazla ve daha kolay sömürülebileceği bir düzendir. Dolayısıyla savaşa karşı olmak da, buna yol veren sınıf politikalarına topyekün karşı olmayı gerektirir.
- Ekonomik kriz ve piyasa ideolojisi 25 Ağustos 2019 23:30
- Anayasa Mahkemesinin barış bildirisi kararı 05 Ağustos 2019 00:20
- Kamuda TİS süreci 21 Temmuz 2019 23:56
- Sömürünün en derinine, ayrımcılığın her türüne maruz kalmak: Mülteci işçiler 01 Temmuz 2019 00:09
- Kıdem tazminatı fonu 10 Haziran 2019 00:50
- Kale Kayış işçileri 19 Mayıs 2019 20:07
- Cinsel şiddet 28 Nisan 2019 19:58
- Seçim sonrası 07 Nisan 2019 20:55
- İşçilerin can güvenliği 24 Mart 2019 20:37
- Kadın emeği 03 Mart 2019 20:40
- Tanzim muhalefeti 17 Şubat 2019 23:30
- Sendikalaşma oranları 04 Şubat 2019 00:50