27 Temmuz 2015 01:00

Tehdit karşısında birleşme zamanı

Tehdit karşısında birleşme zamanı

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Bu topraklarda fazla sorgulayanı pek barındırmazlar. Düşünen, yazan, çizen, “müesses nizam”  ile ters düşen aydının yolu pek sık düşer mahpusa ya da sürgüne. Dünya’da modern sosyal psikolojinin kurucularından biri olarak tanınan Muzaffer Şerif’in (Başoğlu) hikayesi de çok farklı değil.  1906 yılında Ödemiş’te doğan Şerif lisans eğitimini İstanbul Üniversitesi psikoloji bölümünde görüyor. Sonrasında devlet bursuyla yurt dışına çıkan Şerif yüksek lisansını ve doktorasını ise Harvard ve Columbia üniversitelerinde tamamlıyor.
1936 yılında yurda dönüşünün ardından önce Gazi Eğitim Ensititüsü sonrasında ise Pertev Naili Boratav, Behice Boran, Niyazi Berkes gibi isimlerle birlikte Ankara Üniversitesi DTCF’de görev yapıyor. Türkiye’de yükselen ırkçılık ve Turancılık üzerinde dönemin iktidarıyla sıkça polemiğe giren Şerif, 1943 yılında bu kesimin savlarını akademik platformda birbiri ardına çürüttüğü “Irk Psikolojisi” adlı çalışmasını yayınlıyor.  Nazım Hikmet Kemal Tahir’ e bir mektubunda Şerif’i “lüzumundan fazla münevver” olarak tanımlamakla birlikte eseri için “böyle bir kitaba sahip olduğumuz için sevinebiliriz” yazıyor.  Ne var ki, CHP iktidarı Nazım gibi düşünmüyor. Muzaffer Şerif önce TKP operasyonunda tutuklanıyor, sonrasında ise DTCF tasfiyesi olarak adlandırılan süreçte diğer sosyalist akademisyenlerle birlikte üniversiteden uzaklaştırılıyor. Akademik yaşamına yurt dışında devam eden Şerif alanında ilk olarak nitelendirilebilecek pek çok çalışmaya imza atıyor.
Bugün burada Şerif’i anmamın nedeni ise kimlik oluşumu, ötekileştirme ve ayrımcılık konularında en önemli deneylerinden biri sayılan Robbers Cave deneyi. Bu deneyde Şerif birbirine yakın sosyo-kültürel kökenlere sahip 12 yaşı civarındaki 22 çocuğu Oklahoma’da bir milli parkın ortasında modern yaşamdan izole bir ortamda bir ay süreli bir kampa davet eder. İlk aşamada çocuklar bir arada tutulur ve aralarında bir arkadaşlık bağı kurulur. Daha sonra iki gruba bölünen çocuklar (arkadaşların ayrı gruplarda tutulmasına özen gösterilir) diğer grup ile hiçbir iletişim kurmaksızın parkın farklı bölgelerinde yaşamlarını sürdürürler. Bu aşamada grup kimliği, grup içi hiyerarşi ve ortak normların oluşumu izlenir. Gruplar kendilerine isim verir (Kartallar ve Çıngıraklı Yılanlar), bayraklar belirler. Bir sonraki aşamada bir araya getirilen gruplar çeşitli spor ve eğlence dallarında birbiriyle rekabet içerisine sokulur. Kısa sürede iki grup arasında düşmanlık tırmanır, önceden kurulan dostluklar bir kenara bırakılır grup kimliği ön plana çıkar. Karşılıklı hakaretler fiziksel saldırılara dönüşür, gruplar birbirlerinin kaldığı yeri basmaya, bayraklarını yakmaya, eşyalarına zarar vermeye başlar. Ötekinin varlığı, ona beslenen kin grup kimliğini de pekiştirici bir rol oynar. İstisnasız tüm çocuklar tarafından kendilerinden olanın başarıları abartılırken, karşı grupta yer alan eski arkadaşlara nefret duyulmaktadır.
Bu noktada Şerif gerginlik daha fazla tırmanmadan deneyin bu aşamasını kesmeye ve bir sonraki aşamaya geçmeye karar verir: Çocukların tekrar bir araya getirilmesi. Ne var ki bu beklenildiği kadar kolay olmayacaktır. Artık çocuklar diğer gruptakilerle yan yana gelmeyi bırakın aynı ortamda film izlemeyi, yemek yemeyi dahi reddetmektedir. Onları bir araya getiren ise karşılaştıkları ortak ve yaşamsal önem taşıyan engeller olur. İlkinde kampa gelen suyun kesilmesi veya kampa gıda taşıyan kamyonun batağa saplanması gibi. Bu gelişmeler karşısında  çocuklar elbirliğiyle yaklaşık 2km’lik borudaki deliği tespit edip kapatır, kamyonu bataktan çıkarırlar. Deneyin sonunda yapılan oylamada çocuklar eve diğer gruptaki çocuklarla birlikte dönmek yönünde oy kullanırlar.
Bu deneyden de görüldüğü gibi rastgele oluşturulmuş gruplarda dahi ortak grup kimliğinin oluşumu ötekileştirme süreciyle kol kola yürüyor. Ancak ortak ve yaşamsal bir tehdit karşısında ayrımları gidermenin olanakları ortaya çıkıyor. Bugünün Türkiye’sinde faşizmin ve ayrımcılığın vardığı nokta  Şerif’in memleketini terk etmek zorunda bırakıldığı dönemden pek de farklı değil. Hatta birçok açıdan farklı etnik gruplar ve mezhepler arasındaki uçurumun keskinleştiğini gözlemlemek mümkün. Umalım ki, sınırın hemen yanı başında “devlet” kuran, içimizde üstlenen vahşet çetesiyle mücadelenin aciliyeti bu yapay ayrışmaların giderilmesine vesile olsun. Çünkü karşılaştığımız tehdit hangi etnik, mezhepsel kökenden olursa olsun bu topraklarda yaşayan halkların laik, demokratik ve eşitlikçi bir Türkiye talebi etrafında bir araya gelmesini gerektiriyor. Aksi takdirde yan evdeki yangının bize sıçramayacağını düşünmek en basit tabiriyle hayalcilik olacaktır.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...